Serdar Arseven

Serdar Arseven

Meclis’ten tüm ülkeye, “Büyük Birlik” havası!..

Meclis’ten tüm ülkeye, “Büyük Birlik” havası!..

“Ben sonsuzluğu düşünüyorum,
Ey sonsuzluğun sahibi, Sana ulaşmak istiyorum!..” diyordun;
Ulaştın.
Şimdi, “Güvercinler ülkesinde” dolaşıyorsun...
Büyük dâvâ adamı;
Mekânın cennet olsun.
-
“Çağlayancerit”ten “Yer”köy’e giderken;
“Kahraman”maraş’ın merkez ilçesine bağlı “Döngel” Köyü yakınlarındaki “Kanlıçukur” mevkiinde;
“Şahin” kayalıklarının civarında düşen helikopter...
Hissedişler:
“Bırakın bu helikopter işlerini, hava koşulları kötü olunca uçamayız. Tehlikeli bir şeyler olur. Beni öldürecek misiniz?!.”
“Şimdi bakın yoldan geldik, yola gideceğiz. Hiç birimizin garantisi yok. Şurada ayakta duranın da, oturanın da garantisi yok. Yani, ruh bir saniyeliktir. Küf dedi mi... Gitti!..”
“Üşüyorum!”

Her şey ne kadar berrak, “bembeyaz” karların üzerinde “bembeyaz” bir gömlekle...
“Bembeyaz bir güvercin” gibi...“Gül rengi” bir helikopter!.. Onda refleks haline gelmişti, şüphem yok...
Giderken, vurgulaya vurgulaya “Şehadet” getirmişti.

Daha güzel bir ölüm tasavvur edilebilir mi?..
Ölümümüz, Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nunki gibi olsa...
Ve götürülüşümüz;
Milyonlarca seveninin gözyaşları, duaları, tekbirleri arasında...
“İyi bilirdik”lerin, “Helal olsun”ların “usulden” değil de “gönülden” ifadesiyle gitsek...
Tekbirler inletse dört bir yanı, Meclis’in ortasından yükselen ses, Meclis’teki “Tabur”da yankılansa...
Emniyet’e, Genelkurmay’a, Kuvvet Komutanlıklarına; “Devlet”e ulaşsa!..
Devletin merkezinden dört bir yana “İşte Büyük Birlik” mesajı ulaşsa!..
Büyük Birlik; “Tekbirlerde”, “Dualar”da...
Muhsin Yazıcıoğlu, hatırlarsınız ya; “G.Ö.R” diyordu...
“GÖR” Ankara!..
Bak ve “GÖR”...
“Büyük Birlik” için ne lazımmış ve “bölücülük” neymiş...
“GÖR” ve “Anla.”

Muhsin Başkan gibi, ne güzel.
Götürüp, Merhum Mehmet Akif’in veya bir başka Allah dostunun yanıbaşına yatırsalar bizi...
Bundan güzel bir gidiş tasavvur edilebilir mi?..
Yüzbinlerce seveninin dualarıyla...
“İstikameti” besbelli bir “beyaz güvercin” gibi.
BİR ÜLKÜCÜ... BİR KÜRT DOSTU!..
Na’şının ardından yürürken, anılar canlanıyor gözümün önünde...
Elhamdülillah, boşa geçirmemişim Ankara’daki yıllarımı...
Ona ve siyasi hareketine dair yüzlerce makalem var...
Onu her vesileyle manşetlere taşımaya çalışmışım; O’nu anlatmaya, bu kirli politika arenasında O’nun farkını ortaya koymaya...
Bunlar benden değil ya; Yüce Allah yaptırdı!...
Dedi ki bana; “Bari biraz işe yara!..”

Anılar, anılar...
Bendeki de tuhaflık...
Gitmişim bir gün, “Sayın Başkan!” demişim:
“Şu Kürt sorunu denilen mesele gittikçe içinden çıkılmaz hal almakta!.. MHP, Kürt kardeşlerimizi, Din kardeşlerimizi itip duruyor!.. Bu parti, meselenin içinden çıkılmaz hal almasının kendisine siyasi rant getireceğini mi düşünüyor ne!.. DTP’nin yaptığı da tersinden MHP’ninkine eş!.. Din kardeşliğinden ötesinin ‘teferruat’ olduğunu ancak siz anlatabilirsiniz!..”
Böyle dedim...
Ve; Muhsin Başkan’ın “baş sallamak suretiyle” sözlerimi onaylamasından cesaretle ekledim:
“Lütfen çalışma arkadaşlarınızla birlikte bir Güneydoğu seferine çıkın!.. Allah aşkına, Kürt kardeşlerimizle buluşun!.. Ve bir ‘Ülkücü’ olarak, Kürt kardeşlerimizin de haklarına sahip çıktığınızı gösterin!.. Onlara, Türkiye’ye ve dünyaya mesaj verin!..”

Merhum Başkan, “istişare” etmeden karar almazdı... Bu hassasiyetle “Tamam” dedi; “Arkadaşlarımızla görüşelim bu meseleyi!..”
İki gün sonra... Muhsin Başkan hatta:
“Hadi gidiyoruz! Madem senden çıktı bu fikir, sen de geliyorsun!..”
Atladık ve gittik beraber...
Diyarbakır’dan başlayarak, Şırnak’a kadar, Kürt kardeşlerimizle sarmaş dolaş bir seyahat oldu...
Nerede durduysak; Kürt kardeşlerimiz etrafımızı sardı... Muhsin Başkan’ı onların da ne kadar çok sevdiklerini fark ettim sefer boyunca...
O kadar ki;
Şu benim deli-dolu hallerim işte;
Muhsin Başkan’a gecenin bir yarısında;
“Gelin sokağa çıkalım, Şırnaklılarla buluşalım” deyiverdim...
“İyi haber olur” du...
Allah biliyor, o an öyle düşündüm...
Muhsin Başkan, hiç tereddüt etmedi...
“Hadi arkadaşlar!” deyip, yola çıkıverdi...

Şırnak sokaklarında, dava arkadaşlarıyla Muhsin Yazıcıoğlu, ben ve Diyarbakır Söz TV’den bir kameraman.
Bir polis arabası uzaktan takip ediyor…
Şırnak sokaklarında, saat 1 civarları...
Az ileride internet kafeler var; oraya yöneldiğimizde gençlerin topluca dışarı çıktıklarını görüyoruz...
Yaklaştığımızda fark ettiğimiz o ki, korkuyorlar!..
“Kim bu gelenler, bize ne yapmak istiyorlar!” bakışlı gençlere Muhsin Yazıcıoğlu’nu tanıtıyorum...
İçlerinden biri heyecanla, “O’nu tanıyoruz” diyor...
Muhsin Başkan da, sayıları kısa sürede 50’yi aşan gençlere, “Ben geldim, ben Muhsin, endişe etmeyin, sizlerle kucaklaşmaya geldim!..” diye sesleniyor...
Gençlerden biri atılıyor hemen... Muhsin Başkan’ın Güneydoğu’dan bahis açıldığında hep dile getirdiği şu ifadeyi kullanıyor:
“Muhsin Yazıcıoğlu’nun ayak bastığı yerde korku olmaz!.. Muhsin Yazıcıoğlu’nun ayak bastığı yerde gül olur, sevgi olur!..”

Bir sarılıyor ki Kürt gençleri Muhsin Başkan’a;
Ve Muhsin Başkan onlara!..
Sevgi çözüyor kardeşlerim, sevgi çözüyor, “Gül kokusu” her derde deva oluyor!..

Ben yürüyorum, Muhsin Başkan önden gidiyor...
Ben yürüyorum, burnuma mis gibi “gül kokusu” geliyor!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi