Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Davos'un gerçek ruhu işte bu!..

Davos'un gerçek ruhu işte bu!..

Perşembe günü bir gazetemizin birinci sayfasındaki "Davos ruhu 21 yıl sonra geri geliyor" başlıklı haberi dikkatimi çekmiş, bu ruhun ne olduğunu merak ederek haberin detayını okumak istemiştim. Meğer Davos'ta Başbakan Erdoğan Ermenistan lideri Sarkisyanla görüşecekmiş ve bu görüşme Davos ruhunun geri gelmesi olarak nitelendiriliyormuş. Belli ki gazete Davos'u birtakım kırgınlıkların giderildiği, buna zemin hazırlayan bir forum olarak görüyor ve bu sebeple de Başbakan Erdoğan ile Ermenistan lideri Sarkisyan'ın bir araya gelmelerini iki ülke arasında problemlerin çözümü yönünde atılacak önemli bir adım olarak görüyor. Böyle olmasını hepimiz isteriz. Yani, Davos barış rüzgarlarının estiği, her ülkenin eteğindeki taşları dökerek barışa gerçek anlamda destek verdiği bir ortam olsun istenmez mi?

Zaman zaman elbette bu toplantılar vesilesiyle barış yönünde olumlu gelişmeler de sağlanmıştır.. Ancak, Davos nedir, ne değildir? Bu organizasyonun arkasında kimler vardır ve böyle bir forum niçin oluşturulmuştur? Gibi soruların cevabını net bir şekilde vermeden Davos'un ruhundan söz etmek, daha doğrusu hayali bir Davos ruhu oluşturmanın fazlaca bir anlamı yoktur. Ülkeler aralarındaki sorunlara çözüm bulmak istiyorlarsa bunun için Davos'ta buluşmalarına da gerek yoktur. Yeter ki karşılıklı olarak bir iyi niyet oluşsun ve bu niyet çerçevesinde problemlerin çözümü arzu edilsin.

Maksadım kesinlikle Sarkisyan ile Başbakan Erdoğan'ın buluşması ve görüşmeleri değildi. Çünkü, önceki gün Davos gündemini Başbakan Erdoğan belirledi, güne damgasını vurdu. Hemen belirteyim ki Başbakan Erdoğan sadece kendi kişisel tepkisini göstermiş değildir, benim ve benim gibi inanan ve düşünen milyonların tepkisini sergilemiştir. Bu tavrı ile de gönüllere su serpmiştir.

Ancak benim dikkat çekmek istediğim husus bu tür organizasyonların esas gayesini görmeden, bunu kavramadan yapılacak değerlendirmeler fazla bir anlam ifade etmeyeceğidir. Davos esas itibariyle siyonistlerin dünya hakimiyeti yolundaki adımlarından biridir. Bu toplantıların ilan edilmeyen hedefi ile edileni arasında çok büyük fark vardır. Diyebiliriz ki bu fark akla kara gibidir. Gösterilen ve söylenen dünya kamuoyunu kandırmaya yönelik olan kısmıdır. Bir bakıma birtakım salaklar için oltanın ucundaki yem görevi görür.

Meseleye bu açıdan bakıldığında Peres'e 25 dakika konuşma imkanı tanıyanların Erdoğan'a neden 12 dakikayı bile çok gördüklerini anlamak kolaylaşır. Çünkü, organizasyonun esas amacı İsrail ve siyonizme hizmettir. Onların çalışmalarına zemin hazırlamaktır. Bu tespiti yapan birisinin de bu toplantılara katılmaması gerekir, katılındığı zaman da benzer bir takım monşerlerin söylediği gibi karşınızdaki ne derse sessizce dinlemeniz gerekir. Sanıyorum bazı monşerlere göre diplomasi demek uysal koyun olmak anlamına geliyor ya da onlar öyle algılıyorlar. Çünkü, Başbakan Erdoğan'ın toplantıyı terk etmesi üzerine bir yığın söz söyleyen özellikle emekli büyükelçiler Peres'in o küstah, kabadayı ve azarlayıcı üslubunu hiç de diplomasiye aykırı bulmadılar. Görünen o ki, diplomasi adına diplomatlarımızın bir kısmı iğdiş edilmiş. Diplomatlık belki pişkin olmayı, sinirlenmemeyi gerektiriyor olabilir ama millet adına görev yapan siyasilerin farklı bir üslup sergilemesini yadırgamanın ve yargılamanın da anlamı yoktur.

İsrail'in Gazze'ye 22 gün süren saldırıları karşısında millet olarak yüreğimiz yandı, gözlerimizdeki yaşlar kurudu. Bize ne mi deseydik.. İsrail ne yaparsa haklıdır deyip zalimlere ve canilere alkış mı tutsaydık.. Diplomasi adına Başbakan Erdoğan Peres'in Gazze halkına karşı uyguladığı soykırımı savunması karşısında sessiz kalması mı doğru olandı?

Şahsen bu işin mantığını anlayamıyorum. Diplomasinin uysal koyunluk gibi algılanmasını da reddediyorum. Bu noktada da Başbakan Erdoğan ile aynı düşünüyorum. Elbette bu çıkışın bir faturası olabilir.. Siyonistlerin kontrolündeki küresel sermaye yoluyla Türkiye sıkıştırılmaya çalışılabilir. Bunlar beklenmelidir. Amerika'daki Yahudi lobisi yeniden soykırım konusunu Kongre'ye taşıyabilir. İyi de şunu yaparlar ya da bunu ederler diye bir suratımıza tokat yediğimizde öbürünü mü çevireceğiz? Kardeşlerimiz katledilirken hiçbir tepki vermeyecek, kuzu kuzu seyredecek miyiz? Böyle yaparsak bunun adı diplomasi mi oluyor? Bırakın böyle diplomasiyi. Gerekirse muhtemel misillemeye de hazır olmalıyız. Sert çıkışların bir faturası da önümüze geldiğinde millet olarak bunu göğüslemeye de hazır olmalıyız.. Hiçbir bedel ödemeden dünya üzerinde onurlu bir yere sahip olamayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi