Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Vakit’i başka gazetelerle karıştırmayın!

Vakit’i başka gazetelerle karıştırmayın!

Bu gazete; yayın hayatına atıldığı ilk gün söz vermişti... “Halkın gören gözü, işiten kulağı ve haykıran sesi” olacaktık... Bugüne kadar bu “yayın prensibi”ne harfi harfine sadık kaldık... “Halkın inançları”na saygı gösterdik, “inançlara müdahale” edenlerle dişe diş “mücadele” ettik... Biz, “tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı”nı da sonuna kadar aradık... Kim “yolsuzluk” yapmışsa, kim “soysuzluk” yapmışsa, onların üzerlerine gittik ve onları; “kimlik”leri veya “büyüklük”lerine bakmadan “deşifre” ettik... Bu mücadeleyi verirken; kişilerin veya kurumların “güçlü” veya “zayıf” olmalarını hiç umursamadık... Kim bir “yanlış” yapmışsa, hiç çekinmeden yazdık... “Doğru söyleyenlerin dokuz köyden kovulduğu” gerçeğini bile bile, egemenlerin “kovan”larına çomak sokup, “kafa konforlarını” bozduk, onlara “uykusuz geceler” yaşattık... Bu yüzden de “ağır bedeller” ödedik... “Linç girişimleri”ne maruz kaldık, “yargısız infaz”lara uğradık... Hakkımızda “suikast plânları” yapıldı, “silahlı saldırı”lara uğradık!.. “Bizi sevmeyenler” tarafından kamuoyuna yapılan açıklamalarda; “Vakit’le mücadele edebilmek için Yunanistan’daki kanunları ithal edelim” çağrıları bile yapıldı... “Andıç”ları ve “BÇG plânları”nı zaten biliyorsunuz... Güç yetiremedikleri durumlarda “yargıyı nasıl harekete geçirdiklerini” de gördünüz...
Ama, susmadık... Bütün “tehdit”lere, “şantaj”lara ve “suikast plânları”na rağmen yılmadık ve hep “doğru”ları yazdık...
Dediğimiz gibi; birilerinin “kafa konforları”nı bozduk, onların “kâbus” yaşamalarını sağladık.
BİR OPERASYON VE SONRASI
Sizler, Vakit’in ne kadar “dik duruşlu” bir gazete olduğunu zaten biliyorsunuz... O halde, yukarıdaki satırlara niye ihtiyaç duyduk?.. Bu “hatırlatmaları” yaptık ki; hiç kimse “Vakit’i yok saymaya” yeltenmesin!..
Olayı biliyorsunuz.
4 Haziran 2009 tarihinde Sivas Kangal’daki Demir Export Kangal Kömür İşletmesi ile EÜAŞ Genel Müdürlüğü Kangal Termik Santral İşletme Müdürlüğü’ne jandarma tarafından bir “yolsuzluk baskını” düzenlendi ve toplam 25 kişi gözaltına alındı.
Koç Ailesi’ne ait Demir Export’un yıllardır düşük kalorili kömürü yüksek kalorili göstererek sattığı ve devleti yüz milyonlarca dolar zarara uğrattığı öne sürülüyordu.
Basılan şirketin yönetiminde, Rahmi Koç ile oğulları Mustafa, Ali, Ömer Koç ve ablası Semahat Arsel var.
Ve, dün gelen son haber:
“Gözaltındakilerden 9’u tutuklandı”
Tutuklanan zanlılar arasında Kangal Termik Santralı İşletme Müdürü A. Suat Üstün ile Koç Grubu’nun şirketi olan Demir Export işletme yöneticisi Nizamettin İnsel de bulunuyor.
Gördüğünüz gibi;
İlk bakışta, sıradan bir yolsuzluk olayı ve sıradan bir operasyon!..
Ne var ki; işin içinde “Koç Grubu” bulununca, işin rengi değişiyor.
Zaten biz de, işin içinde “Koç Grubu”nun bulunduğunu öğrenince, 5 Haziran günkü Vakit’in 3. sayfa manşetinde, haberin başlığını öyle verdik...
“Yolsuzluk operasyonlarının Koç Grubu’na uzandığını” ifade edip, dedik ki;
“Koç’un kömür işletmesine baskın!”
VAKİT’İ YOK SAYAMAZSINIZ!
Durum bu iken, Fatih Altaylı, ertesi günkü, yani 6 Haziran günkü yazısında şunları yazdı:
“Büyüklüğü sadece adında olan bazı gazeteler ve diğerleri, bu haberi daha doğrusu büyük yolsuzluk haberini görmezden gelmiş, görenlerin tamamı ise bu şirketin Koç Ailesi'ne ait olduğunu okurlarından gizlemişti.
Çünkü bu gazeteler sırtları, okurlarına değil büyük holdinglere, büyük reklam verenlere dayanan sözde gazetelerdi. Bunlar zaman zaman siyasete kafa tutarmış gibi yapsalar da ekonominin güçlü aktörleri karşısında diz çöken zavallılardı.
Bunların finans kaynakları olan holdinglerin yolsuzluklarını büyük bile olsa görecek halleri yoktu.
Zaten göremediler, yazamadılar.
Bu haberi yani Koç grubunun da içinde bulunduğu bu büyük yolsuzluk iddiasını hak ettiği şekilde gören, Koç adını kullanan tek gazete HABERTÜRK oldu.”
Dünkü Arşiv sayfamızda da ifade ettiğimiz gibi; Vakit’in tavrını “gizlemek” veya “yok saymak” ne bizi küçültür, ne de başkalarını yüceltir!..
Çünkü Habertürk; daha ana rahmine bile düşmemişken, Fatih Altaylı’nın bu piyasada esamesi okunmazken Vakit medya dünyasındaydı ve hem “yolsuzluk”larla mücadele ediyordu, hem de “soysuzluk”larla!..
Kaldı ki;
Vakit’in, yayın hayatı boyunca nasıl bir “dik duruş” sergilediğini, “egemen”ler, “buyurgan”lar ve “güçlü”lere hiçbir zaman boyun eğmediğini, “haksızlıklara ve zulümlere karşı nasıl isyan ettiğini” en iyi bilenlerden biri de Fatih Altaylı’dır!..
Buna rağmen, Vakit’i “diğer gazetelerle karıştırmış” olması; ya “tiraj kaygısı”ndan, ya da “kıskançlık”tan olmalıdır!..
Ama yine de teşekkür borçluyuz kendisine... Bir defa daha; “sırtlarını holdinglere ve reklâm verenlere dayayan” sözde gazetelerin, “ekonominin güçlü aktörleri karşısında diz çöken” yayın yönetmenlerinin kimler olduğunu öğrenmiş olduk!..
Allah’a şükürler olsun ki;
“Vakit, böyle bir gazete değil!”
Çünkü Vakit; “Türkiye’nin bağımsız, bağlantısız ve güdümsüz tek gazetesi”dir!..
Altaylı, bunu gözlerden gizlemek istese bile!..
Şunu da hemen söyleyelim:
Malûm; “İyilik yap, denize at... Balık bilmezse Hâlik bilir” diye bir söz vardır...
Biz ne yaptığımızı gayet iyi biliyoruz... Bizim ne yaptığımızı Cenab-ı Allah (c.c.) da gayet iyi biliyor.
Ama istedik ki;
“Balık”lar da bilsin!..
Malûm, devir “enformasyon” devri!..
KİMİ ÇARPITIYOR, KİMİ GÖRMÜYOR!
Olayı bu şekilde anlatmamızın bir sebebi de şu:
Bazı okurlarımız; “Bazı haberleri yanlış anlamalara yol açabilecek şekilde veriyorsunuz... Bu da tartışmalara yol açıyor ve olayın aslı gözlerden kaçırılıyor” diyorlar...
Buna örnek olarak da;
“Uğur Dündar olayı”nı gösteriyorlar...
“Kendini asma, cevap ver” başlıklı haberimizde, “Uğur Dündar’ın kendisi”nin değil, “eşinin yurt dışı gezileri”nin öne çıktığını, Uğur Dündar’ın da bunu “kullandığını” ifade ediyorlar!..
Oysa biz, “doğru” yaptığımızda hâlâ ısrarlıyız...
Çünkü, “başlık”ta da ifade ettiğimiz gibi, muhatabımız doğrudan Uğur Dündar’dı!.. Onun “hodri meydan” efelenmesinin ne kadar yersiz, gereksiz ve geçersiz olduğunu belgeleriyle gözler önüne serdik!..
Ama Uğur Dündar, olayı çarpıttı!..
Haberi, rayından saptırdı!..
“Olayın aslını” bilenler biliyor... Bilmeyenler ise, maalesef “çarpıtma”lara inandı... Bu durumda biz ne yapabilirdik ki!.. Bizim televizyonumuz yok ki, ekranlara çıkıp da, “ey ahali” diyerek günlerce yayın yapalım!..
Kaldı ki; olayı daha fazla gündemde tutmak, “Uğur Dündar’ı çok önemsediğimiz” gibi bir izlenime yol açabilir... Bu da, onun ekmeğine yağ sürmekten başka işe yaramaz!..
Hadi, o olayda farzedelim ki “yanlış” veya “eksik” yaptık... Peki “Koç Grubu’na baskın” olayına ne demeli?..
İşte açık açık yazdık;
“Koç’un kömür işletmesine baskın!”
Ama, gördünüz işte;
“Vakit’in başlığı”nı görmezden gelip, “sadece biz yazdık” deme uyanıklığı bile gösterdiler!..
Söyleyin, bu durumda biz ne yapabiliriz?..
Bu “körlüğün” çaresi var mı?..
Bu, bir “önyargı”dır!..
Önyargı, öyle bir illettir ki, gözleri “kör” eder!..
Böyle bir körlüğe ise, “gözlük” bile fayda etmez!..
Demek istediğimizi anladınız herhalde;
Medyadaki tek sorun; haberlerin “çarpıtılması” değil!.. Bir de “diğerlerini görmemek” gibi bir hastalık var ki, ağzınızla kuş tutsanız nafile!..
Adam, “görmüyor” işte!..
Görmek istemiyor!..
“Sadece ben!” demek gibi bir “egoizm” çukurunda debelenen insana, ne yapabilirsiniz ki?!?..
Şunu açıkça söyleyelim;
Vakit’in, maalesef böyle bir açmazı var... Sizler de gayet iyi biliyorsunuz ki; birçok “özel haber”e imza atan, birçok konuda “lokomotif” olan Vakit, çoğu zaman “yok sayıldığı” ve özellikle “dikkatlerden kaçırıldığı” için, “parsa”yı toplayan hep başkaları oluyor!..
Dedik ya;
Sıkıntımız, işte burada!..
Yaptıklarımızı “halk” da biliyor,
“Hâlik” da...
Ama istiyoruz ki;
“Balık”lar da bilsin!..
Tabiî onlar bilmiyor, görmüyor, görmezlikten geliyor, yok sayıyor veya “Vakit gerçeğini örtbas” ediyor diye, biz “yolsuzluk ve soysuzluk”ları yazmaktan, “gerçek”leri haykırmaktan, “maskeleri düşürmek”ten, “zalimleri ve zulümleri deşifre etmek”ten, “özgür bir Türkiye” talebini dillendirmekten hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz!..
Çünkü biz, ilk gün söz verdik:
“Halkın gören gözü, işiten kulağı, haykıran sesi olacağız!”
Söz ağızdan çıkar... Ve “söz, namus”tur...
Sözümüzün daima arkasındayız.
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi