AK Parti Batı'dan kopar mı?

AK Parti Batı'dan kopar mı?

Türk medyasından birileri ve Amerikan 'neo-con' sözcüleri AK Parti hükümetinin Türkiye'yi Batı'dan kopardığından, yönünü 'Doğu'ya döndüğünden yakınıp duruyorlar.
Kendileri de biliyor ki bu doğru değil. Doğru olsa da olmasa da böyle bir yaygara çıkarıp AK Parti'yi Batı ile birlik olup dövmek istiyorlar.

Bu cin fikirlilere bir çift sözüm var; Necmettin Erbakan gibi ilk yurtdışı gezisini İran'a yapmadığı, Kaddafi'nin çadırında oturma gafletine düşmediği, D-8'ler gibi hülyalar peşinde koşmadığı için ne çok kızıyorsunuz Başbakan Tayyip Erdoğan'a, biliyorum.

Ne güzel olurdu değil mi AK Parti sizin iddia ettiğiniz gibi AB'ye üyelik hedefini bir yana bıraksaydı, demokratik reformlar konusunda sağlam bir sicil oluşturmamış bulunsaydı, piyasa ekonomisi ve dünya ile bütünleşmekten yana tavır koymak yerine devletçi bir ekonomi politikası ve yabancı düşmanı bir dünya algısı olsaydı?

Ne kolay olurdu değil mi AK Parti'yi dünyada yalnızlaştırmak ve de Türkiye'de etkisizleştirmek, sonra da defterini dürmek?

Bir türlü içinize sindiremiyorsunuz AK Parti'nin içeride ve dışarıda sizin de itibar ettiğiniz çevrelerde, diğer siyasi partilerle ve hele de CHP ile kıyaslandığında hâlâ en 'reformist', en 'ilerici' parti olarak anılmasını. Hadi, itiraf edin; modernleşmenin, Avrupalılaşmanın, kalkınmanın öncülüğünü mütevazı ve muhafazakâr bir geçmişten gelen Abdullah Gül'ün, Tayyip Erdoğan'ın yapmasını kabul edemiyorsunuz. Daha da kötüsü, sahte modernliğinizin, sahte Batılılığınızın maskesinin düşürülmesine de çok sinirlendiniz.

Kolay değil tarihin akışının ters tarafında kalmak. Hele bunun farkında olmak; ne de olsa az çok mürekkep yalamışlığınız var. Yurtdışına çıkarsınız sıkça, yabancılar burada da bulur sizi. O buluşmalarda AK Parti'nin reformlarından, AB vizyonundan, dünya ile entegrasyon politikalarından övgüyle söz edilmesini duymak nasıl asap bozucu sizin için, değil mi? Bir de sürekli tanık olduğunuz CHP ve Kemalizm eleştirisi var ki yaraya tuz basar.

'Ne oldu da roller değişti, nasıl olur da modernliğin/çağdaşlığın bayrağını başkalarına kaptırdık?' diye yakınıyorsanız, söyleyeyim;

Mesele, AK Parti değil; bütün bir 'muhafazakâr-demokrat çevre' dünyayı sizden iyi okumaya başladı. Çok zekice bir siyasal strateji uygulayıp sizi hem bu toplumda hem de dünyada 'marjinalleştirdiler'. Öncelikle, yüz yıldır kurulan seçkinler oligarşisini kırmak için en etkili hamlenin 'demokrasi istemek' olduğunu anladılar. İkincisi, bu seçkinler oligarşisinin, demokrasiye evet diyerek iktidarlarını 'paşa paşa' halka bırakmayacaklarını bildiklerinden bir 'dış dinamik'e ihtiyaçları olduklarını kavrayıp AB sürecini desteklediler. Üçüncüsü, bürokratik oligarşinin, kendine bağlı ve bağımlı bir zenginler zümresi yaratma aracı olan devletçilik politikası yerine, herkesin serbestçe rekabet edeceği bir piyasa ekonomisi modelini tercih ettiler.

Kısaca, 'muhafazakâr-demokrat çevre', siyasette 'demokrasi', ekonomide de 'serbest piyasa' manivelaları ile devletin denetiminden çıktı, resmi ideolojinin zincirlerinden kurtuldu. Demokrasiyi yok etmek, AB sürecini durdurmak ve küreselleşmeye karşı durmakla tarihin akışına direnmeye kalkışıyorsunuz, ama çok geç. Sizi tarihin akışında 'off side'a düşüren muhafazakâr-demokratlar değişimin ve modernliğin taşıyıcısı oldular, geçmiş olsun...

Boşuna çırpınmayın AK Parti'yi 'öte taraf'a yerleştirmek, sonra da Batı ile birlikte üzerlerine abanmak için. Tarihte ilk defa 'muhafazakâr-demokrat çevre'nin talepleri ve pozisyonu küresel dinamikler ve tarihin akışıyla örtüşüp asırlık bürokratik oligarşiyi etkisizleştirme noktasındayken böyle bir saflık yapmayacaklar. Bürokratik oligarşi, demokratikleşme ve küreselleşme arasında 'sandviç' olacak, tarihin akışından kaçış yok...

'Muhafazakâr-demokrat çevre'ye de seslenelim sonunda: Kıbrıs, Ermeni meselesi ve Kürt sorunu üzerinden iradenizin ve vizyonunuzun 'devletleştirilmesi' tezgâhlarına gelmezseniz tam demokrasi uzak değil.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi