MHP'siz çözüm daha mı meşru?

MHP'siz çözüm daha mı meşru?

Meclis zor bir gün yaşadı. özellikle kimi siyasetçilerin sorunu ele alış biçimleri içler acısıydı. CHP, siyaset yarışında millet dışında her adrese koşma alışkanlığını sürdürürken, pek çok CHP’li belki normal şartlar altında asla söylemeyecekleri cümleleri kayda geçirdiler.

Bu tartışmalar devam ederken, ‘MHP Hıncal Uluç Oylarını Terkediyor’ başlıklı yazıma pekçok tepki aldım. öyle anlaşılıyor ki bu tarihten sonra MHP’nin siyaseten nerede durduğu, durmak istediği üzerinde çok konuşulacak.

Fakat ilginç olan, bir derneğin protestosunda yaşanan olaylar üzerinden MHP’ye biçilmek istenen rol. Partiyi siyah çelenkle protesto etmek isteyen dernek üyeleriyle gençler arasında çıkan tartışma, ‘MHP asker kovaladı’ manşetine dönüştü.

Mesele öyle bir noktaya geldi ki Yalçın Doğan hızını alamayıp, ‘Türkeş’in kemikleri sızlıyor’ cümlelerini yazdı.

Devlet Bahçeli yönetimindeki MHP’nin, Alparslan Türkeş’in MHP’si olup olmadığı tartışması buraya sığmaz. Ancak medyada ortaya çıkan ‘asker kovalama’ meselesi, hayli ucuz bir manipülasyondan başka bir şey değil.

Bir yandan askeri kışkırtarak MHP’yi terbiye etme gayreti, diğer yandan MHP’ye ‘AK Parti’nin yedeği oldun’ diyerek türban konusunda sağlanan uzlaşmayı parçalama manevrası.

Kim nasıl saymış, böyle bir sonuca nasıl ulaşmış. Niye 1 milyon oy bir şekilde askerlerden, asker yakınlarından bu siyasi partiye gitmiş. Bu tartışmadan da bir sonuç almak mümkün değil.

Burada rahatsızlık veren birkaç nokta var. Birincisi AK Parti’nin son derece önemli bir sorunda hayli geniş bir uzlaşma alanı sağlaması. Bu uzlaşma olmasaydı AK Parti kimi güçlerin daha kolay hedefi haline gelecekti.

İkincisi, MHP’nin kendisinden beklenti içinde olan bazı çevreleri açıkça hayal kırıklığına uğratması. Eh, buna söylenecek tek söz var. Gidin şu günlerde yeniden meydana inen televizyon sahibi genç liderin ( !) yakasına yapışın. Hıncal Uluç da bir tercih elbette.

İşin üçüncü boyutu daha dikkat çekici.

Bir demokratik açılımın MHP’nin de katılımıyla yapılmasının uyandırdığı rahatsızlık.

Neresinden bakılırsa bakılsın, hak ve özgürlükler parantezindeki bir soruna MHP’nin dahil olması kuşkular uyandırdı.

Partinin siyasi sicili sorgulandı.

Hükümet türban desteği karşılığında MHP’ye ne verdi gibi sorular soruldu. Bunlar arasında sözgelimi AB üyeliği ve 301. madde var.

Hızını alamayanlar asker kovalama hikayesini gündeme taşıdılar.

AK Parti ve MHP arasındaki bu ittifak, sadece bir sorunun çözümüne yönelik midir? Yoksa ufukta başka ortak hareket noktaları var mı?

Merak edilen soru bu.

Bu sorunun cevabını sadece iç politika üzerinden vermek sanıldığı kadar kolay değil. Türkiye’nin bulunduğu bölgede yaşanan krizlerin geldiği noktaya iyi bakmak gerekiyor. Bazı gelişmeler çok daha şaşırtıcı yakınlaşmaları beraberinde getirebilir.

MHP’yi eleştirmekten hiç kaçınmadım. En sert, en acımasız eleştirileri bu köşeyi takip edenler hatırlayacaktır.

Ancak bir siyasi partinin önemli bir sorunun çözümüne katkısını bu denli dışlamaya çalışmak, bunu sadece bir pazarlığın ürünü gibi görmeye çalışmak sağlıklı bir yaklaşım gibi görünmüyor.


Portre: Cemil çiçek


Meclis’teki anayasa oturumu geçekten hararetliydi. Ama bir isim var ki, onu anmadan geçmek, hem tarihe, hem de siyasete haksızlık olur..

Başbakan Yardımcısı Cemil çiçek...

Soruna hakimiyeti, uzlaşma gayreti ve saldırılara verdiği ölçülü cevaplarla gerçekten önemli bir misyon üstlendi. Kavga etmedi, kavga etmek isteyenleri çözüme davet etti.

Cemil çiçek’i pek çok konuda eleştirdik. Ama önceki güne ait hakkını da teslim etmek zorundayız.


Mizah

cephesinde tuhaflıklar


Bizde mizahın hatırı sayılır bir geleneği vardır. En zor dönemlerde ve baskı altında bile bu gelenek bir şekilde yaşatılmıştır.

Bugünün mizah dergileri, biraz da işin doğası gereği sık sık bölünüyor. Genç kadrolar yeni dergilerle yola çıkıyor.

ülkeyi kimler yönetiyorsa onların karikatüre konu olması kadar tabii birşey yok. Sokakta, günlük hayatın her alanında dile getirilenlerin bir yansıması bu çizgiler.

Fakat şu türban tartışmaları, üniversitelerdeki baskıların kaldırılması gibi gündem başlıklarında ipin ucu nedense hayli kaçırılmış görünüyor.

İsim verip polemik yapmak niyetinde değilim. Ama bu dergileri ortaya çıkaran geleneğin, özellikle 12 Eylül darbesi ve sonrasında YöK’ün uygulamalarından ne kadar çile çektiğini hatırlatmak istiyorum.

Yapılan, daha doğrusu yapılmak istenen yeni düzenlemeyle baskılar ortadan kaldırılmak isteniyor. Mağdur olan onbinlere yenileri eklenmesin isteniyor.

Şu halde bu gelişmeleri 11 Eylül sonrasının tuhaf esintilerini taşıyan bir anlayışla çizgiye dökmek niye?

Mizah mağdurun yanındadır. Haksızlığı dile getirmenin en güzel araçlarındandır.

Siyasetle, siyasetçiyle canınız ne kadar istiyorsa uğraşın. Ama mağdurların sesi olmak yerine, TüSİAD’la aynı yerde durmak nasıl bir anlayıştır.

Doğrusu anlamak çok zor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi