Dinlediklerimiz ile gördüklerimiz çok farklı
Evde kalıp vaktinizin çoğunu gazete, kitap okuyarak ve televizyon izleyerek geçiriyorsanız; TRT başta olmak üzere bazı televizyon kanallarını izliyorsanız sabahtan akşama kadar hemen her saat başı Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanların açıklama ve konuşmalarını izlemek zorunda kalırsınız. Hele bir de işiniz gereği günlük olayları takip etmek zorundaysanız bu takip tam bir zorunluluk haline gelir. Elbette ülkeyi yönetenlerin olaylar ve gelişmeler hakkındaki görüş ve düşüncelerini bilmek, vatandaş olarak bilmek gerekir, bu durum aynı zamanda bir haktır. Ne var ki, yöneticilerimizden sabahtan akşama tekrar tekrar dinlediklerimiz ile gördüklerimizin örtüşmediği gerçeği insanı rahatsız ediyor. Çünkü ülkenin tüm meseleleri ile ilgili olarak yöneticilerin yaptığı açıklamalar ortaya tozpembe bir tablo çıkartıyor. Söz gelimi ekonomide şaha kalkmış durumdayız. Elbette bu ülkenin bir vatandaşı olarak bunun gerçek olmasını gönül arzu eder. Ama vergi oranlarının çok yüksek oranda artırılması bu gerçeği gölgeliyor. Dış ticaret açığı olmasın, dışarıdan sıcak para gelişi azaldığı anda döviz ve borsa uçuşa geçmesin, dış borcumuz en alt seviyeye insin, mümkünse borç kalmasın. Mademki IMF’ye olan borcumuzu sıfırladık diye övünüyorsak bu övüncümüz dış borç stokunun artması yerine düşürülmesi, düşürülemese bile sabit bir noktada kalmasını istememek mümkün mü?
Faiz oranlarının yüksekliği sebebiyle hem yöneticiler hem millet olarak şikâyetçiyiz. Bunun için de başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere yöneticiler her fırsatta faizlerin düşürülmesi gerektiğini söylemelerine rağmen bankalar bu çağrılara kulak tıkıyorlar. Bu gücü nereden aldıkları üzerinde duracak değilim. Ancak, sıcak paraya, daha doğrusu küresel sermayeye olan ihtiyacımız bankaların yapılan çağrıları duymazdan gelmelerinin zeminini oluşturuyor. Çünkü gerek borsada gerek bankacılık sektöründe küresel sermayenin önemli bir payı var.
Dış politika konusunda ise yapılan açıklamalara bakıldığında tüm dünyaya meydan okuyor görüntüsü ortaya çıkıyor. Ne var ki, bunca meydan okumaya rağmen Irak’ta, Suriye ve AB ülkelerinde Türkiye’nin çağrıları ve istekleri doğrultusunda bir gelişme olmuyor. ABD, FETÖ başı ve üyelerini iade etmiyor. Almanya ve diğer AB ülkeleri Türkiye’ye rağmen terör örgütlerinin elemanlarını korumayı, hatta darbecilere sığınma hakkı vermeyi sürdürüyorlar. Bunlarda yetmiyor ABD’de Cumhurbaşkanımızın korumaları hakkında dava açılıyor ve bir eski bakanımız hakkında tutuklama karardı veriliyor. Barzani bağımsızlık referandumu kararını açıklamasının ardından bu işten vazgeçmesi isteklerimize rağmen bildiği yolda devam etti. Hatta her başı sıkıştığında Türkiye’nin yanında yer aldığı, iyilikbilmez bir tavır sergilediği açıklamalarına rağmen bildiğini okudu. Suriye’de ABD’nin terör örgütü YPG’ye verdiği destek sonucu terör örgütünün bir kongre toplayarak Kuzey Irak benzeri bir yapılanmaya gideceğini açıklaması hep dost bildiğimiz ülkelerin desteği ile oluyor. Böyle olunca da dinlediklerimiz ve gördüklerimiz arasındaki farklılığa dikkat çekmekte haklı olduğumuz ortaya çıkıyor. Hatta bir adım daha atarsak yapılan açıklamalardan anlıyoruz ki, uzun süre Türkiye olarak Irak Merkezi Yönetimini değil de Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’ni muhatap almış olmamız Barzani’yi dost yapmaya yetmemiş. Yani, yanlış politika izlemişiz.
Netice itibariyle söylenenleri değil, söylenmeyenleri görmek durumundayız. Çünkü söylenenler gerçek durumu tam olarak yansıtmıyor. Özellikle dış politika uygulamaları belki günü kurtarıyor ama ülkemize kalıcı bir destek oluşturmuyor: Özellikle de yanlış ülkeleri dost kabul edişimiz aleyhimize gelişmelere imkân veriyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.