Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

BM “ETKHU Sözleşmesi” ve başörtüsü

BM “ETKHU Sözleşmesi” ve başörtüsü

Hattı müdafa yok, sathı müdafa var. Satıh bütün insan hakları ve hukuk devletidir.

Bunlarla parça parça uğraşmaya gerek yok.. Her adımda aynı kriz tekrar yaşanacak.. Birileri paranoyak hale gelmiş. İKEA’da alışveriş eden herkesi başörtülü görüyorlar.. Öfke gözlerini döndürmüş, herkesi türbanlı görüyorlar..

Kimisi Kürtçe diyince “dilimiz gitti” sanıyor, Türban diyince “Rejim gitti” diye bağırıyor.. “Patrikhane” diyince “Din elden gidiyor”! Ya hu, Habertürk izleyicisinin bile yarıdan çoğu böyle bir sorunun varlığına inanmıyor. Kerhanede anket yapsanız onlar bile “Beyaz Türkler” kadar korkmaz.. Biraz özgüven olur insanda. Kim kendi toplumunun inanç, kültür, kimlik ve geleneğinden bu kadar korkabilir? Bu nasıl bir duygudur!? Bunlar düne kadar sağlıkta “tam gün” istiyorlardı, şimdi bakanlık tam günü sahiplendi, bunlar yine karşı çıkmaya devam ediyorlar. Ya hu, sizin istediğiniz oldu işte! Yok olmaz. Kronik muhalifler.. Bu CHP kafasını ikna etmek öyle kolay bir şey değil..

Kendilerinin başörtülülere yaptıklarını hatırlayıp, “Onlar da bize aynısını yaparsa halimiz nice olur” diye korkuyorlar herhalde..

Bunlara yasa kâr etmez, psikolojik açıdan rehablite edilmeleri gerek..

Asıl sorun bunları vitrine taşıyan mediada, bu şizofrenik paranoyaklara arka çıkan siyasetçilerde, bunları ciddiye alıp rejim müdafası için aba altında sopa gösteren çevrelerde..

Bunlar bir avuç azgın azınlık. Her yerde varlar..

İktidara bir çift sözüm var.. İnsan hakları bir bütündür, parçalanamaz. Bu hakların herkes için olması gerek. Başkalarının refah ve mutluluğuna, güvenliğine hizmet etmeyen bir çözüm önerisi bizim önerimiz olmamalı.. 301’i filan öyle çok da oyalamamalı, ertelememeli, geciktirmemeli, pazarlığa mahal bırakacak şekilde tereddütlere açık kapı bırakmamalı..

Buyurun size bir anayasa maddesi.

Gerekçesi aynen, BM Ekonomik, Toplumsal ve Kültürel Hakları Uluslararası Sözleşmesi’nden alınmıştur: “Birleşmiş Milletler Antlaşması’nda ilan edilen ilkeler uyarınca insanlık ailesinin tüm üyelerinin niteliğinde bulunan onurunu ve eşit ve ayrılmaz haklarını tanımanın dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğunu gözönünde bulundurarak, bu hakların insan kişiliğinin niteliğindeki onurdan kaynaklandığını bilerek, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi uyarınca korkudan ve yokluktan arınmış özgür insan ülküsüne ancak kişisel ve siyasal hakların yanı sıra, herkesin ekonomik, toplumsal ve kültürel haklardan yararlanabileceği koşullar yaratıldığında ulaşılabileceğinin bilincinde olarak, Birleşmiş Milletler Antlaşması’na göre devletlerin insan hak ve özgürlüklerine karşı evrensel saygıyı geliştirme yükümlülüğü üstlendiklerini dikkate alarak, başkalarına ve üyesi olduğu topluluğa karşı ödevleri olan bireyin, bu sözleşmede tanınan hakların geliştirilip gözetilmesi yolunda çaba gösterme sorumluluğu bulunduğunu kavrayarak, aşağıdaki hükümlerde uzlaşmıştır” Evet, bu anayasanın 90. maddesine göre kanun hükmünde ve esasen mer’i olan bir düzenlemenin girişidir.

Ne güzel değil mi?

İşde din ve eğitim konuları ile ilgili, 5 ayrı sözleşmeden derleyip oluşturduğum bir anayasa değişikliği teklifi.

Tamam, bu derleme bir şey oldu ama, eğri tenceyere eğri kapak misali bir durum bu.. Yani burada pragmatik, rasyonel bir siyasi durum söz konusu. Osmanlı’da buna “Def’i mazarrat, celbi menafiden evladır” denir.. Ortada bir sıkıntı var ve bunun def’i gerekiyor. Onun için nefasetinden önce bu sıkıntının ortadan kaldırılması sözkonusu.

Madem bu tartışma başladı, tekrar tekrar bu konuyu gündeme getirmenin alemi yok.

Hatta bu vesile ile din ile birlikte dil konusu da çözülmeli..

Zaten şimdi aşağıya alacağım maddeler, anayasanın 90. maddesi delaleti ile mer’i olan hükümler.

Bu maddelerin bir kez daha anayasa hükmü haline getirilmesi, malumu ilam olacak ama, birilerinin gözüne insan haklarını sokmak için bu gerekiyor sanırım..

Buyurun, teklif ettiğim madde şu: “Her insan uluslararası sözleşmelerde ifadesini bulan, devletin, anayasa ve yasaların varlık ve meşruiyet temellerini oluşturan bir şekilde, inandığı gibi yaşama ve düşündüğünü özgürce ifade etme, dini gerekleri yerine getirme, öğrenme, öğrenim görme, öğretme, örgütlenme hakkı vardır. Hiçkimse kılık kıyafetinden dolayı öğrenim görme hakkından mahrum bırakılamaz. Bu anlayış çerçevesinde her insanın düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, din ya da inanç değiştirme özgürlüğünü, din ya da inancını tek başına ya da topluca, açık veya özel biçimde, öğretme, uygulama, örgütlenme, düşüncelerinden ötürü rahatsız edilmeme, ister tek başına isterse de başkalarıyla birlikte topluluk içinde, aleni ya da gizli olarak, ibadet etmek, öğrenmek, öğretmek, uygulamak ve bunlara uymak şeklinde dinini ya da inancını açıklama özgürlüğünü içerir.. Ülke sınırları söz konusu olmadan bilgi ve düşünceleri, her türlü araç ve yollarla aramak, elde etmek ve yaymayı da kapsar. Ulusal ya da etnik, dinsel topluluklar kendi kültürlerini sürdürme, kendi dinlerini açıkça ifade etme ve uygulamada, özel yaşamlarında ve kamu alanında kendi aralarında özgürce ve hiçbir müdahaleye veya ayrımcılığa maruz kalmaksızın kullanma hakkına sahiptirler. Kamu otoritesi herbiri insan kişiliğinin niteliğindeki onurdan doğan ve bu kişiliğin özgür ve tam gelişmesi için temel olan kişisel, siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel ve öteki hakların etkin biçimde kullanılmasını güdüleyerek özendirir. Bu çerçeve içinde katılan devletler, bireyin, tek başına ya da başkalarıyla birlikte kendi vicdanı uyarınca din ya da inancını her ortamda açıklama ve uygulama özgürlüğünü tanır ve ona saygı gösterir. Bir kimsenin dinini ya da inancını açıklama özgürlüğü ve bu madde kapsamındaki hak ve hürriyetleri ancak, kamu güvenliğinin zorunlu kıldığı hallerde, kamu düzeninin, sağlığın ya da genel ahlakın korunması için, yahut başkalarının haklarının ve özgürlüklerinin korunması için, açık ve yakın bir tehlike oluşması halinde hukukun öngördüğü ve bir demokratik toplumda gerekli olan sınırlamalara tabi tutulacaktır

Uzun ama, efradına cami, ağyarına mani bir tanım bu. Yasa tekniğine ne kadar uygun bilmem.

Bu madde aynen böyle düzenlenmeyebilir ama, uluslararası düzende ifadesini bulan, iç hukukta da esasen geçerli olan bir düzenlemenin ikrarı, tekrarı gibi bir durum sözkonusu.

Hani bu yaklaşım, uluslararası sözleşmeden bazı maddeleri alıp anayasaya taşımak, bazı çevrelerin itirazının önüne geçmek açısından bir ara çözüm olabilir mi?..

Anayasa tümü ile değiştirilirken tekrar bu madde yeniden ve daha güzel bir şekilde ifadelendirilebilir.. Daha doğrusu maddenin belli bölümleri, belli maddelere taksim edilebilir..

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi