Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Aldanan olursa aldatan da olur!..

Aldanan olursa aldatan da olur!..

Birtakım çıkarlar uğruna insanları aldatmak, bunun için yalan söylemek karakter bozukluğu anlamına gelir. Ve bu tipler dünya kuruldu kurulalı olmuştur. Bu bakımdan gerek kişisel gerek uluslararası ilişkilerde aldatıcı tiplerin bulunabileceğini dikkate alarak hareket etmek gerekir. Özellikle de uluslararası ilişkilerin bir çıkarlar demeti olduğunu unutmamak gerekiyor. Bunu söylerken ne kadar zeki olursanız olun sizi kimse aldatamaz demeye çalışmıyorum. Çünkü insanlar günümüzde yüzlerinde maske ile dolaşıyorlar, hem de tek bir maske değil, duruma ve şartlara göre değişen maskeler takıyorlar. Dolayısıyle karşınızdakini tanıyana kadar insan bir kere aldanabilir. Ama karşınızdakinin bile bile aldatılıyorsanız bu olmaz. Özellikle de aldatılmanız sadece size değil, temsil ettiğiniz ülkenize ve insanlarına zarar veriyorsa ortada bir tersliğin olduğunu düşünmek gerekir.

Obama'nın Ankara ziyareti sırasında Ermenistan ile ilişkilerin düzeltilmesi yolunda bazı telkinlerde bulunulduğu, hatta bu telkinlerin ısrarlı olduğu medyaya yansıdı. Ardından da Ermenistan sınır kapısının açılacağı haberleri önce yabancı basında ardından da bizim medyada çıkmaya başladı. Belli ki bu haberler belli çevrelerce sızdırıldı. Tüm bunlardan anlıyoruz ki Obama aracılığı ile Türkiye-Ermenistan ilişkileri yeni bir safhaya girecek. Bunun için de Obama Türkiye'ye bazı sözlü taahhütlerde bulunmuş. Daha önceki bir yazımda sözlü taahhütlerle uluslararası ilişkilerin yürütülmesinin doğru olmayacağına dikkat çekmişim.

Obama, Türkiye'ye ne gibi taahhütlerde bulundu tam olarak bilemiyoruz ama son gelişmeler Azerbaycan ile ilişkilerimizi ciddi bir şekilde sarstı. Azeri kardeşlerimizi kırmış olduk. Onlar da hemen Moskova'nın kapısını çalarak birtakım tedbirler alma yoluna girdiler. Çünkü, Azeriler ABD ve Türkiye tarafından terk edildikleri duygusunu yaşamaya başladılar. Bu duygunun haklı ya da haksız oluşu çok önemli değil.

Bu arada Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin düzeltilmesi için komisyonlar kurulması ve bu komisyonda üçüncü ülkelerin -Büyük bir ihtimalle ABD- bulunması da kararlaştırılmış. Aslında bir meselenin çözümsüz kalmasını ve muhatabınızı oyalamak istiyorsanız komisyona havale etmek en sağlam yoldur. Böylece hem taraflar uyutulmuş ve oyalanmış, hem de söz konusu mesele olduğu gibi bırakılmış olur. Bu bakımdan Obama'nın telkinleri aslında meseleye çözüm bulmaktan çok, çözüm bulmaya çalışılıyormuş havası veriyor. Bu arada sanıyorum Obama bir de her sene ABD Başkanlarının 24 Nisan'da yaptığı konuşmada "Soykırım" sözcüğünü kullanmama sözü vermiş. Vermiş ama soykırım yerine kullandığı "Büyük felaket" sözcüğünün ondan ne farkı var? Ermenilerin sıkça kullandığı bir kelimeyi soykırım yerine oturtmuş ve böylece Soykırım dememek suretiyle Türkiye'nin gönlünü almış mı oluyor? Peki Türkiye'nin gönlünü Büyük felaket diyerek alabilmiş mi?

Alamamış, alması da mümkün değil. Çünkü, soykırım yerine Büyük felaket demek sadece Ermenileri gücendirmemeye yönelik bir tercih, Türkiye'ye değil. Başbakan Erdoğan'ın tepkisi de işte bu noktada ortaya çıkıyor. Başbakan da "Türkiye avutulacak ve aldatılacak bir ülke değildir" demek suretiyle aldatılmışlık duygusunu yaşadığını açık bir şekilde ifade etmiş oluyor.

Obama da eski ABD başkanlarından farklı olmadığını aslında çeşitli konuşmalarında ortaya koymuştur. Bunu bizim gibi bu ülkeyi yönetenler de görmüşlerdir. Buna rağmen birtakım sözlere kanarak adımlar atmak elbette yanlıştır. Bu yanlış yapıldıktan sonra aldatıcıya kırılmak ve kızmak doğru olabilir ama bir de dönüp, "Biz niçin aldatılıyoruz?" diye sormak gerekmez mi?

Bir diğer ifade ile Nasrettin Hoca fıkrasında olduğu gibi hırsız suçlu ama gerekli tedbiri almayan da suçlu değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi