Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Fransızlar anladı... Türkiye'ye fransızlar da anlayacak!

Fransızlar anladı... Türkiye'ye fransızlar da anlayacak!

Türkiye, 1919 ve 1920'lerde "Fransız istilâsı"ndan kurtudu ama, şu cennet ülkem hâlâ "Türkiye'ye fransız"ların işgali altında... Hâlâ; "Türk tarihinde başörtüsü yok" diyorlar...
Hâlâ, "üniversiteye başörtüsü giremez" diyorlar!.. Belli ki; Antep ve Maraş'taki "İstiklal Savaşı" kıvılcımını "başörtüsü"nün yaktığından haberleri bile yok!.. Haberleri var da, gerçeği söylemelerine "fransızlık"ları el vermiyor!.. Sahi, bu adamlar; Gaziantep ve Kahramanmaraş savunmalarının, "başörtüsüne uzanan gâvur elleri" yüzünden başladığını bilmiyorlar mı?.. Bu ülkenin tarihine bu kadar mı "fransız"lar?.. Gerçeklere, bu kadar mı "fransız"lar?..
Şu işe bakın ki; Antep ve Maraş'ı işgal eden askerler de; en az bazı rektörler kadar bu ülkeye "fransız"dı, hem de gerçekten "Fransız!.."
Bu ülkeye o kadar "fransız"dılar ki; "başörtüsü"nün önemini hiç kavrayamadılar!.. O kadar "fransız"dılar ki; onun bir "özgürlük sancağı"na dönüşeceğini hiç hesap edemediler!..
Bu ülkeye o kadar "fransız"dılar ki;
"Bez parçası" dedikleri başörtüsü; gün geldi "mermi" oldu, "hançer" oldu, "bomba" oldu!..
Netice-i kelâm;
"Fransız askerleri" bu ülkeye ne kadar "fransız" olduklarını sonunda anladılar!.. "Kan" vererek anladılar, "can" vererek anladılar!..
Evet sonunda, "işgale son vererek" anladılar!..
Ne acı ve ne garip ki;
"Fransız askerleri"nin anladığı bu gerçeği; "Türkiye"ye fransız"lar hâlâ anlamıyor!..
Anlamamakta ısrar ediyor!..

MİNİK ŞEHİT KAMİL'İN HİKâYESİ
O halde, onlara Gaziantep'i ve küçük şehit Kamil'in hikayesini hatırlatmakta fayda var.
Elimde 1997 tarihli bir kitap var... Kara Kuvvetleri Komutanlığı 5. Zırhlı Tugay Komutanlığı yayınları arasında çıkan ve dönemin Tugay Komutanı Tuğgeneral Dursun Bak'ın "önsöz" yazdığı bu kitap, Yüzbaşı İbrahim Keleş tarafından kaleme alınmış..
öğretmen Yüzbaşı İbrahim Keleş, "Savaşlarıyla-Savunmalarıyla Gaziantep" adlı kitabında "Şehit Kamil" olayını bakın nasıl anlatıyor:
21 Ocak 1920 günü akşama doğru İnönü Caddesi'nde, askeri fırın önünden 12 yaşlarındaki oğlu Kamil ile geçmekte olan bir Türk kadınına, fırındaki "Fransız"lardan iki sarhoş nefer yılışık bir eda ile ve tecavüz etmek maksadıyla peçesini açmak istemişlerdi.
Mehmet Kamil, anasını savunmak için Fransızlara taşla hücum etmiş ve iki bedbaht tarafından süngülenerek şehit edilmişti.
Kadının feryadına koşan civardaki Türklerin hücumu karşısında da katiller askeri fırına sığınarak kurtulmuşlardı.
Bu alçakça davranış, şehirde bomba gibi patladı, halk galeyana geldi, bütün dükkanlar kapatıldı, şehirde muazzam bir cenaze töreni düzenlendi.
Fransız İşgal Kumandanlığı'na şiddetli protestolar yağdırıldı. Kolonel Saint-Marie, Cemiyet-i İslâmiye'nin toplantı yaptığı Nakş-i Bendi tekkesine gelerek taziye verdi, suçluların şiddetle cezalandırılacağını söyledi. Şehit Kamil'in babasına ikiyüz altın lira tazminat verme teklifinde bulundu ise de, çok fakir, fakat gönlü zengin olan bu asil Türk babası, bu teklifi; "Ben oğlumu para ile satamam. Oğlum, din ve millet yolunda öldü. Milletim sağ olsun, onun intikamını alacaktır" cevabıyla karşıladı. Hadise bununla da yatışmadı, dükkanlar günlerce kapalı kaldı. Bir kısım gençler derhal "Fransızlara hücum edilmesini" istiyorlardı.
Heyet-i Merkeziye'nin, "Henüz vakit gelmedi, biraz sabırlı olunuz, herşey yapılacaktır" yolundaki tavsiyeleri ve Fransızların oyalayıcı yumuşak tutumu ile normal hal avdet edebildi.
Ancak, 1920 yılının girişiyle birlikte çevrede top sesleri duyulmaya başlandı.
"Direniş" başlamıştı!..
Direniş, işgal sona erinceye, son düşman askeri bu torakları terkedinceye kadar sürecekti!..
Evet; minik Mehmet Kamil'in "anasının peçesine uzanan gâvur eli"ne taşla karşılık vermesi üzerine dökülen kanı, özgürlük ateşini yakmıştı.

FRANSIZ ASKERİ GAZİANTEP'TE!
Gaziantep böyledir de, Kahramanmaraş farklı mıdır?..
Orada da, "işgale karşı direniş"i başlatan yine "peçe"dir, yine "başörtüsü"dür!..
Orayı biliyorsunuz.. Ama "bilmezden gelenler" için yine anlatalım:
Mondros Mütarekesi taksim projesine göre; Antep, Maraş ve çukurova bölgesi Fransız işgal bölgesi olarak taksim edilmişti.
2 Şubat 1919'da çoğunluğu Hintli askerlerden oluşan İngiliz askerleri Maraş'ı işgal etmişler ve şimdiki Ticaret Lisesi'nin yanındaki kışlaya yerleşmişlerdir.
29 Ekim 1919 tarihine kadar bu bölgede kalan İngiliz askerleri, Ermenilerin sürekli başvuruları ve bu yöndeki girişimleri sonucu Fransız askerleri ile yer değiştirmişlerdir. Maraş halkının, bu yer değiştirmeye mani olmak için yaptığı başvurular ise, o sırada Osmanlı hükümetinin zayıf oluşu sebebiyle başarılı olamamıştır. 29 Ekim 1919 akşam vakti Yüzbaşı Jülie komutasındaki öncü birlikler, Ermenilerin taşkınlıkları ve tezahüratları arasında Şeyh Adil mevkiinden şehre girmişlerdir.
öncü kuvvetlerden bir gün sonra, 2000 kişilik gönüllü Fransız lejyoneri Ermeniler, Fransız ve Cezayirli askerlerden oluşan birlikler, yine Ermeni tezahüratları, Ermeni kadınların muhabbetli alkışları arasında şehre girdiler. Şimdiki Ticaret Lisesi civarına yerleştiler.

SüTçü İMAM VE İLK KURŞUN!
31 Ekim 1919 Cuma günü akşamına kadar, Fransızlarla beraber gruplar halinde şehri dolaşan Ermeniler, Türk halkına ağır hakaretler ve küfürlerle mütecaviz davranışlarda bulundular.
Akşam vakti, havanın kararması ile olayların sükûn bulması beklenirken, Uzunoluk hamamından çıkan 3 kadın ve bohçalarını taşıyan bir erkek çocuğunu gören "Fransız-Ermeni devriyesi"nden bir asker; "Burası artık Türk memleketi değildir. Fransız müstemlekesinde peçe ile gezilmez" diyerek kadınların peçesini zorla açmak istedi.
Kadınlar ise bağırıp, feryat ederek yakındaki Kel Hacı'nın kahvesinden yardım istediler. Olay yerine ilk müdahale eden çakmakçı Said, "Gâvur oğulları! Dokunmayın bacılarıma!" diyerek Fransız-Ermeni lejyonerlerinin üzerine yürüdü. üzerinde silah olmayan çakmakçı Said açılan ateş sonucu ağır yaralanmıştır.
Bu sırada adı İmam olan ve geçimini temin etmek için süt sattığından Sütçü İmam olarak tanınan İmam, "Bre kefereler, biz ölmedik daha!.." diyerek, yanında bulunan silahı ile ateş açmış ve bir Fransız-Ermeni lejyoner askerini öldürmüş, bir diğerini de yaralamıştır.
Bu olayda çakmakçı Said şehit düşmüş, yaralanan Ermeni ise ölmüştü.
1 Kasım 1919 tarihinde ölen Ermeni için büyük bir cenaze töreni düzenlendi. Şehri terk etmeyen İngiliz ve Fransız askerleri olay yerine yetişti. Sütçü İmam ise Nalbant Bekir'den aldığı bir atla Bertiz'in Ağabeyli köyünde bulunan Beyazıt oğlu Muharrem Bey'in yanına gitti.
Ermenilerin ve Fransızların bütün çabalarına rağmen Sütçü İmam bulunamadı. Ancak olayın intikamını almak isteyen Ermeniler sağa sola ateş ederek Zülfikar çavuş oğlu Hüseyin'i şehit ettiler. Bu arada; "Türkleri öldürüp kadınlarını alacaklarını, camilerine çan takacaklarını söylemeye başladılar. Fransızlar da misilleme hareketlerine girişerek Sütçü İmam'ın dayısının oğlu Tiyekli oğlu Kadir'in ellerini ve ayaklarını arkasından bağlayarak burun ve kulaklarını kestikten sonra boğazlayarak şehit ettiler.
özetleyecek olursak; Sütçü İmam'ın sıktığı o kurşun, "Güney Cephesi"nde sıkılan "ilk kurşun"dur ve takvimler de 31 Ekim 1919'u göstermektedir!..
"Peçeye uzanan kefere eli"ne ilk kurşunu sıkan Sütçü İmam, o an "47 yaşında"dır!.. 1872'de doğmuş, arkasında "iz" bırakarak 25 Kasım 1922'de, yani "ilk kurşundan 3 yıl sonra" 50 yaşında vefat etmiştir...
Allah, gani gani rahmet eylesin...

ANLAYANA SİVRİSİNEK SAZ!
Malûm, "lâfın tamamı ahmaklara anlatılır" derler... Doğrudur, "anlama özürlü olmayan" bir insan, "leb" demeden "leblebi"yi anlar!..
Ve ayrıca; "anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az" diye de bir söz vardır ki; aktardığım bu olayların, bu millet için "başörtüsü"nün ne kadar önemli olduğunu; öyle sanıyorum ki "ahmak" ve "gerzek" olmayanlar hemen anlamışlardır!..
Biraz önce dediğim gibi;
Bunu, "Fransız askerleri" de anladılar... Biraz geç anladılar ama sonunda anladılar!.. Anlayınca da "işgal"e son verip, defolup gittiler!..
Şimdi, mesele; "başörtüsünün önemi"ni azgın azınlığa da anlatmak!.. "İşgalci Fransız"ların anladığı gerçeği "Türkiye fransızları"na da anlatabilirsek, hiçbir mesele yok!..
Anlatamazsak, mecburen bekleyeceğiz...
çünkü onlar da, azala azala yok olup gidecekler!.. Ama o zamana kadar "fransızlık"larını sürdürecekler!..
Ehh, ne yapalım, katlanacağız;
Zira, bunlar da bizim "fransız"larımız!..

-----------

önce siz "erkek" olun!
"Başörtüsüne üniversitelerde serbestlik" getiren tasarı, önceki gün Meclis Anayasa Komisyonu'ndan "4'e karşı 17 oyla" geçti... Komisyondaki görüşmeler esnasında, CHP'li Nur Serter; "Bu, Türkiye'de din devleti amaçlayan bir hareketin başlangıç noktasıdır" demiş!.. DSP'li Tayfun İçli de; "Eğer yüreğiniz yetiyorsa, teklifi, 'Bu dinimizin gereğidir, türban serbesttir. Herkes başını örter' diye getirin" şeklinde konuşmuş!..
Daha önce de, bir CHP'li; "Erkekçe söyleyin amacınızı!... Amacınız, laikliği yok etmek!" demişti!.. Bu söylemlerden çıkan ortak sonuç şu: Bunlar, "dinsiz bir devlet" arzuluyorlar!
"Laikliği yok etmek" ifadesinin mefhum-u muhalifi şu: Demek oluyor ki; kendilerinin amacı da, "İslâm'ı yok etmek!" Ama, bunu ortaya çıkıp da, "erkekçe" söyleyemiyorlar!..
İşi o hale getirdiler ki; millet, artık "Laiklik eşittir dinsizlik" diye düşünmeye başladı!.. Bu böyle olmasa da, o hale getirdiler!.. Zira, "laikliği savunuyor" görünürlerken, "İslâm'a sardırıyor"lar!..
Ama, açıkça "Biz İslâm'a karşıyız!.. Amacımız İslâm'ı yok etmek" diyemiyorlar!..
Başkalarını "erkekliğe" davet edenler, en önce kendileri "erkek" olmalı!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi