Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Heyyy medya... Başörtüsü, Büyükanıt'ın işi mi?

Heyyy medya... Başörtüsü, Büyükanıt'ın işi mi?

Hani, "hıyarım var" diyen birinin peşinden "tuzluğu" kapıp da koşanlar vardır ya, bizim "kartel medyası" da aynen öyle... "Genelkurmay Başkanı, başörtüsü konusunda çok önemli açıklamalar yapacak" diye, dün birçok medya mensubu "canlı yayın araçları" ve "kamera"larını kapıp, Genelkurmay'a koşmuşlar... Belli ki; Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın ağzından bir şeyler alacaklar ve bu sözleri "iktidara karşı" kullanacaklardı!.. Ondan sonra da; gelsin "gerilim", gelsin "kavga!"
Hiç düşünmüyorlar ki;
"Başörtüsü" konusunda görüş beyan etmek veya "tartışmaların tarafı" olmak, "bir Genelkurmay Bşakanı'nın görevi değildir!"
Ama, burası Türkiye!..
Bu ülkenin "kendine özgü şartları" olduğu gibi, "kendine özgü bir medyası" vardır!..
Bu medya; kâh "Atatürkçü"dür, kâh "demokrat"tır, kâh "özgürlükçü"dür ve kâh "Batıcı"dır!.. Kendilerini böyle tanımlarlar!.. Ne var ki, yeri geldiğinde ve özellikle de "görev" verildiğinde hemen hepsi de "postal"ları giyer, "apolet"leri takar ve "topyekün savaş"a koşar!..
Genlerinde "darbecilik" vardır!..
Ruhlarında "cuntacılık" vardır!..
"Demokrat"lıkları da, "Batıcılık"ları da, "Atatürkçü"lük ve “özgürlükçülük”leri de "sözde"dir!.. Evet, "sözde sivil, özde cuntacı"dırlar!..
öyle olmasa;
Genelkurmay Başkanı "başörtüsü" konusunda konuşacak diye, "tuzluk"ları, pardon "kamera"ları kapıp da koşmazlardı...
NE BATICI, NE ATATüRKçü!
Derlerdi ki;
"Hiçbir Batı ülkesinde, hiçbir Genelkurmay Başkanı, kalkıp da başörtüsü konusunda konuşmaz!..
Hiçbir Batı ülkesinde, hiçbir Genelkurmay Başkanı Hükümet'in icraatı konusunda görüş beyan edemez!"
Ve yine;
"Hiçbir Batı ülkesinin, herhangi bir üniversitesinde başörtüsü yasağı yoktur... Bırakın üniversiteyi, herhangi bir özel lisesinde de başörtüsü yasağı yoktur!.."
Böyle bir yasak, "Atatürkçülük"te de yoktur, Atatürk'ün "devrim yasaları"nda da!..
Dolayısıyla; Genelkurmay Başkanı'nın "başörtüsü" konusundaki herhangi bir görüşünün hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur!..
çünkü, böyle bir "görev"i yoktur!..
çünkü, böyle bir "yetki"si yoktur!..
Genelkurmay Başkanı; nihayetinde "Başbakan'a bağlı bir bürokrat"tır ve "Başbakan'ın icraatları"nı eleştirmeye hakkı yoktur!..
Bir Genelkurmay Başkanı'nın görevi; "bütün Batı ülkeleri"nde olduğu gibi; kendi "uzmanlık alanı"yla, yani "askerlik"le sınırlıdır!.. Bunun dışına çıkamaz... çıkarsa, bu; "yetki ihlâli" olur!..
AKLA GELEN İLK SORU: ASKER NE DİYOR?
Ama, dedik ya;
Türkiye, "kendine özgü şartları" olan bir ülkedir!.. Böyle bir ülkede, "medya"nın da "kendine özgü görevleri" vardır!..
Bu görevlerden biri de, hemen her konuda "asker ne diyor?" sorusunu sormaktır!..
Bu ülkede, "Kutlu Doğum Haftası" etkinlikleri mi düzenlendi, hemen "kalem"ler girer devreye: "Asker ne diyor?"
Bu ülkede, "Cumhurbaşkanı" mı seçilecek;
Soru, hazırdır: "Asker ne diyor?"
Kahramanları(!) daha sonra "Ergenekon Terör örgütü" bünyesinde çıkan kişiler, "Cumhuriyet'e sahip çıkma" mitingleri mi düzenledi?.. Soru yine hazırdır: "Asker ne diyor?"
AK Parti, seçimlerden yüzde 47 oy alarak mı çıktı?..
"Asker ne diyor?"
"Başörtüsü" konusunda AK Parti ve MHP arasında "mutabakat" mı sağlandı?.. CHP'nin tepkileri "cılız" mı kaldı?.. Elde, "kullanılacak malzeme" mi kalmadı?.. "Mızrak, çuvala sığmaz" mı oldu?..
O halde, "asker" ne güne duruyor?..
Hemen "mikrofon"larını, "kamera"larını, "canlı yayın araçları"nı kap, "karargâh" kur Genelkurmay'ın önünde!..
Ve, sor Org. Büyükanıt'a:
"Asker ne diyor?"
Konuyla ilgili olarak, dün ajanslardan geçen bir haberi, "ibret vesikası" olması açısından, aynen aktarıyorum:
"Orgeneral Büyükanıt, Makedonya Savunma Bakanı Lazar Elenovski ile görüşmesinin ardından basın mensuplarına gündemdeki konulara ilişkin açıklamalarda bulundu... Orgeneral Büyükanıt, türban yasağı konusundaki yasal düzenleme hazırlığı ile ilgili olarak, şunları söyledi:
"Diliyorum, dışarda on naklen yayın arabası var... Siz benden bir şeyler bekliyorsunuz. Şunu söyleyeyim: Gündemimizde olan bir türban konusu var. Bu konuda basın organlarında çıkıyor 'Asker ne düşünüyor' diye... Şunu ifade edeyim, Türk toplumunun bütün katmanlarında bu konuda askerin düşüncesini bilmeyen yok. Bir şey söylememiz malumun ilamından ileri gitmez. Onun için bu konuda herhangi bir şey söylemek istemiyorum."
Görüyor musunuz garabeti?..
Kartel medyası, Makedonyalı bakanla yapılan görüşmeyi "10 naklen yayın arabası" ile takip ediyor!..
Makedonyalı bakan, herhalde şöyle düşünmüştür:
"Türkiye bana ne kadar değer veriyor?!?.. Meğer, ben ne kadar önemli adammışım, bu yaptığım görüşme ne kadar önemliymiş ki, 10 tane naklen yayın aracıyla takip ediyorlar!"
Ne bilsin garibim; o araçların "görüşmeyi takip" için değil, "ortamı germek" için oraya geldiğini!..
Onların derdi, Büyükanıt'ın ağzından "aleyhte" bir lâf alıp, anında "karşı saldırı"ya geçmek!..
DIŞARIDAN BöYLE GöRüYORLAR!
Doğrusu, Büyükanıt'ın sözleri de; "her yöne çekilebilecek" cinsten "lastikli" lâflardı!..
Bir askerin söyleyebileceği gibi "köşeli" laflar değil, politikacının sarfedeceği "yuvarlak" lâflar!..
Ne desin şimdi kartel?..
"Asker sert çıktı" deseler olmaz!..
çünkü, böyle bir şey yok!.. "Büyükanıt makûl konuştu" deseler, o da işlerine gelmez!..
çünkü onlar, "asker"i ve "yargı"yı, "son iki kale" olarak görüyor!..
Sadece onlar değil, "dışarısı" da öyle görüyor!.. Hayır; görüyor değil de, böyle görünmesiyle gırgırını geçiyor!..
Meselâ International Herald Tribune gazetesi yazarlarından Sabrina Tavernis demiş ki;
"Türkiye'de en aktif demokratlar, en dikkatli vatandaşlardan çıkarken, Ordu ve Yargı gibi en sağlam laiklik muhafızları; işleri, yargı kararı ve darbeyle yürütüyor!..
Türkiye'de, seçilmiş hükümetler hiçbir zaman ülkeyi tamamen kendileri yönetemedi... Hükümetler, yargıçlardan ve generallerden oluşan zümre tarafından izlendiler ve engellendiler!"
Atatürk’ün kurduğu sistemin laik olduğunu ileri süren Sabrina Tavernis, sistemin aynı zamanda “dikkatli ve fakir halkın seçtiği liderler yoldan çıktıklarında onlara müdahale eden bir elit, şehirli ve ‘beyaz Türk’ ile sınıflara bölünmüş olduğunu” ifade ediyor.
Gazete, buna örnek olarak da AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın “Vatandaş her şeyi kırıp döken küçük ve kabiliyetsiz bir çocuk gibi görülüyor. Devlet bu çocuğun etrafına duvar örüyor ve dışarı çıkmasına izin vermiyor” şeklindeki sözlerine yer veriyor.
Ancak bugün ilk defa “Tayyip Erdoğan tarafından önderlik edilen alt sınıfın eski düzene meydan okuduğunu" söyleyen yazar, şöyle devam ediyor:
“Türkiye, Müslüman Doğu’nun başkenti olduğu altı yüzyılından kaçmaya çalışarak son yüzyılını batıda geçiren durmak bilmeyen bir gurbetçi gibi. Eski muhafızlara başörtü üzerinden yapılan meydan okuma da Türkiye’nin kendisine dönmesi gibi.”
