Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Kine doymayan dünya

Kine doymayan dünya

Dünyanın hangi köşesine bakarsak bakalım, oralarda gördüğümüz huzursuzluğun temelinde bir şekilde bir araya gelmiş belli kindar insanlar ve bu insanların kurdukları düzenler olduğunu görürüz.
Savaşların, kavgaların, kaosların, kayıpların, akla ziyan her türlü gayri insanî hâl ve hareketlerin hiçbirinde, milletlerin birbirlerine karşı direkt duydukları bir kin, öfke ve garez yoktur. Bütün dünyada halklar kendi değer yargıları çerçevesinde yaşamak ve birbirlerine benzemeden barış içerisinde karşılıklı her türlü iletişimi kurmak isterler.
Lâkin dünyayı ve dünyalık zevkleri birer kin coğrafyasına çevirmek isteyenler, yapmak istediklerini, halkları kullanarak yaptıkları için, uyanık olmayan milletler de ne yazık ki, bu organizatörlerin peşinden giderek kine doymayan dünyaya katkı sağlarlar.
İşte bu noktada çok değerli bir büyüğümün “kine doymayan dünya” hakkında söylediklerini paylaşmak istiyorum.
“Yaşama mücadelesi veren ve yarınlara ulaşmak isteyen her millet; ancak, kendi güç kaynaklarına, kendi mânâ köklerine, kendi dinine, kendi imanına, kendi azmine dayandığı ölçüde mevcudiyetini devam ettirebilir. Aksi takdirde, ne ayakta kalması, ne de varlığını sürdürmesi mümkündür.
Ya biz bugüne kadar öyle mi yaptık? Yıllar var ki; kanımızı emen, canımızı çıkaran düşman bir dünyaya yöneldik, onunla bütünleştik ve onu varlığımızın en esaslı unsuru saydık. O kadar ki; bu dünyayı her zaman mihrâbımız gibi gördük, kıble-nümâlarımızla onu aradık. Ondan merhamet dilendik ve ondan hayır ümîd ettik.
Onlar da sürekli bizim bu zaafımızı değerlendirip kendi dünyamıza, kendi tarihî dinamiklerimize itimadımızı sarstı, şuurlarımızı dumura uğrattı, iradelerimizi felç etti ve bizi kapılarının âzâd kabul etmez köleleri haline getirdiler. Asırlarca, ne onlar cefadan usandı, ne de bizler vefada kusur ettik. Yıllar hep bir Muharrem gibi gadr-u efgânla akıp gitti ve bu cennet ülke, adeta bize bir Kerbelâ oldu.
Kaybolmuş o yıllardan, devamlı kulaklarımızda uğuldayıp duran ve tasavvurlarımızı bir sis, bir duman gibi saran bu zalim dünyanın o günlere ait yalanlarını, vefasızlığını, samimiyetsizliğini, istismarını bir kısım çağrışımlarla hatırladıkça, aradan bunca yıl, bunca zaman geçmiş olmasına rağmen, hâlâ ruhlarımızın isyanla kükrediğini, gönüllerimizin nefretle dolup-taştığını, nabızlarımızın öfkeyle attığını hissediyor ve yenilerinin zuhur edebileceği endişesiyle tir tir titriyoruz.
Endişe ettiğimiz şeyler zuhur etmiyor da değil. İşte yanıbaşımızda yıllarca devam eden Irak-İran kanlı boğuşması! İşte Azerbaycan faciası! İşte “harap illeri, yıkılmış hânumânları, kimsesiz çölleriyle” hâlâ bir kan ve irin gölü gibi dalgalanıp duran Körfez, Irak. Ve şimdilerde Gazze!
Evet, her fırsatta kendini medeniyetin beşiği sanan ve insanı, insanî değerlere taşıyan aydınlık koridorun ışık kaynağı ve devletler arası dengenin en önemli unsuru gören “Batı” dediğimiz bu insafsız dünya, hemen her zaman ya bizzat veya iğfâl ettiği bir kısım çapulcularla -hem de medeniyet adına- vahşetlerin en utandırıcılarını irtikâp etmiş, insanlığı ışığa çıkaracağım diye, yığınları sürekli kara delikler etrafında dolaştırmış ve dünyanın her yanında, milletlerarası muvâzeneyi bozucu karanlık oyunlar oynamış, akla-hayâle gelmedik entrikalar çevirmiştir.
Hele İslâm dünyasına karşı hiç mi hiç insaflı olamamış. İnsaflı olmak bir yana, her fırsatta gelip gelip bu mazlum dünyaya yüklenmiş. Onu bölüp parçalamış. Yer yer ırk ve mezhep mülâhazasıyla bu koca âlemi birbirine düşürmüş, öyle kindar, öyle kanlı bir ittifaktır ki; zamanın hiçbir diliminde ve tarihin hiçbir devrinde katiyen haçlı düşüncesinden kurtulamadığı gibi, hilâli de hiçbir zaman hazmedememiştir.”
Bu güzel tespitlerden sonra ne denilir bilmiyorum ama; şunu söylemek isterim: Bütün mesele içerideki kargaşa ve kaosçularla, dışarıdan destek verenlerin birleştikleri nokta, “Hilal”i hazmedememekten ibarettir. Dünya tarihi, “Hilal ve Haç Kavgası”ndan ibarettir. Geçmişte “Hilal”in dalgalandığı topraklara demokrasi götürmek isteyen kindarların asıl gayesi “Haç mücadelesidir.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi