Immanuel Wallerstein, krizi yorumluyor

Immanuel Wallerstein, krizi yorumluyor

Çağın dikkate değer düşünürlerinden Immanuel Wallerstein, Fransız Le Monde gazetesine bir mülâkat vermiş. Bir “günlük” gazete, mülâkatı Türkçe’ye tercüme etmiş. Biz de oradan “damıtarak” istifadenize sunuyoruz.

***

Dünyada fırtınasının şiddeti giderek artan kapitalist kriz, Wallerstein’a göre, Avrupa’da 15’inci yüzyılın ortasında yaşanan büyük buhranı andırıyor. Bu buhran sonucunda, Avrupa’da feodalizm çökmüş ve onun yerini kapitalizm almıştı. Wallerstein, bugünkü buhran sonunda da kapitalizmin çökeceğini ve yerini bir başka sistemin alacağını söylüyor. Bu çöküşün otuz kırk yıl sürebileceğini ileri süren düşünür, bunun sonunda ortaya çıkacak yeni sistemin daha mı âdil, yoksa daha mı zâlim olacağını ise kestiremiyor.
Wallerstein’a göre, kapitalizm sözkonusu çöküş sürecine 30 – 35 yıldır girmiş durumda. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki 30 yıllık dönem içinde, sanayi ve madde üretimi sonucunda, önemli bir kâr elde edilmişti. Ancak elde edilen kârın devamlı olabilmesi için, ikinci 30 yıllık devrede kapitalizmin kendini finanse etmesi gerekiyordu. Oysa bu dönemde, şirketler ve devletler, geçmiş dönemin kârından hisse kapabilmek üzere sürekli borçlandı. Böylece farazî bir çöküş devresine girilmiş oldu. Şimdi bu devrenin son safhasındayız: Farazî çöküş, reel çöküşe dönüşüyor!
Düşünür, kapitalizmin kabuk değiştirmediğine, tamamen sonunun geldiğine inanıyor. Kapitalizmi “her şeyi yiyen bir canavar” olarak gören Wallerstein, onun daima en yüksek kârın peşinde koştuğunu, ufak bir kârla yetinmediğini, tekeller meydana getirmeye eğilimli olduğunu, bugün ise reel sermaye birikim imkânlarının sınırlarına ulaştığını ifade ediyor. Dolayısıyla, doğumundan bugüne, kazançların toplandığı bir merkez ile gittikçe yoksullaşan çevre arasındaki refah seviyesinden beslenmekte olan kapitalizmin, bugün o “merkez”inin önlenemez şekilde dağılmakta olduğunu belirtiyor.
Bu dağılma sonunda ise, Wallerstein’a göre, ABD dünya üzerindeki ekonomik hegemonyasını kaybedecek, onun yerini birden fazla sermaye merkezi alacak (ancak bu merkezlerin nereler olacağını tahmin edemiyor), ABD’de istkrarsızlık, herkesin silahlı olması gerçeği ile birleşince iç çatışmalara dönüşecek ve dünya üzerinde yeni güç merkezleri uç verecek. Düşünür, tedbir sahiplerinin, şimdiden “yeni bir ekonomi modeli” örgütlemeye bakmalarını da tavsiye ediyor.
***

Şimdi gelelim, ne demek bütün bunlar?..
Şu demek: Sermaye birikiminin belli ellerde toplanması demek olan kapitalist sistem, Marksistlerin savunduğu gibi, işçi sınıfının gaspedilmiş emeğinden doğmamıştı. Batılı macerâcıların, Batı dışındaki memleketleri sömürmesinden oluşmuştu. 16’ıncı yüzyılda Avrupa’da feodal sınıfları yıkarak ortaya çıkmasının sebebi, Amerika ve Uzak Afrika’nın keşfedilmesi ve yağmalanmasıydı. Bu kıtalararası sömürü, önce Avrupa’nın kendi içinde bir kapitalist sınıfın doğmasına yol açtı. Onun karşısında da, geniş bir ezilmişler ve fukarâ kesimi ortaya çıktı. Bu zeminde bir “sınıf mücadelesi” sözkonusu oldu.
Ne var ki, 20’nci yüzyıla gelindiğinde, Batı’nın kendi içinde bir sınıf mücadelesinden eser kalmadığı görüldü. Batı’nın teknolojide kaydettiği gelişmelerle birlikte, Batı dışında kalan dünya üzerindeki sömürüden daha büyük kârlar elde edildi. Bunun sonucunda, Batı’nın ezilen sınıfları zenginleşirken, Batı dışındaki dünya korkunç bir yıkıma uğradı. Yine bunun sonucunda, Batı sermayesinin önemli bir bölümünü elinde tutan Yahudi burjuvazisi, finans gücünü Avrupa’dan Amerika’ya transfer etti; orada hem büyük yatırımlar yaptı, hem de ABD devletine büyük paralar hibe etti. ABD’nin süper güç olmasının da, Yahudi sermayesine ebediyyen minnettar kalmasının da en büyük sebebi bu oldu.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, özellikle Komünizmle mücadele stratejisine bağlı olarak, merkezî finans ve kapitâl gücü, ABD’nin dostları arasında da dolaştırıldı. Özellikle Uzak Asya ve Latin Amerika ülkelerinin artık sırf bir hammadde yatağı olarak görülmediği, “montaj sanayi” çarklarına dahil edilerek, merkezî sermayeden belli ölçeklerde hissedar kılındığı yeni bir kapitalist dönemdi bu. Hammadde üreticileri (Körfez ülkeleri gibi) arasında olduğu gibi, montaj sanayi kolu yüklenicileri arasında da yeni zenginler oluşturuldu. ABD dışındaki yeni sermaye merkezlerinin doğması demek olan bu açılım, Wallerstein’e göre, bugün kontrolden çıkmış durumdadır ve ABD’nin hegemonyasını şiddetle sarsmaktadır; aynı zamanda, kapitalizm kendi tabiî yapısı gereği de tıkanmış olduğu için, büyük bir çöküşün eşiğine gelinmiştir.

***

Birinci tez: Yeni ekonomik sistem, hiç kuşku yok ki, İslam ekonomik sistemini örnek alacaktır. Orada “en yüksek kâr” anlayışı (serbest piyasa ekonomisi) yoktur; loncanın tesbit ettiği satış fiyatları üzerine hiç kimse çıkamazdı. Orada, sermayenin belli ellerde toplanması diye bir şey yoktur; emek ve sermaye ortaklığı (mudarabe sistemi) vardır. Orada faiz yoktur; zekât vardır. Orada “yeşil sermaye” de yoktur; “beytülmâl” vardır.
İkinci tez: Wallerstein, kapitalizmin reel çöküş sürecinin bugün başladığını ve 30 – 40 yıl sürebileceğini söylüyor. Biz bu hususta, ondan çok Eflatun’a inanmayı tercih ediyoruz. Eflatun, tıpkı ABD’ye benzer bir dünya gücü olan Atlantis’in, bundan 12 bin yıl önce, İlahî bir darbe ile, BİR GÜN BİR GECEDE tarihe karıştığını belirtmişti ki, tam olarak Wallerstein’ın sürecinin hangi noktasına tekabül edeceği bilinemese bile, biz de öyle olacağına inanıyoruz!



Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi