Mevlana’nın izini süren gönül adamı

Mevlana’nın izini süren gönül adamı

MüSİAD Genel Başkanı Dr. ömer Bolat, Diyarbakır şubesinin genel kurulu münasebetiyle Diyarbakır’daydı.

Bilgi ve birikimini topluma aktarma adına çok konuşan genel başkan, bu defa az ama öz konuştu.
MüSİAD’ın kuruluşundan, Anadolu sermayesinden, yazılan raporlardan, yurt içi ve yurt dışındaki çalışmalardan bahsetti.
Bunlar önemli şeylerdi şüphesiz...
Zaten MüSİAD’ın ne olduğunu, neler yaptığını sadece Türkiye değil, bütün dünya biliyor.
Ben buraları geçiyorum...
Ama önemli iki husus var dikkat etmemiz gereken;
1- Dr. ömer Bolat’ın kişiliği
2- Dr. ömer Bolat’ın bugün söyledikleri
Genel başkanı tanımayanların çok şey kaybettiğini söyleyebilirim.
Ben kendimi şanslı görüyorum bu mümtaz şahsiyeti yakından tanıdığım için...
Neler yok ki!
Milli ve manevi değerlere sonsuz bağlılık...
Mütevazılığin abidesi...
Bilginin zirveye çıkardığı bilge...
Mevlana’nın izini süren bir gönül adamı...
İdeallere adanmış bir hayat...
İçinin güzelliği dışına yansımış mübarek bir insan...
Her haliyle muhteşem bir başkan...
Diyarbakır şubesinin genel kurulunda neler söyledi...
Mevlana’nın “Dün dünde kaldı cancağızım, yeni şeyler söylemek lazım” dediği gibi yeni ve güzel şeyler söyledi.
Aşure gününden söz etti.
Yediğimiz, ama yerken sadece midemizi doyurduğumuz bir aşureden değil, gönlümüzü de doyuran bir aşureden söz etti.
Aşurenin terkibinde neler yok ki!
İçindekilerin hepsi el ele verip aşurenin tadını nasıl daha güzelleştirebiliriz, nasıl daha leziz hale getirebiliriz telaşı ve gayreti içinde değil mi adeta?
Bu karışımı oluşturan gıdaların birbiriyle ahenginden, birbirine desteğinden hatta birbiriyle dansından söz ederken adeta bir aşure gibi bu ülkenin ayrılıklarını, farklılıklarını bölen değil birleştiren bir unsur olarak ortaya koymamız gerektiğini söyledi.
Anadil tercihinin kişilerin elinde olan bir tercih olmadığını, bunun Allah’ın bir tercihi olduğunun altını çizerek ırkçılığı ayaklar altına aldı.
“Kürtler de bu ülkenin asli unsurlarıdır” derken bu etnik kökene kart kurt diyenlere verilecek en güzel cevabı verdi.
Kısacası kördüğüm haline gelmiş bu kronik soruna İslâmi pencereden bakmamız gerektiğini verdiği örneklerle bize bir kez daha hatırlattı muhterem başkan...
Sizce başka bir çözüm var mı?
BEYNİ YUMRUKLAYAN YAZILAR
Eski zamanların birinde bir adam hayatın anlamının ne olduğuna kafayı takmış.
Bulduğu hiçbir cevap ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş.
Ama aldığı cevaplar da ona yetmemiş. Fakat mutlaka bir cevabı olmalı diyormuş.
Ve dolaşıp herkese bunu sormaya karar vermiş.
Köy, kasaba, ülke dolaşmış bu arada zaman da durmuyor tabiî ki.
Tam umudunu yitirmişken bir köyde konuştuğu insanlar ona; “Şu karşıki dağları görüyor musun, orada yaşlı bir bilge yaşar. İstersen ona git, belki o sana aradığın cevabı verebilir” demişler.
çok zorlu bir yolculuk sonunda bilgenin yaşadığı eve ulaşmış adam. Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye hayatın anlamının ne olduğunu sormuş.
Bilge; “Sana bunun cevabını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor” demiş.
Adam kabul etmiş.
Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline ve içine de silme bir şekilde zeytinyağı doldurmuş.
“Şimdi çık ve bahçede bir tur at, tekrar buraya gel.
Yalnız dikkat et kaşıktaki zeytinyağı eksilmesin. Eğer bir damla eksilirse kaybedersin.” Adam gözü çay kaşığında bahçeyi turlayıp gelmiş. Bilge bakmış; “Evet! Kaşıkta yağ eksilmemiş, peki bahçe nasıldı?”
Adam şaşkın. “Ama” demiş, “Ben kaşıktan başka bir yere bakmadım ki.”
“Şimdi tekrar bahçeyi dolaşıyorsun. Kaşık yine elinde olacak, ama bahçeyi inceleyip gel” demiş bilge...
Adam tekrar bahçeye çıkmış, gördüğü güzellikler büyülemiş, muhteşem bir bahçedeymiş çünkü.
Geri geldiğinde bilge, adama “Bahçe nasıldı?” diye sormuş...
Adam gördüğü güzellikler karşısında büyülendiğini anlatmış.
Bilge gülümsemiş, “Ama kaşıkta hiç yağ kalmamış” demiş ve eklemiş: “Hayat senin bakışınla anlam kazanır. Ya sadece bir noktayı görürsün, hayatın akıp gider sen farkına varmazsın. Ya da görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayatı yaşarsın; akıp giden zamanın anlam kazanır.”
NüKTELİ SATIRLAR
Lazların atölyesinde bir iş kazası olmuş ve bir Lazın parmağı kopmuş. Lazlar hemen ilk yardım yaparak kopan parmağı bir buz torbası içinde hastaneye yetiştirmişler. Koşarak cerraha parmağı vermişler. Parmağı alan cerrah;
- Güzel, parmağa bir şey olmamış. Hasta nerde?
-Ne hastası? Onu da mı getirmemiz gerekiyordu?
GüNüN SöZü
İnsanların yaptığı sahte paralar kadar paraların yaptığı sahte insanlar vardır. (S.J.HARRİS)




Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi