Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Umutsuz yaşanmaz

Umutsuz yaşanmaz

Kendisini “dokunulamaz” olarak gören medya grubuna vergi kaçakçılığından ceza kesilmesi, tüm gazeteleri, radyoları, yazar-çizerleri ve televizyonlarıyla hükümete yaylım ateş açmasına sebep oldu…
“Halkındır” dedikleri yayın organları günlerdir “patron”un menfaatlerini savunuyor…
“Bu köşe okurumuzundur” diyen görkemli yazarlar patronun menfaatleri istikametinde kalem oynatıyorlar…
Öte yandan Ergenekon, emekli paşalarımızın GATA yolundan evlerine dönmeleri sonucuna bakarak “Bu iş bitti” diyenlerle, toprağın kustuğu askeri mühimmatı göstererek “bitmedi” diyenlerin inatlaşmasına dönüşüyor…
Ankara ise her zamanki gibi yine kaba dalgalı: Yerel seçimlere yaklaştıkça siyaset sahnesi hem sertleşiyor, hem asabileşiyor. Çağdaş ve insani yöntemleri seçim propagandasına hakim kılmayı hâlâ öğrenememişiz. hâlâ çamur edebiyatıla seçim kazanma yarışına şahit oluyoruz.
Yıllarla biriken sorunlarımız yine sürüncemede: Ne çözüyorlar, ne çözme çabasına girmiş olanlara fırsat veriyorlar…
Bir kısır döngü içinde yıllardır debelenip duruyor, millet olarak ağır faturalar ödüyoruz…
Yani, sebepler açısından hayata baktığınızda, “her yer karanlık” gibi…
Ve biz genel olarak bu açıdan bakıyoruz…
Doğal olarak da mutsuzluğa ve umutsuzluğa düşüyoruz.
Oysa umutsuz ve mutsuz yaşanmaz. Git gide yaşama sebebimizi kaybederiz. Öyleyse Ankara kaynaklı sorunlara kilitlenmekten vaz geçmemiz gerekiyor.
Kendi küçük sorunlarımıza dönmeliyiz. Ve şunu bilmeliyiz ki, ölüm dışındaki tüm sorunlar küçüktür!
Bunu gerçekten büyük ve çözümsüz problemlerle karşılaştığımız zaman anlarız.
Ben öyle bir çaresizliği soluk soluğa yaşadım...
Gördüm ki, o zamana kadar beni mutsuz eden, rahatsız eden pek çok sorun, aslında sorundan sayılmazmış; hattâ bazıları mutluluk kaynağı bile olabilirmiş.
Mutluluk kaynağı bile olabilecek anları soruna dönüştürüp kısacık ömrümün ziyan ettiğim günlerine yandım.
Şimdi telâfi etmeye çalışıyorum.
Bilin ki, her şey telâfi edilebilir...
Telâfisi imkânsız tek şey var: Ölüm.
Yaşıyorsak sorun yok!..
Nasılsa çözeriz...
Nasılsa telâfi ederiz.
Yine de sorunların sonu gelmez. Biri bitince öbürü başlar.
Önemli olan problemlere hapsolmamak, hayata olumlu yaklaşmak ve mutlu anları yakalamaya çalışmaktır.
¥
Bunları niçin yazıyorum, mutluluk ve umut insanın karnını doyurur mu?
Evet dostlarım, doyurur...
Çünkü mutluluk moral ve umut verir.
“Bunlar neye yarar?” derseniz;
¥ Düşünmek için morale ve umuda ihtiyacımız var...
¥ İbadet etmek için morale ve umuda ihtiyacımız var...
¥ Hayır yapmak için morale ve umuda ihtiyacımız var...
¥ İlâhî bir armağan olan doğal güzellikleri görüp idrak ederek hamd etmek için morale ve umuda ihtiyacımız var...
¥ Çocuklarımıza ilgi göstermek için morale ve umuda ihtiyacımız var...
¥ Yeni yatırımlar yapıp üretmek için morale ve umuda ihtiyacımız var...
¥ Başarmak için, kazanmak için morale ve umuda ihtiyacımız var...
¥ Karnımızı doyurabilmek için morale ve umuda ihtiyacımız var...
¥ Kısacası, yaşamak için morale ve umuda ihtiyacımız var.
Bu yazıları işte bunun için yazıyorum.
Kendimiz değişmedikçe, yüreğimizi değiştirmedikçe hiçbir şeyin değişmeyeceğini gördüğüm için yazıyorum.
Yıllar boyu Demirel’i değiştirmeye çalıştık, değişti mi?
Yıllar boyu Ecevit’i değiştirmeye çalıştık, değişti mi?
Yıllar boyu Erbakan’ı, Yılmaz’ı, Çiller’i, vesaireleri değiştirmeye çalıştık, değiştiler mi?
Şimdilerde yeni liderleri değiştirmeye hazırlanıyoruz...
Onlara öğütler veriyor, tavsiyelerde bulunuyoruz...
Bilin ki, hiçbir şey değişmeyecek! Çünkü herkes kendi aklını beğenir...
Akılları pazara çıkarmışlar, herkes kendi aklını satın almış.
Bu bakımdan kendimize yönelmek, başkalarını değil, kendimiz için kendimizi umutlaştırmak, başkalarını mutlu etmeye çalışmak yerine kendimizi mutlu etmeye çalışmak, kendimizi motive etmek, tüm enerjimizi kendimize, eşimize ve çocuklarımıza harcamak, bana doğru bir “hayat felsefesi” gibi geliyor.
Bu bencilliğe çağrı değil asla! Bu değişmeye çağrıdır.
Kimi ne hale getirmek istiyorsak, önce kendimizi o hale getirelim.
Sonuçta Ankara’ya giden de, devleti yöneten de bizleriz: Biz düzelirsek ortam düzelir.
Ortamın düzelmesi için bizim düzelmemize, bizim düzelmemizi başlatmak için de umuda ihtiyacımız var.
“Merhaba umut” demeli, yeniden denemeliyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi