Mehmet Şeker

Mehmet Şeker

Biz ne zaman büyüdük?

Biz ne zaman büyüdük?

Dünyanın kaç yaşında olduğunu araştıran bilim adamları, “zirkonyum kristalleri” üzerinde yaptıkları tarihlendirme yöntemiyle, yaklaşık dört buçuk milyar yıl sonucuna ulaşmışlar.

Gerçek, bulunan bu sonucun yarısı da olsa, iki katı da olsa pek fark etmez.

Yeryüzünde insanlığın tarihi ise dünyanın yaşına kıyasla, elmadaki kabuk ölçüsünde.

Tarihçiler, yazının bulunuşuyla tarihin başladığını ileri sürer ve M.Ö. 3200'ü işaret ederler.

Yazıyı kim, ne zaman kaybetmişse!

Bu lafın şaka tarafı; ciddi tarafı ise, buluş ile icat etme arasındaki farka dikkat çekmekten ibaret.


* * *
Yazının beş bin küsur yıllık geçmişi var ama yazılı kaynaklar bol miktarda değil.

Özellikle eski dönemlerdeki hayatın nasıl olduğuna dair bilgi edinmek isteyen araştırmacılar, birkaç kil tablet, biraz kayalardaki çivi yazısı ile yetinmek zorunda.

Kitabın macerası ise dünya ölçeğinde bakınca pek yeni sayılır.

Hani neredeyse, fırından yeni çıkmış ekmek kadar.


* * *
Çok eski tarihlerde yazı biliniyor olsaydı ve bugünkü anlamda kayıtlar tutulabilseydi, elimizde mağara duvarlarındaki Cin Ali tarzı resimlerden daha sağlam kaynaklar bulunurdu.

Arkeologlar iğne ile kuyu kazmaktan kurtulurdu o zaman.


* * *
Elimde fırından değilse de matbaadan yeni çıkmış sayılabilecek bir kitap var. Kokusu üstünde.

“Derbesiye Günleri”.

Hamit Can'ın kaleminden.

Adı daha sonra Şenyurt olan Derbesiye'deki çocukluk günlerini anlatıyor.

Hem de ne güzel anlatıyor.


* * *
“Derbesiye, sanki bir varmış, bir yokmuş. Tarihin herhangi bir noktasında sanki birileri bize bir masal anlattı. Biz de tatlı tatlı dinledik. Dinledikçe, evvel zamanın derinliklerine daldık. Olağanüstü yolculuklara çıktık. Develer tellaldı orada, pirelerse hammal. Ovalar, bahçeler, tarlalar; konuşan, duyan, gören canlı varlıklardı. Nice yokuşlar aşıp, nice inişler indik ve az gittik, uz gittik; derken bir kuşluk vakti kendimizi rüyalardan kurulmuş bir beldede bulduk.

Kuş cıvıltılarını dinledik. Hoş sesleriyle dinledik. Hafif ve serin esinti, yüzümüzü gülümsetti. Güneşin altın sarısı ışıkları selamladı bizi. Duyduk. İçimizde, dışımızda bir dinginlik. Yüreğimizde bir ferahlık ki, sormayın. Kendimizi usta bir ressamın fırçasından çıkmış eşsiz bir tablonun karşısında hissettik. Renklerin ahengiyle mest olduk.”


* * *
Böyle sıcak, samimi ve rahat bir üslupla kaleme alınan sayfalar arasında, biz de kuş cıvıltılarını ve esintileri hafiften duyuyor gibiyiz.

Daha önce Sanatalemi sitesinde bölümler halinde yayınlanan yazıların bir araya gelip kitaba dönüşmesini bekleyenler için güzel bir haber bu.

Aralara bolca fotoğraf konulması da esere zenginlik katmış.

Erguvan Yayınevi'nden çıkan Derbesiye Günleri, güzel bir kapak çalışmasıyla okurlara sunuluyor. Kapakta kullanılan ve muhteva ile bütünlük arzeden resim, İzzet Gül imzalı.


* * *
Derbesiye Günleri için Hamit Can'a teşekkür borçluyuz.

Dünyayı güzelleştiren insanlardan biri olan yazarımız, çocukluk hatıralarını bizimle paylaşarak, bir bakıma sırlarına da ortak ediyor okurlarını.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Şeker Arşivi