Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

“Bırakın şu helikopter işini... Siz beni öldürecek misiniz”

“Bırakın şu helikopter işini... Siz beni öldürecek misiniz”

Şu işe bakın... Daha düne kadar “belediye başkan adayları”ndan, “seçimde hangi partinin, ne kadar oy alabileceği”nden, “seçim sonrası yapılacak Anayasa değişikliği”nden, “Ergenekon Terör Örgütü’nün hazırladığı haince plânlar”dan, “Türkiye’nin nasıl bir uçurumun eşiğinden döndüğü”nden söz ediyorduk... Kendimize öyle bir “takvim” belirlemiştik ki; önümüzdeki 3-4 gün içinde hem “seçim”den, hem de “ikinci Ergenekon İddianamesi”ndeki “dehşet strateji”den söz edecektik...
Ama, görüyorsunuz işte... Bütün “hesap”lar altüst oldu... Bir “kaza” haberi, gelip Türkiye’nin gündemine oturdu... Şu anda; kulaklarımız Göksun ilçesinden gelecek haberde... Muhsin Bey ve beraberindekileri taşıyan helikoptere ulaşıldığını ve onların hiç olmazsa “yaralı” olarak kurtarıldığını duymak istiyoruz...
Bir yandan böyle bir haberle sevinmek isterken, bir yandan da ümitlerimiz tükeniyor...
Öyle ya; şu yazıyı yazdığım saat itibariyle “kaza”nın üzerinden “28 saat” geçti... Hâlâ bir haber yok!..

BU, NE BİÇİM HELİKOPTER?
Düşünüyorum da; “böbürlenen” ve neredeyse “dünyaya hükmetmek” isteyen insanoğlu, “ne büyük bir acziyet” içinde!..
“Bağdat caddelerinde duvara yaslanmış sigara içen bir adamı uzaydan görüntülediği” söylenen teknoloji, meğer “ne kadar ilkel ve yetersiz”miş!..
Şu hâle bakın;
Aradan 28 saat geçmiş, İHA Muhabiri İsmail Güneş, “112 Acil Servis Görevlisi” ile dakikalarca görüşmüş ama, “helikopterin düştüğü yer” hâlâ tesbit edilememiş!..
Bu mu teknoloji?..
......
Dün de yazdığım gibi; içime bir “kurt” düşmüyor değil!.. Kafamdan o kadar çok “senaryo” geçiyor ki; bunlara “komplo teorisi” denileceğini bile bile, “kazanın zamanlaması”na bakıp, düşünmeden edemiyorum;
“Bu olay, gerçekten bir kaza mı, yoksa planlanmış bir suikast mı?!?”
Söyleyin Allah aşkına;
Bugüne kadar, bütün “ısrarlı teklif”lere rağmen, mitinglere “helikopter” ile gitmeyi reddeden, BBP Genel Başkan Yardımcısı Remzi Çayır’ın anlattığına göre; “yaklaşık bir hafta öncesi”nde, “helikopterin kiralanması” gündeme geldiğinde, arkadaşlarına dönüp;
“Yaa, bırakın şu helikopter işini!.. Siz beni öldürecek misiniz?.. Hava kötü olur, şartlar elverişsiz olur, uçamayız” diyen Muhsin Bey, helikoptere binmeye acaba nasıl ikna oldu?..
Aslında mutluydu... “Belediye başkan adayları”nın kendi imkânlarıyla kiraladığı helikopterle Sivas’tan Kahramanmaraş’a gelip, miting alanındaki vatandaşlara seslenirken, şöyle diyordu:
“Devletten seçim yardımı almıyoruz...
İlk defa helikopter kiralayıp miting yapıyoruz.”
Nereden bilebilirdi ki;
“İlk defa” kiralanan helikoptere “son defa” bineceğini?.. Nereden bilebilirdi ki; bindiği helikopterde “sinyal verici cihaz” bulunmadığını?!?..
Evet; Şevket Sabancı, Ali Sabancı ve Emine Kamışlı tarafından Ağustos 2000’de kurulan Esas Holding bünyesindeki Med Air şirketine ait helikopterde, “düştüğü yeri gösteren bir cihaz” neden yoktu?..
Hangi çağdayız Allah aşkına?..
Düşünebiliyor musunuz;
Türkiye’de trafikte seyreden bir Mercedes otomobil, üretildiği Almanya’dan takip edilebiliyor!..
Araç şu anda nerededir, ne durumdadır; araçtan gelen “sinyal”lerle yeri tesbit edilebiliyor!..
Peki, bir “otomobil” firması bu kadar ayrıntıyı düşünürken, “koskoca helikopter” üreten firma, ona niye bir “sinyal cihazı” monte etmez?.. Ve de, böyle bir helikopterin uçmasına nasıl izin verilir?..
Düşünebiliyor musunuz;
Trafikte seyreden bir otomobilin “farı kırık” ise, “ilkyardım çantası” bulunmuyorsa, bagajında “zincir, takoz, çekme halatı” yoksa, trafik polisi hemen durduruyor otomobili ve gerekiyorsa “trafikten men” ediyor!..
Peki, sormak gerekmez mi o zaman;
Düşen helikopterin ait olduğu Med Air şirketinin pilotlarından Ali İbanoğlu’nun sözlerini nasıl değerlendireceğiz?..
Kaptan İbanoğlu diyor ki;
“Helikopterin tam olarak nereye düştüğünü bilemiyoruz!.. Yerinin tesbiti için ise; ne bizde, ne helikopterde sinyal gönderen bir cihaz bulunmuyor!”
Buyrun, burdan yakın!..

CASA’LAR VE GSM ŞİRKETLERİ!
Göksun ilçesi yakınlarında “düşen helikopter” böyledir de, “uçan helikopter” çok mu başarılıdır!..
Alın işte;
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait, “gece görüşüne sahip” olduğu bildirilen “Casa” tipi helikopter de hiçbir sonuç alamadan geri dönmek zorunda kaldı!..
Niye?..
Bölgede yoğun “sis” ve “tipi” varmış da, ondan!..
Fesubhanallah!..
Tabiî, “acziyet” gösteren sadece Med Air yöneticileri ve “siste uçamayan helikopterler” değil, şu son olayda “GSM şirketleri” de büyük bir acziyet sergilediler!..
Neymiş;
Bölgede “vericilerin sayısı az”mış da, “sinyaller birbirine karışıyor”muş!..
Eee, ne yapacağız o zaman?..
“Sinyal” gönderebilmek için, “vericisi çok bölge”lerde mi “kaza” yapacağız?..
Olur mu böyle saçmalık?..
Kaldı ki; İHA muhabiri İsmail Güneş, “acemi, cahil ve sığ” biri olan “112 Acil Servis görevlisi” ile “dakikalarca” konuştu, yani “sinyal” değil, “ses” gönderdi ses!..
GSM ilgilileri, buna rağmen bir şey yapamıyorsa, ne zaman yapacaklar Allah aşkına?..
Yüreğim yanıyor a dostlar;
Başka zamanlarda böbürlenen, burunlarından kıl aldırmayan, herkese tepeden bakan, “hava”larından geçilmeyen, “reklâm” yapmaya gelince mangalda kül bırakmayan “kişi” ve “kuruluş”lar, tam lâzım olduklarında hiçbir işe yaramıyor ya, ona yanıyorum!..

YERLİ... MERT... DELİKANLI
Şu hâle bakın... Muhsin Yazıcıoğlu gibi, “Türkiye sevdalısı” bir adamı ve elbette yanındakileri göz göre göre “ölüm”e terkettik...
Eğer kaza anında öldülerse de, aradan geçen 28 -30 saat boyunca hâlâ naaşlarına ulaşamadık!..
İçim yanıyor içim...
O Muhsin Yazıcıoğlu ki;
Defalarca yaptığımız sohbette, “hiçbir Müslüman’ın aleyhinde tek kelime etmeyen” ender insanlardan biriydi!..
O Muhsin Yazıcıoğlu ki;
Bırakın helikopter kiralamayı; bindiği otomobilin “şoför”üne bile “kendi cebinden” para ödeyen bir adamdı...
Geçenlerde Vakit’e gelmişti... Sohbet esnasında telefonu çalmıştı... Arayan her kimse, belli ki “para”ya ihtiyacı vardı... “Seçim arefesindeyiz” filân dedi ama; belli ki karşıdaki “çok zor durumda”ydı... Sonunda, “tamam” dedi; “Birkaç kuruş gönderirim!”
Muhsin Yazıcıoğlu, işte böyle bir adamdı... “Yardımsever”di, “temiz”di, “dürüst”tü, “ahlâklı”ydı, “adam gibi adam”dı, asıl önemlisi de, “tam bir Anadolu delikanlısı”ydı!.. Çok zaman Genel Merkez binasının “kalorifer”leri yanmaz, belki üşürdü...
Belki de bu yüzden, “Anadolu’nun bağrı”na atardı kendisini, o bağırda ısınmak için!..

25 YIL ÖNCEKİ ŞİİRİ: ÜŞÜYORUM
“Isınmak” dedim de, o şiiri geldi aklıma... 12 Eylül 1980 Darbesi’nin ardından Mamak Cezaevi’ne tıkılan, “tam 7,5 yıl demir parmaklıklar ardında” kalan, işte bu esnada kaleme aldığı “Üşüyorum” başlıklı o şiir!..
Herhalde televizyonlarda, sizlerin de “kendi sesinden” dinlemiş olabileceği, “özlem, hüzün ve duygu” yüklü o şiir!..
Buyrun, birlikte okuyalım:
“Bir coşku var içimde bu gün kıpır kıpır
Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum
Gözlerim parke parke taş duvarlarda
Açılıyor hayal pencerelerim
Hafif bir rüzgar gibi süzülüyorum
Kekik kokulu koyaklardan aşarak
Güvercinler ülkesinde dolaşıyor
Bir çeşme başı arıyorum
Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp
Mis gibi nane kokuları arasında
Ruhumu dinlemek istiyorum
Zikre dalmış her şey
Güne gülümserken papatyalar
Dualar gibi yükselir ümitlerim
Güneşle kol kola kırlarda koşarak
Siz peygamber çiçekleri toplarken
Ben çeşme başında uzanmak istiyorum
Huzur dolu içimde
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum
Durun, kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın
Beton çok soğuk, üşüyorum...”
Sadece bu şiir bile; onun ne kadar “yerli” ve ne kadar “Anadolu sevdalısı” olduğunu görmeye yeterlidir!..
Düşünebiliyor musunuz;
18 Aralık 2002 tarihli Hürriyet’te, Doğan Hızlan’la yaptığı röportajda;
“Mesela Kuzey Irak’ta bazı operasyonlarda iken, karanlığın ortasında, Rus bestekâr Mussorgsky’nin Çıplak Dağda Bir Gece’sini ruhumun derinliklerinde yaşadığımı hissetmişimdir.”
Diyen, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman gibiler, bu ülkenin kültürüne ne kadar “yabancı” ise, Muhsin Yazıcıoğlu gibiler o kadar “yerli”dir!..
İşte bu “yerli” adam, işte bu “dürüst” ve “ahlâklı” adam, şimdi aramızda yok!..
Dua ediyorum ki, sizler de dua edin ki; yaşıyor olsun, sağ-salim kurtulsun!..
Çünkü ben, onu çok sevmiştim...
N’oolur, kurtulması için hep birlikte dua edelim!..
==============
Helikopteri ETÖ arasaydı!
Göksun ilçesi yakınlarında düşen helikopteri “yanlış adamlar” mı arıyor acaba?.. “Sivil savunma” uzmanları, “AKUT”çular ve yüzlerce / binlerce insan seferber olmuş, “helikopteri ve Muhsin Bey ile beraberindekileri” arıyorlar!..
Aradan saatler geçti, hâlâ haber yok!.. Hani diyorum ki; bu “arama” işini “uzman”lara değil de, “Ergenekon Terör Örgütü” mensuplarına mı yaptırsaydık acaba?..
Görüyorsunuz ya; “askerlikten başka her işi” yapmışlar!..
“Cami” önlerinde, “Cuma namazı”na giden insanları “kamera”ya almışlar!..
“İHL’ler”in önlerine gidip, “öğrenciler”i görüntüleyip, dosyalamışlar!..
Acaba diyorum; “üzerlerine vazife olmayan işler”le uğraşan Ergenekonculara “helikopteri arama” işi verilemez miydi?..
Öyle ya; “kimin, nerede, ne yaptığını takip ettiklerine” göre, “helikopterin nerede düştüğünü” de, herhalde “en iyi onlar bilirler”di!!!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi