Biraz da idamcılık oynayalım
Yeniçeriler bir gün isyan ederek saraya doğru yürüyüşe geçmişler. Şikâyetleri başlarındaki yeniçeri ağasından...
Bağıran çağıran her kafadan bir ses...
O sırada meyhanede kafayı çekmekte olan kabadayılardan birisi şamatalı manzaraya görünce, şişede kalan son damlayı da kafaya dikerek koşmuş kalabalığa.
Saraya yaklaştıklarında sadrazam balkondan seslenmiş:
“Yahu, her kafadan bir ses çıkınca ne istediğiniz anlaşılmıyor, padişahımız aranızdan konuyu iyi bilen birisini seçip göndermenizi buyurmuş.”
Bakmışlar ki en çok bağırıp çağıran, ortalığı velveleye veren o sarhoş.
“Hadi git de derdimizi padişaha sen anlat” demişler.
Adam sallanarak huzura çıkmış.
“Padişahım vallahi da istemezuk billâhi da istemezuk.”
“Neyi istemezsiniz evladım?”
“Meyhaneci Agop’u.”
“Ne yaptı Agop?”
“Ne yapacak, hain imansız, her gün rakıya su katıyor...”
Padişah bıyık altından gülmüş:
“Ha öyle mi? Agop’u asalım gitsin...”
Sarhoş kapıya çıkınca çılgınca bağırmış:
“Arkadaşlar müjde, idam çıktı hain asılacak...”
Kalabalık coşmuş:
“Yaşasın adalet... Padişahımız çok yaşa..!”
Şimdi de o tip bir şamata ile karşı karşıyayız. Korkarım sonuçta kabak Agop’un başına patlayacak.
. . .
Bu fıkrayı da Albay Hüseyin İldeniz anlattı.
Dayak ve hakarete uğrayan birisi arzuhalciye yazdırmış olduğu şikâyet dilekçesinin okunmasını istemiş. Arzuhalci de başlamış okumaya.
Okuma uzun sürdükçe dayak yiyen ağlamış da ağlamış.
“Yahu arzuhalci kardeş, demek ki ne kadar dayak yemişim ki farkında değilim.”
Evet, millet olarak çok dayaklar yedik, ama galiba hâlâ farkında değiliz.
Geçen ki yazımda da belirtmiştim, ortam ve sistem meselesi...
AB’ye gireceğiz diye maalesef liberalizmin en aşırısı bizde.
Hele de laik çağdaş kesimde “bırakınız yapsınlar, bırakınız etsinler” felsefesi hakim... Bu ülkede gayri meşru ilişkiler Sevgililer Günü olarak kutlanıyor.
Birçok aile gençlerin aynı evleri paylaşmasında mahzur görmüyor.
Canavarca cinayetlerin öğreticisi dehşet saçan diziler.
Her köşe başında çocuklarımıza kurulmuş tuzaklar...
Kalbi temizmiş... Ne kadar temiz olduğu görülüyor!
Bu olaylar yeni değil...
1997 yılı idi... Tıkanıklık nedeniyle bir bakanlığın ana cadde üzerindeki rögarını açtırmıştım. Ne görsem, su üzerinde yüzmekte olan kurbağa büyüklüğünde çokça cenin...
Komşu bakanlıkların tuvaletlerine atılmış çocuk cesetleri.
Belli ki yasak ilişkiler sonucu... İhbar olsun diye konuyu Ankara Suçüstü Savcısı’na ilettiğimde merhum olan o kişi utancından yüzünü kapattı:
“Aman ne olur rögarı kapat, değilse yer yerinden oynar, bunların altından çıkamam.”
Cinayetin masumu olmaz, işte böylesi de var...
Sadece erkeği olmaz, kadını da var...
Hani Hz. Ömer (ra) demişti ya:
“İşçin bir daha hırsızlık yaparsa senin (patronun) kolunu keserim.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.