​Hakan Albayrak’tan tutuklu yargılamalara eleştiri

​Hakan Albayrak’tan tutuklu yargılamalara eleştiri
Hakan Albayrak, basın yayın yoluyla işlenen suçlara ilişkin tutuklamaları eleştirerek, 28 Şubat sürecinde kendisinin Atatürk, TSK ve devlete hakaretten yargılanırken bile tutuksuz yargılandığını anlattı.

Karar gazetesi yazarı Hakan Albayrak, bu dönem basın yayın yoluyla işlenen suçlara ilişkin tutuklamaları eleştirerek, 28 Şubat sürecinde kendisinin Atatürk, TSK ve devlete hakaretten yargılanırken bile tutuksuz yargılandığını anlattı.

AK Partili olduğunu vurguladığı yazısında Albayrak, “Böyle şeyler yazıyorum diye bazı arkadaşlar bana çok kızıyorlar” demeyi de ihmal etmedi.

Albayrak’ın yazısının ilgili kısmı şöyle:

“Cumhurbaşkanını, hükümeti, yargıyı, güvenlik güçlerini alenen aşağılayan kimselerin altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmasını öngören TCK 301’in sonunda “Bu suçtan dolayı soruşturma yapılması Adalet Bakanının iznine bağlıdır” cümlesi yer alıyor. Demek ki kanun koyucu ‘Bu maddeyi ihlal ettiği varsayılan herkesin kanuni takibata uğraması şart değil. Duruma bakılır, maslahat-mefsedet (fayda-zarar) hesabı yapılır ve ona göre hareket edilir’ diye düşünmüş. İyi düşünmüş.

Son zamanlarda o maslahat-mefsedet hesabına pek tevessül edilmiyor. Mezkûr maddeye istinaden açılan soruşturmaların ve davaların haddi hesabı yok. Bence bunların çoğu lüzumsuz. Terörle alâkalı kanun maddelerinin de maslahat-mefsedet hesabı yeterince yapılmayıp gazeteci-yazar tayfasına gereğinden fazla uygulandığını düşünüyorum. Daha özenli, daha serinkanlı olmaya ihtiyaç var. Belki esprili olmaya da ihtiyaç var. Bazı yazı veya “tweet”lerdeki aşırılıklar dava konusu yapılacağına espri konusu yapılsa daha iyi olur sanki. Ve bir hatırlatma: Efendimiz (sav), afta yanılmanın cezada yanılmaktan evlâ olduğunu buyurdu.

Açılan davalar gene neyse de, sanıkları behemehal hapse atıp tutuklu yargılamayı alışkanlık haline getirme temayülü beni ürkütüyor. 28 Şubat sürecinde pek çok insan akılalmaz zulümlere uğradı; fakat mahkemeleri cuntacı askerlerin yönettiği o süreçte bile basın-yayın yoluyla işlenen “suç”lar için tutuklu yargılama bu kadar yaygın değildi. Ben o zamanlar cuntacılara demediğimi bırakmadım, adıyla sanıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’ne de yüklendim ve “orduya hakaret”ten iki ayrı davada TUTUKSUZ yargılandım. “Türkiye Cumhuriyeti’ne hakaret”ten de tutuksuz yargılandım. Yahu, bütün zulümlerin “Atatürkçülük” adına işlendiği o dönemde “Atatürk’e hakaret”ten bile tutuksuz yargılandım. Benim partimin iktidarında, devletin, muhaliflere karşı 28 Şubat dönemindekinden daha müsamahasız görünmesi gücüme gidiyor. Bunu kendimize yakıştıramıyorum.

8-050.jpg

PKK’nın, FETÖ’nün siyasi iktidar ve genel olarak Türkiye aleyhindeki tezviratına çanak tutuluyor. O tezvirata uygun şeyler yapılıyor. İstanbul Kürt Enstitüsü’nün kapatılması da böyle bir şey. Suç ve ceza meselesinden bağımsız basit bir soru sorayım: O enstitünün varlığı mı Türkiye için daha zararlı veya faydalı idi, yoksa kapatılması mı daha zararlı veya faydalı? Bu hesabın yapıldığını hiç zannetmiyorum. Neticede PKK ve FETÖ propagandalarına psikolojik bir mevzi daha kazandırılmış oldu.

***

Böyle şeyler yazıyorum diye bazı arkadaşlar bana çok kızıyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ihanet etmekle, Türkiye düşmanlarının ekmeğine yağ sürmekle suçluyorlar beni. Halbuki ben bu yazıları yazarken kendimi Erdoğan’ın bir meşveret partneri olarak tasavvur ediyorum ve Türkiye’nin selametine matuf bir gayrette bulunduğumu zannediyorum, iyi mi?

O arkadaşlarla da oturup çay içmeyeli çok oluyor. Arayı bu kadar açmamalıydık”

 

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum