Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

CHP zulmünün faturasını Menderes ödedi

CHP zulmünün faturasını Menderes ödedi

27 Mayıs darbesinin üzerinden 49 yıl geçti ve hâlâ tazeliğini koruyor. Sadece darbeyi yapan zihniyet kıllarını kıpırdatmıyor ve darbenin haklılığı üzerinde ısrarla duruyorlar.
Bu tavırları bile Türkiye’nin ve milletin partisi olmadıklarını göstermek için yeterli sebep değil midir? Halk ve hak düşmanlıklarına bu kadar büyük bir özveriyle sahip çıkan bir başka nesil ve bir başka parti daha olamaz herhalde.
Rahmetli Menderes’in CHP zulmüne son vermek için sahneye çıktığı ve 27 Mayıs’a nasıl gelindiği üzerine pek çok kitap yazıldı, paneller, konferanslar, açık oturumlar, seminerler düzenlendi, belgeseller yapıldı ve daha da yapılmalı, kıyamete kadar da CHP anlatılmalı.
CHP zihniyetinin bu milletle zerre kadar anlaşamayacağı çok açık ve nettir. İsmet İnönü’den bu yana CHP’nin ülkemiz ve halkımız üzerine “iyi ve doğru” adına bir tek tezleri olmamış, olması da mümkün değildir. Tarih böyle yazıyor çünkü.
Dün ne iseler bugün de aynı yolda bütün kararlılıkları ve azimleriyle yürümekteler. Dünyada ve Türkiye’de her bakımdan değişiklikler yaşanırken, CHP’de tırnak kadar herhangi bir zihniyet değişikliğine rastlamak imkânsızdır. Bunun sebebi şudur. CHP’yi milletin “ahı” tutmuştur ve bu “ah”tan kurtulması hayal dahi edilemez.
Millet “ah” etmekten vazgeçmedikçe, “Hak” bu “ah”tan asla vazgeçmeyecektir. Hak, kulun rızası dışında “af “ve “mağfiret” yapmaz çünkü. Allah’a şükür ki, rahmetli Menderes’le başlayan CHP zihniyetinin çöküşü ve devam etmesi milletimizin tek tesellisidir.
Halkımız her fırsatta milletimizin önünü kesenlere ve kesmek isteyenlere cevabını vermiştir. Yakın siyasi tarihte bunun örneklerini hep birlikte gördük. Nice CHP tarzı denemelere kalkışıldı ama eskiden olduğu gibi uzun zaman sonra değil, karşı cevaplar hemen verildi. Milletimiz kendi iradesine ve ülkesine sahip çıkmayı bildi.
Şimdi CHP zihniyetinin “ah” aldığı yıllara bir yolculuk yapalım ve neden milletle barışamadıklarının sebepleriyle ikide bir darbe istediklerini görelim. “Türk Siyaset Tarihinde Demokrat Parti’yi anlatan kitapta CHP zihniyetinin millete yaptıkları şöyle anlatılıyor:
“Şehirde polis, köyde jandarma hâkimdi. İdare edenlerle edilenler Çin setiyle iki ayrı dünyada yaşıyorlardı. Sinema, radyo, sahne, gazete, okul, kürsü, kitap, propaganda vasıtası olarak akla gelen ne varsa, her şey CHP’nin ideolojisini yaymakla görevliydi. Kitaplar sadece bunları yazacak, şiirler bunları alkışlayacaktı. Tek şef, tek parti dönemiydi.
Halkın yokluk, açlık, çaresizlik içinde çırpınmasına rağmen her ilde, her ilçede ve hatta her kasabada burnu havada yaşayan, CHP’ye sırtını vermiş, kibirli, gururlu nice insanlar vardı. Bunların çoğu köylünün fındığını, tütününü, zeytinini ucuza kapatan ensesi kalın eşraf takımı, toprak ve köy ağalarıydı. Halen CHP’li zenginlerin büyük kısmı o günlerden kalmadır.
İşte 14 Mayıs 1950’de Menderes ve arkadaşları halkı ezen bu parti mutemetlerinin, nüfuz simsarlarının saltanatını yıkmış, iktidarı bir avuç şahsın elinden alıp, asıl sahibine tevdi etmişti. O dönemin senatörlerinden birisi köylünün 1940’lardaki durumunu şöyle anlatıyor:
‘CHP hükümeti, köylülerin ürünlerinin yüzde onunu vergi olarak almakta idi. Rüşvet almış yürümüştü. İstenen ürünü veremeyen köylülere gazyağı dağıtımı yapılmıyordu. Köylü de vergisini ödeyebilmek için, ürününün içine kum koyup ağırlaştırıyordu. Yol parasını veremeyen köylere gazyağı dağıtımı yapılmıyordu.
Köylüler habire çocuk yapıyorlardı. Çünkü beş çocuklu ailelerden yol parası alınmıyordu. Üç çocuklu bir kadın, yol parası veremediği için, elleri kelepçeli götürülmüştü. Tahsildarlar, okuryazar olmayanlara verdikleri makbuzlara eski tarihler atıp devamlı yol parası istiyorlardı. Bir kadının tek horozunu da vergi borcuna karşılık haczetmişlerdi.’ Yine bir başka notta köylünün isyanı şu şekilde dile getiriliyor:
‘Bütün mahsulümüzü Toprak Mahsulleri Ofisi’ne verdiğimiz halde hâlâ onlara yüzde yetmiş mahsul borçluyuz. Borcumuzu ödemek için öküzlerimizi sattık. Toprağı öküzsüz nasıl işleriz, çaresiz tarlalarımızı nadasa bırakıp, zenginlerin topraklarında çalışıyoruz. Şehre buğdayı biz satıyoruz ama biz ekmeğe otuz beş kuruş öderken, onlar otuz kuruştan yiyorlar.’ ”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi