Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Söze Atatürk'le başlayan Amerikan elçisi

Söze Atatürk'le başlayan Amerikan elçisi

E-muhtıranın trajik hikayesi üzerine...

ABD'nin 12 Eylül dönemi Türkiye Büyükelçilerinden Robert Strausz Hupe'le yapılan bir mülakatta okumuştum: Büyükelçi "Ben, diyordu, Evren'in yanına girdiğimde söze Atatürk'ten başlardım. O zaman diğer konulara girmek daha kolay olurdu."

Bu sözlerin arkasındaki imayı anlamak zor değil.

Askerin Atatürk'le ilgili hassasiyeti, bir başka ülkenin diplomatı için, iletişim fırsatı olarak kullanılıyor.

Bir ülke ile yürüttüğünüz diplomatik ilişkilerde, söz konusu ülkenin devlet adamlarının psikolojik durumlarını tespit ve tahlil etmek kullanılagelen bir yöntemdir.

Buna karşılık, sizin devlet adamlarınızın da, sevgilerini - nefretlerini, başkaları tarafından kullanılacak bir yumuşak karın haline getirmemesi gerekir.

Hupe ile Evren ilişkisini böyle bir boyutu ile neden hatırladım?

Bir Genelkurmay Başkanı olarak Em. Org. Yaşar Büyükanıt'ın medyaya yansıyan sözlerinin sergilediği kişilik boyutunu değerlendirirken ortaya açık bir benzerlik çıktığı için hatırladım.

Büyükanıt'ın 32'nci Gün'de, kamuoyunda, "E- Muhtıra" olarak nitelenen 27 Nisan bildirisi üzerine yaptığı açıklamalardan söz ediyorum.

Büyükanıt, o bildiriyi bizzat kendisinin kaleme aldığını açıklamıştı 32'nci Gün'de....

Bildirinin hangi halet-i ruhiye içinde kaleme alındığını da, dün, Hürriyet'teki haberinde Metehan Demir yazıyor. Onu okuyalım:

"....Kendisini aslında bir kaç gündür endişelendiren, hatta kızdıran başka bir nokta vardı. O da Kutlu Doğum Haftası nedeni ile Türkiye'nin çeşitli yerlerinde o günlerde özellikle ilkokul çocuklarının kullanıldığı dini içerikli törenler. .... 27 Nisan akşamüstü saatlerinde karargáhtan ayrılıp makam aracı ile konutuna ulaştı. Yardımcıları da onu bırakıp kendi evlerine döndüler.

"....Yaklaşık 1.5 saat sonra, en yakınındaki yardımcılarından birinin telefonu çaldı. Arayan Yaşar Paşa idi. .... duyduklarına o da şaşırdı: "Bir metin yazdım. Gelip bunu alın, sonra da Genelkurmay'ın internet sitesinden duyursunlar.

"...Metinde, hiçbir cümle veya temel anlam değişikliği yapılmadı. Sadece ufak tefek noktalama ve harf hataları düzeltildi. Saatler 22.00'yi gösterdiğinde, artık metin hazırdı. O günlere tanık olan isimlere göre, Büyükanıt Paşa'nın o yazıyı yazmasında en büyük etken Kutlu Doğum haftasındaki küçük çocukların kullanıldığı görüntüler, siyasi otoritenin buna göz yumması ile bunun 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı gölgelemeye yönelik etkileri idi."

Evet, işte bu...

Paşa, Kutlu Doğum Programlarında çocukların sahneye çıkmasına kızmış, oturmuş, bildiri kaleme almış ve Genelkurmay internet sitesine koydurtmuş.

Ona sorarsanız bu kadar basit!

Oysa o bildiri, e-muhtıra diye nitelenecek, gece yarısı Türkiye ayağa kalkacak, sabah hükümet sert bir açıklama yapacak ve ardından Anayasa Mahkemesi 367 ile ilgili hukuk tarihine geçecek bir problemli karara imza atacak, ardından Cumhurbaşkanlığı oylaması vs gelecek...

Bugün, o Paşamız çıkacak ve "Yazdığım bildiri muhtıra değildi" diye, sakin sakin açıklama yapacak. Bu arada bir de "Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti ile ilgili olarak verdiği karar, bildirimizin ne kadar doğru olduğunu gösteriyor" diyeceksiniz.

Ne denir?

Çok şey denir.

Bir kere "Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" denir. Hem bildiriniz muhtıra olmayacak hem de bildiriden sonra AYM'nin verdiği kararla, Ak Parti'nin boynuna, laiklik karşıtı eylemlerin odağı yaftası yapıştırılacak.

Ama başka şeyler de denir.

Bir Genelkurmay Başkanısınız, çocukların okuduğu ilahiye öfkeleniyor ve memleketi ayağa kaldıracak bir bildiri yazıyorsunuz.

O bildiri, toplum tarafından nasıl karşılanır, ona bakmıyorsunuz.

O bildiri, "Asker Kutlu Doğum'a karşı" şeklinde okunursa, "Peygamber ocağı tanımlamaları nereye gider, bunun TSK'ya bedeli ne olur"a bakmıyorsunuz.

Bunun hükümet tarafından nasıl algılanacağına bakmıyorsunuz.

Bu mudur?

Genelkurmay Başkanlığı'nın raconu bu mudur?

Bir Genelkurmay Başkanı kafasına eserse, sistemi - ülkedeki tüm dengeleri allak bullak edecek bir işe tek başına karar verebilir mi?

Böyle bir bildiriyi yayınladıktan sonra, "Gittim yattım" diyerek, Başbakan'ın ulaşamayacağı bir mesafeye kaçmak caiz midir?

Ya Başbakan, tam da o saatte ülke güvenliği ile ilgili bir şeyi istişare edecek olsa, siz "Uykudaydım" mazeretine sığınabilir misiniz?

Yoksa biz mi çok büyütüyoruz insanları?

Bir TV görüntüsünden yola çıkıp bildiri yazan bir genelkurmay başkanı?

4 yıldızlı.

Orgeneral.

Nasıl oluyor bu böyle?

Acaba o kızgınlıkla, muhtıradan başka şeyler de yapabilir miydi Büyükanıt Paşa?

Yapmak istese, kimin mani olacağını düşünmüş olabilir?

Neresinden baksanız, trajik bir durum.

Bazı emekli paşalar konuştukça, ben, ülkemin insan kalitesi adına bir garip oluyorum vesselam...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Taşgetiren Arşivi