İşte bu, “dışarıdan nasıl göründüğümüzün” resmidir!..
Elin kızı;
“Türkiye'nin kendisine döndüğünü” söylüyor!.. Taa onbinlerce kilometre öteden, o bunu görüyor da, bizim kartel hâlâ göremiyor!..
Görüyor da, işine gelmiyor!..
çünkü, “Türkiye’nin özüne döndüğünü” kabul ederse, kiminle “topyekun mücadele” edecek, “ülkeyi nasıl gerecek?”
“Asker”e ve “yargı”ya sahip çıkıyor görünmeli ki; “ortam gerilsin” ve “milletin talepleri” devre dışı kalsın!..
öyle ya, “millet” kim oluyor ki?!?..
“Haso”ların, “Memo”ların, “Zeyno”ların talepleri ne zaman dikkate alındı ki şimdi alınsın?..
Hem sonra; “laikliğin muhafızları” olan “asker” ve “yargı” ne güne duruyor ki?!?..
Asker ne der?.. Yargı ne der?..
TüRKİYE NE ZAMAN NORMALLEŞİR?
Kalıbımı basarım ki;
“Tuzluk”ları, pardon “kamera”ları ve “canlı yayın araçları”nı kapıp da, Genelkurmay’a koşanlar, sadece ve sadece “Zeyno’lara özgürlük gelmesin” şeklinde bir açıklama duyabilmek umudunu taşıyorlardı!..
Ama, tam olmadı!..
Büyükanıt, “istedikleri gibi” konuşmadı.
Peki, “konuşmalı” mıydı?..
Yani; “yuvarlak” değil de, “köşeli” mi konuşmalıydı?..
Hayır!.. Bin kere hayır!..
Bu konuda, hiç konuşmamalıydı!..
Bana göre; bir Genelkurmay Başkanı “üzerine vazife olmayan konular”da konuşmamalı!.. Mikrofonu ağzına dayayıp sorsalar bile cevap vermemeli!..
çünkü; “başörtüsü” konusu, bir Genelkurmay Başkanı’nın konusu değildir!..
“İşi” de değildir, “görevi” de!..
“Hakkı” da yoktur, “yetkisi” de!..
Türkiye, işte bunu başardığı; yani herkes “görev ve yetki sınırları”nı koruduğu gün, “normalleşmeye” başlamıştır!.. Bu ülke, kartel medyası;
“Genelkurmay Başkanı başörtüsü konusunda önemli açıklamalar yapacak” diyerek Genelkurmay’ın önünde “karargâh” kurmadığı gün, “normalleşme süreci”ne girmiş demektir!..
Amma.. “özgürlükçü!.. Batıcı!.. Atatürkçü!.. İlerici!" olduklarını iddia eden medya; “sivil” bir konuda “asker ne diyor?" demeyi sürdürürse; işte orada "demokrasi"den ve "insan hakları"ndan söz edilemez!..
Tabiî, "objektif bir medya"dan da söz edilemez!..
Baksanıza şu Genelkurmay'a koşanlara!..
Neredeyse ayaklarında "postal"ları, üzerlerinde "üniforma"ları, omuzlarında "apolet"leri eksik!..
Böyle bir medya, "sivil" öyle mi?!?..
Ben de "şimendifer"im!..

TüSİAD ve 10 yıl sonrası!
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli; önceki gün yaptığı konuşmada TüSİAD'ı hedef almış ve demişti ki;
"Hazırladığı raporlarda 'Kürt kimliğinin tanınmasını, Türkçe dışındaki dillerde devlet okullarında anadil eğitimi verilmesini' savunan bu kuruluşun, konu yükseköğretimde başörtüsü olunca, 'Şimdi sırası mı?' demesi, çifte standarttır."
TüSİAD, dün bu konuşmaya yazılı bir açıklamayla cevap verdi... Açıklamada denildi ki;
"Daha önce fikir özgürlükleri konusunda çeşitli örneklerini vermiş oldukları gibi, bu kez de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını, Anayasa Mahkemesi içtihatlarını, Kopenhag kriterlerini hiçe saydıklarını fütursuzca ifade eden bu kesimin, kimseye demokrasi ve samimiyet dersi vermesi mümkün değildir."
TüSİAD; olaylara ve partilere "hangi gözle" bakıyor, bilmiyorum... Eğer, "24 Ekim 2000"de baktıkları gibi bakıyorlar ve "10 yıl sonrasını görebiliyoruz" diyorlarsa, vah bu ülkenin haline!..
çünkü, TüSİAD'ın "10 yıl sonrasını gördüğü" Türkiye, sadece 4 ay sonra "meşhur 2001 Şubat krizi"ni yaşamıştı!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi