Mustafa Erdoğan

Mustafa Erdoğan

Türkan Saylan'ın saygınlığı, suç ve Ergenekon

Türkan Saylan'ın saygınlığı, suç ve Ergenekon

Saygınlık, suç ve Ergenekon

Geçen haftaki ‘12. Dalga’ gözaltılarının gerçekleşme biçiminde Ergenekon davası karşıtlarını ilk bakışta haklı gösterecek yanlar var gibiydi. Öyle ya, bir kısım ‘saygın’ üniversite rektörünün gözaltına alınması yetmezmiş gibi, bir de pek çok öğrenciye burs sağlamak gibi kamuya yararlı bazı işler yapan ve vakti zamanında ‘Ne Şeriat Ne Darbe!’ demiş olan Türkán Saylan gibi ‘hümanist’ bir profesörün evinde, üstelik hasta olduğu halde, arama yapılmıştı.

Oysa, olayın gerçekleşme tarzı ve sonraki gelişmeler bu ilk izlenimi doğrulamıyor. Çünkü, Prof. Saylan’ın evinde yapılan aramanın nedeni, kendisinin başında bulunduğu ‘Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin kimi üyelerinin Ergenekon sanıklarıyla kuşku uyandıran bağlantılarının tespit edilmiş olmasıydı. Kaldı ki, hakim kararıyla yapılan bu arama esnasında Türkán Saylan’a yönelik herhangi bir hoyratça tutum da söz konusu değildi. Öte yandan, gözaltına alınan rektörler usulüne uygun olarak hakim karşısına çıkarılmış ve bir kısmı tutuklanmış, tutuklanmayanlar da serbest bırakılmıştı.

Bu arada, muhafazakár basının bir kısmının bu vesileyle Türkán Saylan ve Derneği’nin ‘Hristiyanlık misyonerliği’ yaptıklarına ve ‘Kiliseler Birliği’nden yardım aldıklarına ilişkin yayını elbette çirkindir ve Ergenekon davasıyla da bir ilgisi yoktur. Umalım ki, görevli savcılar ve yargıçlar da meseleyi böyle görüyordur. Ayrıca, soruşturmayı yürütenlerin ‘arama’ ve ‘gözaltına alma’ gibi tedbirlere başvurma konusunda daha özenli davranmaları, ‘ince eleyip sık dokumaları’ gerektiğine de dikkat çekmek isterim.

Saygınlık meselesine gelince, saygın veya itibarlı kişiler de elbette suç işleyebilirler. Ayrıca, bir hukuk devletinde yargının saygın kişilere dokunamayacağı da söylenemez. Kaldı ki, saygınlık itibari ve göreceli bir kavramdır. Bu olayda söz konusu olan rektörlerin bazıları bazı bakımlardan gerçekten de saygın olabilirler; ama demokratik hukuk devleti idealine bağlılık açısından geçmiş sicilleri nazara alındığında, bunları saygın sıfatıyla onurlandıranlar ‘hafıza-i beşerin nisyan ile malul’ olduğuna güveniyor olsalar gerektir.

‘Ne Şeriat Ne Darbe!’ demiş olmak da kişiyi bu meselede tezkiye etmek için yeterli değildir. Türkán Saylan’ın şimdiye kadarki söz ve beyanları, hatta en son evinin aranması vesilesiyle yaptığı konuşma, onun zihniyet olarak Ergenekonculardan özde farklı olmadığını göstermektedir. Bu söz onun açık bir darbeyi desteklemediğini olduğu kadar, dindar-muhafazakár eğilimli bir siyasi kadronun demokratik yoldan iktidara gelme hakkını tanımadığını da gösteriyor. Çoğulcu-demokratik sürecin işlemesini ‘karşı-devrim’ olarak yaftalayan bir zihniyetin ‘Ne Şeriat Ne Darbe’’ demesi bana daha çok bir ‘lip service’i çağrıştırıyor.

Bakıyorum da, insan hakları ve demokrasi konusunda şimdiye kadar çok kötü sınav vermiş kimi gazeteciler Ergenekon’un ‘saygın’ şüpheli ve sanıkları söz konusu olduğunda birdenbire hak-hukuk sevdalısı kesilmişler. Bunlar arasında, vaktiyle ‘28 Şubat’ın resmi yayın organı gibi davranarak devlet güçlerini masum insanların üzerine salmak için emek vermiş olanlar, ırkçı-milliyetçi yayınlarıyla kitleleri gayrımüslim vatandaşlara ve misyonerlere karşı cinayetlerle sonuçlanacak bir galeyan havasına sokmuş olanlar, devletin Kürtlere karşı milliyetçilik dindarlara karşı da láiklik ‘kılıcı’nı bilemesine çeşitli şekillerde katkı yapmış olanlar vs. var.

Sicillerinde, Prof. Atillá Yayla’yı sırf tek-parti rejimini eleştirdiği için sistematik bir linç kampanyasına tabi tutmak, bu satırların yazarını ‘Cumhuriyet düşmanı’ iftiracı manşetiyle ‘28 Şubat’ rejimine ihbar etmek gibi daha pek çok utançlar bulunan sözde gazetecilerin bugün Ergenekoncuları savunmak için canla-başla çalışmaları beni hiç şaşırtmıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Erdoğan Arşivi

Alarm

31 Temmuz 2010 Cumartesi 09:16