İbrahim Tenekeci

İbrahim Tenekeci

Dost her zaman taze olan demektir...

Dost her zaman taze olan demektir...

Annem sıklıkla, "bir evlat kaç yılda meydana geliyor, biliyor musun" diye sorardı.

Artık biliyorum.

Bildiğim bir şey daha varsa, adına "dostluk" dediğimiz şeyin de uzun yıllar ve uğraşlar sonucunda meydana geldiği...

Üç-beş yıllık birlikteliklerin bile uzun sayıldığı edebiyat dünyasında, bir şairle on beş yıl dost kalmak, mucize gibi bir şey.

Levent Sunal'la ilgili yazı yazarken, bir yandan da bunları düşündüm. Bunları; yani Hüseyin Akın, Kâmil Yeşil, Ali Emre, Suavi Kemal Yazgıç gibi kıymetli dostları.

Bugün, bu isimlerden birine, aramızda en "genç" olanına yakından bakmak istiyorum.

Suavi Kemal Yazgıç, 1972 İstanbul doğumlu.

Yayınlanmış üç kitabı var: Sebepsiz Serçe, Kırk Gri Hırka ve Taş Suya Değince. Sırasıyla bir şiir, bir hikâye, bir şiir... Allah izin verirse, dördüncü kitabı da hikâye olacak.

Şiir ve hikâye, bir şehrin iki takımı gibi... Ama ben şiiri tutuyorum.

Yazgıç'ın şiirleri Yedi İklim'den Hece'ye, Endülüs'ten Kökler'e kadar birçok dergide yayınlandı. Fakat edebiyat yolculuğunda öne çıkan dergiler Dergâh ve Kırklar oldu.

Kırklar dergisinin yayın danışmanı, yayın kurulu üyesi, koordinatörü, hikâye editörü; özetlemek gerekirse, her şeyiydi. En zor görevlerin altından alnının akıyla kalktı. Hiçbir arkadaşını mahcup etmedi. Hiçbir işi yarım bırakmadı. Elindeki her işi vaktinden önce tamamlayıp getirdi.

"Yorgundum, lakin bezgin değil" dizesini yoksa o yıllarda mı yazdı?

Dergideki arkadaşları da, Eylül-Ekim 2003 tarihli sayıyı kendisine armağan etti.

Sağduyu ve Millî Gazete'de beraber olduk.

Dergâh'ta güzel işlere imza attık.

Hiç durmadan kitap okuyor ve okuduğu her şey aklında kalıyordu. İlgi alanları oldukça genişti. Tek başına takvim bile hazırlayabilirdi; nitekim hazırladı.

Birçok şair gibi, ilk şiir kitabını "annesine" hediye etti.

Suavi Kemal Yazgıç'ta ilk dikkatimi çeken şey, pek konuşmamasıydı. Bu özelliğini hâlâ koruyor. "Niye konuşmuyorsun" diye sorduğumda, "cevap veriyorum; yanıt yok" demişti.

Kendisiyle yapılan bir söyleşide, sırrını veriyor gibiydi: "Susmak, insanın kendisini teslim etmesidir."

Aynı söyleşide şunları da söylemişti: "Dünyada kalıcı olmak gibi bir hedefim yok. Plastik şişelere, poşetlere özenmiyorum yani."

İşte bütün mesele bu!

Yazgıç'ın şiirleri, "Bir yangının diğerine aktardığı" şey ne ise odur.

Şiirine ve hayatına "gri" bir "sessizlik" hâkimdir.

"Dünyanın sakalları yüzüne batar."

Ona göre hayat, "yazıldığı gibi okunur."

Hikâye kitabının adı Kırk Gri Hırka, bir şiirinin adı da Metalik Gri'dir. Yine, şiirlerinde "Bir hırka kuşandık, gri", "Suzinak bir gridir" gibi dizeler bulunuyor.

Sessizlik imgesi, sadece hayatına değil, neredeyse bütün şiirlerine de sinmiştir. Sessiz Adamın Şarkısı, Sessizliğin Kıyısında gibi şiir başlıkları ve sessizliğin işlendiği onlarca dize: "Sessizce uzandım aranıza" / "Yok etme sessizliğimi" / "Sessizlik kurar tahtını dudaklarda" gibi...

Tenkapanı başlıklı şiiri de şöyle bitmektedir:

"Susmak vakti değil

Susmak vakti değil

Konuşmak hepten zehir"

Sebepsiz Serçe kitabının finali de, rahmetli İlhami Çiçek'in şu dizesidir: "Her şey eninde sonunda sessizdir."

Uyku da şiirlerinde öne çıkan bir imgedir. Fakat onun uykusu, bildiğimiz uykulardan değildir. "Uyandık, şayet uyuduysak" der.

Güzellik Uykusu'nda yer alan Protez Bacak başlıklı şiirimi bir saat içinde yazmıştım. O gece Suavi'nin babası vefat etmişti. Bu şiiri yazmış ve mülkiyetini arkadaşımıza vermiştim.

"En uzak bayırlarda

Çiçek toplayan güzel

Gibi dalgındın ya..."

Ben de kendisinden şunu aldım: "Eve dönüyorum, evsizliğime..."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Tenekeci Arşivi