Mahkemelerin kimden olduğu tartışmasına katkı

Mahkemelerin kimden olduğu tartışmasına katkı

Bayan Eruygur’un “12’nci ve 14’üncü mahkemeler bizden” şeklindeki sözleri, kafaları bir hayli karıştırmışa benziyor.
Ergenekon dâvâsına bakan 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi kur’â yoluyla belirlendiği için, herhalde bu durumda “kel şans!” demek gerekiyor.
Düşünsenize, kur’âda bir önceki veya bir sonraki numara çıkmış olsaydı, sanıklar tümden yırtacaktı. Ama tam da 13 numara çıktığı için, yandı gülüm keten helva…
Böyle bir durum varsa şayet, birtakım hurafelerin ortaya çıkmasına da zemin hazırlar. Faraza, “13 rakamının uğursuzluğu”…
Zaten Yalçın Küçük’ün hemen çıkıp 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi üyelerini “Sabatayistlik”le suçlaması, onun ardından Perinçek çevresinin “Fethullahçılık”la damgalaması ve redd-i hakim talebinde bulunması, bizi pirelendirmişti.
Neden mi?
Mantıkta “olmayana erme metodu” diye bir şey vardır. Sabetaycılar Yahudi, Fethullahçılar Müslüman olduklarına göre, burada “olmayan” unsur, Hristiyanlık kalıyor.
13 rakamı kimler için uğursuz? Hristiyanlar için…
Bizden söylemesi!

***

Yanlış anlaşılmasın, biz kimsenin acılarıyla alay ediyor, yahut birileri zor durumdayken kendimiz rahatta olmanın pişkinliği içinde onlara sırıtıyor değiliz.
Şimdi biz Fatih Çekirge gazeteciliği(!) yapacak olsaydık, üstelik hiçbir kötü muameleye de maruz kalmaksızın hastahanelere düşen, “bizden olmayan” sanıklar hakkında öyle ifadeler kullanabilirdik ki, belki onları birken on hasta ederdik. Ama o “meşrep”ten değiliz!
Sadece, böyle bir meselenin ortaya çıkmasının, mantık bakımından nerelere vardığını, nerelere varabileceğini göstermeye çalışıyoruz. Ve bir kere böyle bir mesele ortaya çıktıktan sonra, mantığın onu kolayca bütünleyeceğini…
Düşünün…
Mahkemelerin “sizden mi, bizden mi” olduğu tartışması, onların, “kimden olduğu belli olmayan” gayrımeşrû kurumlar oldukları şüphesini doğurmaz mı?
Doğurursa, bu durum, adalet terazisini elinde tutan bakire tanrıça Themis’in, nâmusunun lekeli olup olmadığı tartışmasını başlatmaz mı?
Başlatırsa, böyle bir tartışmaya girenlerdense, böyle bir tartışmaya yol açanlar sorumlu değil midir?

***

Herneyse… Biz, 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi reisi Sayın Köksal Şengör’ü bir parça tanırız. Endişe ettiğiniz gibi “Sabetaycı” olduğunu da, “Fethullahçı” olduğunu da sanmıyoruz.
Köksal Bey, bizim bildiğimiz, 2000’li yılların başından itibaren sözkonusu mahkemenin başındadırlar. O zamanki adı 5 Nolu DGM olan 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde, bizim bildiğimiz, bugüne kadar hiçbir şaibeye karışmadılar.
Eskiden DGM’lerde her türlü dış baskıya ve her türlü rüşvet teklifine açık hâkimler vardı. Bunların bir kısmı rüşvetten suçüstü yapılarak görevlerinden azledildiler, bir kısmı da emekli olduktan sonra gazetelere verdikleri demeçlerde kendilerine yapılan baskıları uzun uzadıya itiraf ettiler. İsim de verebiliriz ama, kamuoyu bunları yakînen biliyor.
DGM’ler nihayet kaldırıldı, bir kısım yönleri değiştirildi ama, verdikleri hükümler hiçbir zaman sorgulanmadı ve sorgulanamıyor. Kendisine yapılan baskılardan söz eden bir hâkimin, hangi dâvâ için ne yönde baskı gördüğü kurcalanmıyor. Bu da garip bir durum!
Köksal Bey ise, yıllardır dimdik ayakta duruyorlar. Siyasî örgütlerle, organize suçlarla, uyuştururcu kaçakçılarıyla şaibesiz mücadele ediyorlar.
Köksal Bey bugüne kadar İslamî kimliği olan çok kimseyi yargıladılar. Hiçbirine en küçük bir taviz vermediler. Herbirine, verilebilecek en ağır cezaları verdiler. Bazen, savcının taleplerinin bile üstüne çıktılar. Bazen kendi heyetleriyle çelişmekten sakınmadılar.
Anlayacağınız, endişeleriniz yersiz. 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, eğer size de verebileceği en ağır cezaları verirse, bu onların siyasî görüşlerinden veya kimsenin etkisi altında kalacaklarından olmayacak; hukukî prensiplerinden ve sizlerin o cezayı hak ettiğinizi düşündüklerinden olacak.
Bildiğimiz kadarıyla bu iş böyle… Bilmediğimiz hususlar varsa, ona bir şey diyemeyiz.


***

Son olarak, mahkemelerin kimden olduğu tartışması hep yapılmıştır, hep yapılacaktır. Bu tartışma Türkiye’ye mahsus da değildir. “Yargının bağımsızlığı” kavramı dünyanın her yerinde şaibe altındadır. Saddam’ı yargılayan yargının bağımsızlığından kim söz edebilir? Sırp kasaplarını mahkûm eden Lahey Adalet Divanı, Yahudi kasaplarını neden yargılayamamaktadır? AİHM Türkiye’deki dâvâlar hakkında neden sürekli birbiriyle çelişen kararlar vermektedir?
Misaller sonsuzca uzatılabilir…
Ama mesele değişmez: Mahkemelerin kimden olduğunu bırakın da, mahkemeler kimi neresinden yakalayabiliyor, ona bakın!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi