Kemalist, komünist, ittihatçı, milliyetçi, Rusçu, Amerikancı, bir tuhaf

Kemalist, komünist, ittihatçı, milliyetçi, Rusçu, Amerikancı, bir tuhaf

“Ulusalcılık” meselesi kafaları günden güne daha fazla karıştırıyor.
Önceleri “Ulusalcılar”, “antiemperyalist” bir jargon geliştirmeye çalışmışlardı. M. Kemal ile Deniz Gezmiş’i, Nazım Hikmet ile İsmet İnönü’yü, İttihad ve Terakki ile Küba Komünist Partisi’ni “aynı çizgide” gördüklerini ilân etmişlerdi.
Her yönüyle tuhaf bir akımdı. Evvela Perinçek ekibiyle Ülkü Ocakları arasında “Kızıl Elma Koalisyonu” şeklinde başlamıştı. Batı karşıtıydı. Ancak Türkçülük ile komünizm arasında pek fazla ortak nokta bulamadı. Perinçek’in “İlk Türkçüler Solcu’ydu” tepkisine rağmen, Mao Çe Tung ile Doğu Türkistan’ın efsanevî lideri Yusuf Altpekin’i bir potada eritmek zordu. Koalisyon, kısa zamanda bozuldu.
Buna rağmen, “Türk Solu” dergisi etrafında yeni bir kümeleşme oluştu. Devlet Bahçeli “Bizim milliyetçiliğimizin, Ulusalcılık’la hiçbir ilgisi yoktur” diye açıklayadursun, yeni kümeleşme içinde “milliyetçi/ülkücü bir kanat” da eksik olmadı. “Derin devlet”ten gelen “derin destek” sayesinde, akım üniversitelere doğru genişledi. Yıllardır ülkede esamisi okunmayan “kemalist gençlik”, bir anda birçok örgüt, dernek, platform şeklinde ortaya çıkıverdi.
Kemalist vurgunun öne çıkmasıyla beraber, Batı karşıtlığının önüne “İslâm karşıtlığı” geçti. CHP bu akıma duyarsız kalmadı. Özellikle gençlik kollarıyla, bu yeni kemalist heyecanın içinde yer almakta tereddüt etmedi. Perinçek daima merkezdeki konumunu muhafaza etmekle birlikte, işin içine karışan derin devlet-emekli asker unsurları, olayı “AK Parti karşıtı bir kemalist darbe” yönüne sürüklemeye başladılar.
Cumhuriyet mitingleri, türban karşıtı gösteriler, türbanlıları taciz etmeler falan derken, iş iyice çığırından çıktı. Amerikan karşıtı sloganlar unutuldu; onların yerini “AK Parti’ye karşı ABD destekli darbe” stratejileri aldı. Tıpkı, 28 Şubat’ta olduğu gibi... Yasemin Çongar, ABD’de kurulan tezgâhı fark eden, ona karşı gelen ve onurlu duruşuyla adını bu ülkenin sahici aydınları arasına yazdıran bir isim oldu.
Nazım Hikmet’le can düşmanı İnönü’yü, hatta Enver Paşa ile Abdülhamid’i aynı çizgide görmek isteyen “kafasız üniversiteli nesiller” ortalığı inletedurun, onlarla aynı safta yer alan kimselerden peşpeşe AB’yi ve ABD’yi övücü açıklamalar gelmeye başladı. Deniz Baykal, uzun süre AB karşıtlığını oynadıktan sonra, Barusso gelince 180 derece çark ederek, “Gerçek AB yandaşı biziz, AKP değildir” açıklamasını yapmaktan utanmadı. “Ulusalcılığın” baş aktörlerinden görünen Kemal Gürüz, “Dünyayı ABD yönetmelidir. Bizi de AK Parti’den kurtarmalıdır” demekten çekinmedi. En son, Avrasyacı kanadın önde gelen isimlerinden bilinen Hüseyin Kıvrıkoğlu, ABD ile çok mutlu olduklarını vurgulayan konuşmalar yapmaktan sakınmadı.
Yarı kemalist, yarı komünist, yarı ittihatçı, yarı milliyetçi, yarı Rusça, yarı Amerikancı, daha bilmem neci olan bu tuhaf “Ulusalcılık” dâvâsı, bugünden itibaren “İsrailci Siyonist” sloganlara sarılırsa, AK Parti’yi “HAMAS’çılık”la suçlamaya başlarsa, hiç şaşırmayacağız. Zira, Gazze katliamı sırasında Başbakan Erdoğan’ın yaptığı “Siyonist karşıtı” açıklamalar, bugünden itibaren, Beynelmilel Yahudi Lobisi’nin karşı atağıyla cevap bulacak. Beynelmilel Yahudi Lobisi’nin Türkiye’deki sözcülüğünü ise, hiç kuşkusuz, bizim “Ulusalcılar” yapacak.
Unutmayınız ki; bunların “İslâm karşıtlığı”ndan başka hiçbir ortak yönleri yoktur. AK Parti ile Amerikan emperyalizmi çelişkiye düşse, bunlar Amerikan emperyalizminin yanında yer alır. Nitekim Cola Turka’ya karşı Coca Cola’yı tutanlar da bunlar olmuştu!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi