Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Yargısız infaz mı dediniz!.. Ya, Yargı’ya infaz!

Yargısız infaz mı dediniz!.. Ya, Yargı’ya infaz!

Söyleyen, ne güzel söylemiş... Demiş ki; “Ağzından çıkmayan söz, senin esirindir... Ağzından çıkan sözün ise, sen esirisin”... Bu sözün doğruluğunu destekleyen ve hatta tescilleyen başka sözler de vardır... Eskiler; “Bin düşün, bir söyle” demişlerdir... Öyle değil midir, insanlar “geçmişte söyledikleri sözlerin esiri” olmamışlar mıdır?.. “Bugün” dile getirilen bir “söylem” veya sergilenen “eylem” konusunda, “yarın” bir “Molla Kasım” çıkıp da, hesap sormamış mıdır?..
Dün, “Albay Kırca’nın intiharı” konusunda “internet sitesinde açıklama” yapan Genelkurmay da aynı “tenakuz”u yaşıyor değil midir?..
Genelkurmay’ın “dünkü eylemleri” ile “bugünkü söylemleri” bir “çelişki” değil midir?.. Genelkurmay, “aba altından sopa” gösterir gibi açıklama yapmak yerine “olayın aslı”nı açıklayıcı bilgi verme makamında olmalı değil miydi?..
GENELKURMAY’I AÇIKLAMAYA İTEN OLAY
Soruları uzatmak mümkün... Ancak, soruları peş peşe sıralamak yerine, ilk önce “olay”dan ve olay üzerine yapılan “resmi açıklama”dan söz edelim...
Yani, ilk önce “bilgi” verelim ki, “bilgisi olmadan kanaat açıklayanlar”ın absürdlüğüne düşmeyelim...
Olayı biliyorsunuz...
“PKK itirafçısı” olan ve aynı zamanda “JİTEM’de maaş karşılığı görev” yapan Abdülkadir Aygan, bir süredir önemli açıklamalar yapıyor, “gündeme bomba gibi düşen itiraflar”da bulunuyordu!..
Abdülkadir Aygan’ın itiraflarında; “ikinci Cem Ersever” olarak bilinen “JİTEM’ci albay Abdülkerim Kırca” önemli yer tutuyordu...
Aygan’ın iddiaları şöyleydi:
“Binbaşı Kırca’nın 3 kişiyi bizzat infaz ettiğini gözlerimle gördüm!.. Onu tekerlekli sandalyeye mahkum eden kurşunu PKK ile girdiği çatışmada yediği zannediliyor!.. Oysa o kurşunu PKK’lılar değil, yasak aşk yaşadığı ve astlarına kötü örnek olduğu için JİTEM’ciler sıkmıştır!”
Albay Abdülkerim Kırca hakkında iddiada bulunan, sadece Abdülkadir Aygan değildi...
Diyarbakır’da 10 Haziran 1994’te kaybolan Murat Aslan’ın babası İzzettin Aslan da, “oğlunun kaçırılması ve öldürülmesi” emrini Albay Kırca’nın verdiğini iddia ediyordu!..
Bunun gibi, daha ince iddia vardı ki, “iddiaların gereğinin yapılması” veya en azından “İddialar asılsızdır!.. Suçlamalar saçmadır” denilmesi yerine, kulakların üzerine yatılması, işlerin bu noktaya gelmesine sebep oldu!..
Neticede; Albay Abdülkerim Kırca da, “iddialara cevap vermek” yerine, beylik tabancasını alıp şakağına sıkarak “intihar” etmeyi tercih etti!..
Tabii, “intihar” mı, “cinayet” mi, o da ayrı mesele!
GENELKURMAY’DAN ABA ALTINDAN SOPA!
Dün, Kocatepe Camii’nde Albay Kırca’nın “cenaze töreni” vardı... Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ ve kuvvet komutanları, törene tam kadro katılıp “cenaze namazı” kıldılar!..
İşte tam bu esnada, Genelkurmay’ın internet sitesine bir “açıklama” düştü... Genelkurmay, söz konusu açıklamasında, “basın yayın organları”nı suçluyor ve diyordu ki;
“Son zamanlarda, bazı basın ve yayın organlarında, sözde bir itirafçının ifadelerine dayanarak, 10 Nisan 1998'de Serik/Antalya'da teröristlerle girdiği çatışmada bakıma muhtaç Malul Gazi olan, Emekli Jandarma Albay Abdülkerim Kırca ile ilgili olarak suçlayıcı haberlere yer verilmiştir.
Dün Emekli Jandarma Albay Abdülkerim Kırca'nın evinde intihar ederek vefat ettiği öğrenilmiştir.
16 Ocak 2009 tarihli Haftalık Basın Bilgilendirme Toplantısı'nda belirtildiği üzere, yargılama sürecinde sorumlu ve duyarlı olması gereken kesimlerin özen ve hassasiyeti göstermesi gerekirken, kişi ve kuruluşların adeta yargısız infaz edilerek suçlu ilan edilmesi, temel insan haklarına aykırı olduğu gibi hiçbir hukuki ve ahlaki kuralla da bağdaşmamaktadır.
Artık, yetkili ve sorumlu makamlar ile sağduyulu medyanın üzerlerine düşen görevleri yerine getirmek üzere söylem yerine gerekli tedbirleri alma zamanıdır.”
İşte bu açıklama, internet sitesine konulduğu andan itibaren “tartışılmaya” başlandı!..
Gerek “siyasiler” ve gerek “STK temsilcileri” tarafından yapılan açıklamalarda, Genelkurmay’ın dün yaptığı açıklamanın “medyayı sansürlemek” amacı taşıdığı dile getirildi!..
Ve ayrıca denildi ki;
“Bu açıklama, iddiaları örtbas amacı taşımaktadır!.. Genelkurmay, gazete ve televizyonları suçlamak yerine, iddialar konusunda bilgi verseydi daha isabetli olurdu!.. Kaldı ki; medyanın yargısız infaz uyguladığını iddia eden Genelkurmay’ın bizzat kendisi yargısız infaz uygulamaktadır!”
ASDER Genel Başkanı emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin bu konudaki ifadeleri son derece ilginç geldi bana... Sayın Tanrıverdi, diyordu ki;
“Hukuk içerisinde kalarak bu meselelere yaklaşmak adil yönetimlerin tavrıdır. Özellikle Ergenekon Terör Örgütü kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri'nde görev alan üst kademe askerlerin tutuklandığı sırada TSK tarafından gösterilen hassasiyet, her yıl Yüksek Askeri Şûra'da atılan askeri personelin vahim dramını akıllara getiriyor. Bu şekilde ordudan uzaklaştırılan personel, herhangi bir yargılamadan geçirilmemiştir, yargılanma hakkı verilmemiştir, savunması alınmamış ve itiraz hakkı da verilmemiştir. Yasal bir suç istinat edilmeden ordudan uzaklaştırılan insanların durumunu TSK’nın dikkatine sunuyorum. Gözaltına alınan üst düzey askerlere gösterdikleri hassasiyeti ve adil yargılanma hakkını keşke inançları sebebiyle ordudan atılan personele de gösterebilselerdi.”
BRİFİNG... FİŞLEME VE ANDIÇLAR!
Gerçekten de öyle değil midir;
1635 subay ve astsubay, TSK’dan bir “yargı kararı” ile mi ihraç edilmiştir?.. YAŞ’ta verilen kararlar “yargıya kapalı” olduğuna göre, bu insanları ihraç etmek, bir “yargısız infaz” değil midir?..
Sadece “YAŞ kararları” değil, mesela 28 Şubat Süreci’nde “yargı”ya, “medya”ya ve “bürokrat”lara verilen “brifing”lerde; bazı “radyo”ların, “televizyon”ların ve “gazete”lerin “irticacı” ilan edilmesi, bir “yargısız infaz” değil miydi?.. “Brifing” veren komutanların ellerinde bir “mahkeme kararı” mı vardı ki, birçok medya organını “irticacı” ilan edip, onlarla “topyekun savaş” yapılması istendi?..
Ya “fişleme”lere ve fişleme sonrası hazırlanan “andıç”lara ve “kara liste”lere ne demeli?..
Başlarında örtü, ellerinde tesbih olan, Kıble’ye yönelip namaz kılan insanların “irticacı ve rejim düşmanı” olduklarına dair ne gibi bir “karine” veya nasıl bir “mahkeme kararı” vardı ki; o insanlar, kendilerine “topyekün savaş” ilân edilecek birer “düşman” olarak görüldüler, gösterildiler?..
Onların maruz kaldığı muamele “yargısız infaz”ın da ötesindeydi!.. Çünkü o insanlar, “linç kampanyaları”na maruz kaldılar!..
Sorarım size;
Adalet eski Bakanı Şevket Kazan, dönemin Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ı, tutuklu bulunduğu cezaevinde ziyaret ettiğinde; hem Kazan’a, hem de Yıldız’a, “yargısız infaz”ın da ötesinde “linç” uygulayanlar, acaba kimden güç alıyorlar ve kimin adına saldırıyorlardı?!?..
Oysa, herkes biliyordu ki;
Bekir Yıldız’ın suçlu olduğuna dair hiçbir mahkeme kararı yoktu... Bırakın mahkeme kararını, henüz “hakimin önüne” bile çıkmamış, dolayısıyla hiçbir “mahkûmiyet” almamıştı!..
Ama, çoktaaan “suçlu” ilân edilmişti!..
BUNLAR DA, YARGIYA İNFAZ DEĞİL Mİ?
Bunlar, geçmişte kalmış da olsa, “hafızalardaki tazeliğini” hâlâ koruyor... Ama biz, “dün”ü dünde bırakıp, bugüne gelelim ve “askerlerin bazı eylemleri”ne şöyle bir bakalım.
¥ Tarih 3 Eylül 2008:
“Başbuğ destekli Kandıra ziyareti - Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, göreve gelmesinin ardından ilk iş olarak Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan emekli orgeneraller Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’a sahip çıktı.
Başbuğ’un talimatı üzerine Kocaeli Garnizon Komutanı Korgeneral Galip Mendi, Kandıra Cezaevi’nde tutuklu bulunan Eruygur ve Tolon’u ziyaret etti. Genelkurmay, ziyaretin “TSK adına” gerçekleştiğini vurgularken, Mendi’nin Kandıra Cezaevi’nin kapısından içeri girmesiyle eşzamanlı açıklama yapması dikkat çekti.”
¥ Tarih 7 Ocak 2009:
“Komutanlar karargahta eşler ‘geçmiş olsun’da - Ergenekon soruşturmasının son dalgasından sonra Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ile kuvvet komutanları karargahta toplandı. Komutanların eşleri ise gözaltına alınanlar arasında bulunan MGK eski Genel Sekreteri Tuncer Kılınç’ın evine giderek, eşine geçmiş olsun dedi.”
“Medyanın yargısız infazları”ndan şikâyet eden Genelkurmay’a şimdi sormak istiyorum;
“Gerek Kandıra ziyareti, gerek eşlerin ziyareti, birer YARGI’YA İNFAZ örneği değil midir?..”
Bu ziyaretler, “yargıya kafa tutma” veya “bunlar benim adamım, bunlara dokunma” mesajlı ziyaretler değil midir?.. Zira; kamuoyu, bunu böyle algılamıştır!
Demek istediğim şu ki;
Bir kişi veya kuruluş “yargısız infaz”dan söz ediyorsa, bunu, ilk önce kendisi yapmamalıdır!..
Ama Genelkurmay; geçmişte ve bugün “yargısız infaz” yapmaya devam etmektedir!..
Hatta, son uygulamaları, “yargısız infaz”ın da ötesine geçip, “Yargı’ya By-Pass” yapmaya ve hatta, “Yargı’ya infaz” uygulamaya dönüşmüştür!.
Tamam, o insanlar “masum” olabilirler!.. Ama buna karar verme makamında olan kuruluş “Genelkurmay” değil, “Yargı” olmalı değil midir?
Hem, bu nasıl “masumiyet”tir ki; dönemin Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur’un talimatıyla “Suriye’de operasyon” düzenletilip, aralarında “14 yaşında çocuklar”ın da bulunduğu birçok insan; Türkiye’de gözaltına alınmış ve kamuoyuna birer “Katil, Terörist, Bombacı, El Kaide Militanı” olarak lânse et-ti-ril-miş-ti!..
Sormak gerekmez mi; Eruygur “masum” ise, daha sonra hepsi de “beraat” eden insanlar birer “bombacı ve terörist” miydi?!?..
“Masum” kimdir?.. “Kime göre”dir?
KARTEL MEDYASINDAN DÖNEKLİK!
Genelkurmay yetkilileri, bu sorularla ilgili herhalde “vicdani değerlendirme”lerini yapacaklar ve sanıyorum bana hak vereceklerdir!..
Çünkü bu ülkede sadece “TSK mensupları” değil, “SSK mensupları” da yaşıyor!..
Herkes “adalet” istiyor, herkes “adil yargılama” istiyor!..
Hem de, “Brifingli yargı”ya rağmen!..
Bunu böylece ifade ettikten sonra, “kartel medyası”na da bir çift sözüm var.
Dün baktım, hemen hepsinin internet sitesinde “oynak karılar”dan daha hızlı bir “kıvırma” vardı...
Hani, “suçlu iken güçlü görünmeye çalışmak” vardır ya; kartel gazeteleri de işte onu yapmış!..
Hem “intihar eden Kırca’ya sahip çıkan” haberler imal etmişler, hem de “yandaş(!) medya”yı suçlamışlar!..
Öyle ya; “Albay Kırca’yı intihara sürükleyen haber”ler, sadece “yandaş(!) medya”da yer almıştı!..
Oysa, bugün “kuzu postuna bürünmüş kurtlar”ın geçmişinde öyle “hırtlık”lar vardı ki; “yandaş(!) medya”nın haberleri, onların haberlerinin yanında masum kalır..
Açın bakın 3 Şubat 2005, 2 Nisan 2005 ve 5 Nisan 2005 tarihli kartel gazetelerine!..
Açın ve okuyun başlıklarını;
“Acı bir Susurluk öyküsü!.. JİTEM’in bir cinayeti daha aydınlandı!.. İddialara göre, İzzettin Aslan’ın oğlunu Albay Abdülkerim Kırca kaçırtıp, öldürmüş!.. JİTEM’ciler için suç duyurusu!.. İşte JİTEM iddianamesi: Diyarbakır Başsavcılığı’nın 13 yıl sonra hazırladığı iddianamede, JİTEM 8 cinayetin faili bir çete olmakla suçlanıyor!.. Cinayetle suçlananlar arasında emekli binbaşı Abdülkerim Kırca da bulunuyor!”
Hiç üşenmeyin, girin internete ve kartel gazetelerinin o günkü haberlerini kendi gözlerinizle okuyun!..
Ve görün ki;
“Genelkurmay yandaşı” kartel gazeteleri, “yandaş(!) medya”dan tam 4 yıl önce gündeme getirmiştir “faili meçhul cinayet”leri!.. Faili meçhul cinayetlerin göbeğine de, “Emekli Albay Abdülkerim Kırca”yı 4 yıl önce oturtmuşlar iyi mi!..
Yazının en başında dedim ya; “ağız”dan çıkan bir söz veya “manşet”ten verilen bir haber, “yaydan çıkmış ok” gibidir!.. Bir daha dönmez!..
O halde; hemen herkes bin düşünüp, bir lâf etmelidir!.. Yani ölçelerek-biçerek konuşmalıdır!..
Yoksa, bir Molla Kasım çıkıverir!..
Çıkıverir ve soruverir “dünkü söylemleri”!..
================
HASAN KARAKAYA
Yargısız infaz mı dediniz!.. Ya, Yargı’ya infaz!
Barack Hüseyin Obama’nın, dün görevi devralması üzerine Vakit’in bugün okuyacağınız başlığı son derece hoşuma gitti;
“İnşallah Bush’luk yapmaz!”
Çünkü, Bush oğlu Bush, görev yaptığı sürece birçok Bush’luğa imza attı!.. Onun dönemi, “İşgal, gözyaşı, tecavüz ve katliamlar”la anılacaktır ki; bunun en son örneği “ABD’nin şımarık çocuğu İsrail”in Gazze’de giriştiği “soykırım”dır!..
İşte bu “Bush’luk”ları hatırlayıp, Obama için, “İnşallah Bush’luk yapmaz” dedik ki; bu başlıkta hem bir dua, hem de bir gönderme var!..
Dileriz ki, Obama;
“Milyonlarca insanın katıldığı görevi devralma töreni”nde yaptığı konuşmaya sadık kalır!..
Yoksa, Kennedy’den bu yana görülmeyen “sevgi seli”nin yerini, “öfke ve nefret denizi” alabilir!..
İsteriz ki; kendisi de rahat etsin, dünya da!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi