Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Şener’in sağındaki o şahıs... Ya da senaryolar!

Şener’in sağındaki o şahıs... Ya da senaryolar!

Hani 7 Haziran Pazar günkü “Sözde İsrail’e karşı... Özde İsrail’e dost” başlıklı yazım vardı ya... Hani, o yazımda bir “fotoğraf”tan söz etmiştim ya... Hani, o fotoğrafta; kurduğu “Türkiye Partisi”ni basına tanıtan sayın Abdüllatif Şener’in “sağ tarafında” oturan Ahmet Reis Yılmaz adlı bir “işadamı”ndan söz etmiştim ya... Bu işadamı, “ulusalcı yaklaşımları” ile tanınmasının ve geçmişte “MHP’nin Hükümet İzleme Komisyonu üyeliği” yapmasının yanı sıra, “İsrail’de yılın işadamı” seçilmişti ve şirketi “İsrail’in en büyük 10 inşaat firmasından biri”ydi ya... İsrail’le o kadar “içli-dışlı”ymış ki; başka firmalar İsrail’in, meselâ “salon”una veya “mutfağına” girebiliyorken, Ahmet Reis Yılmaz’ın firması, Savunma Bakanlığı gibi “en mahrem yerler”e, yani İsrail’in “yatak odası”na bile girebiliyormuş, diye yazmıştım ya!..
Sonra da demiştim ya;
“Bu Abdüllatif Şener mi yolsuzluklarla ve peşkeşlerle mücadele edecek... Siyonist İsrail’le bu kadar içli-dışlı olan bir adamın, hem de Şener’in hemen yanıbaşında ne işi var?”
İşte bunları yazmış ve “o fotoğraf”tan hareketle “bazı kuşkular”ımı dile getirmiştim ya!..
“BİZİMLE HİÇBİR İLGİSİ YOK!”
Dün öğle vakti... Gazeteye geldiğimde “Abdüllatif Şener Bey’in aradığını” söylediler.
Telefonda, o fotoğrafı konuştuk...
Abdüllatif Bey;
“Adı geçen şahsın bizimle hiçbir ilgisi, partimizle en ufak bir bağlantısı yoktur” diye girdi söze...
“Zaman zaman konuşuruz ama, partiyle uzaktan-yakından ilgisi yoktur!”
Eee, o zaman?.. Ahmet Reis Yılmaz, hem de “Şener’in sağ kolu” gibi bir “görüntü”yü nasıl verdi o zaman?.. Şener’in bu kadar yakınına nasıl oturabildi?..
Hele de; “Türkiye’nin gözü” Bilkent Otel’deki o toplantıda iken!.. Herkes, “Şener’in ağzı”ndan çıkacak sözlere kulak vermişken!..
Evet, evet “partinin kurmaylarından biri” olmayan bir adam, yani “partinin ikinci veya üçüncü adamı” olmayan bir adamın 25 Mayıs günü Bilkent Otel’de yapılan o toplantıda ne işi vardı?..
Hem de, “Şener’in sağı”nda!..
“Ne yapabilirdim ki!” dedi Abdüllatif Bey; “Misafir olarak gelmiş ve oturmuş yanıma!.. Ne yapabilirdim ki?.. ‘Kalk, başka yere otur’ diyemezdim ki!”
İKİNCİ ADAMIN YERİNDE, BİR İŞADAMI!
Doğru, diyemezdi!..
Ama, şu da var ki;
Tanımadığın, bilmediğin bir adamı niye oturtursun yanına... Bir yanına “eş”ini almışsın, tamam!..
Diğer yanına oturttuğun adama ister istemez “yoldaş” gözüyle bakılır!..
Öyle ya, “yeni bir yol”a çıkmışsın, “yeni bir parti” kurmuşsun... “Yeni bir tarz, yeni bir üslûp” demişsin!..
Ama, hemen sağında;
“İsrail’le sıkı-fıkı biri” var!..
Orada olması gereken kişi, “partinin ikinci adamı” veya “üçüncü adamı” olmalı değil miydi?..
Şu hâle bakın;
“Parti kurmayları” kimdir ve “nerede”dir, belli değil ama “İsrail’de yılın işadamı” seçilen bir zat, neredeyse Şener’in tam ensesinde!..
Bir “acemilik” midir bu?..
Yoksa, ilk günün “heyecan körlüğü” mü?..
Öyle sanıyorum ki;
Sayın Şener, bundan sonraki toplantılarda “sağına-soluna oturan” adamlara dikkat eder de, “durumun izahı”nı yapmak zorunda kalmaz!..
CİNDORUK’LA HİÇ GÖRÜŞMEDİM!
Hazır, hasbihal ederken... Ortalıkta dolaşan “siyasi senaryo”ları da sordum Abdüllatif Bey’e..
Malûm;
Demokrat Parti’yi “Genç (!) Hüsamettin Cindoruk’un ele geçirmesi”nden sonra, partinin Anavatan Partisi ile birleşeceği, böylece bünyesinde Demirel, Cindoruk ve Mesut Yılmaz’ın da bulunacağı “güçlü bir parti” oluşturulacağı konuşuluyordu “kulis”lerde!..
Yine “kulis”lerde konuşulduğuna göre;
4 Haziran günü Celal Bayar Köşkü’nde pazarlığı yapılan “DP-ANAP birleşmesi”nin ardından, Abdüllatif Şener de bu çatı altına çağrılacak ve 3 parti, “tek parti” haline getirilecekti!.
Buna “Ergenekoncuların senaryosu” diyenler de vardı, “Merkez Sağ’da toparlanma girişimi” diyenler de!.
Ancak, benim aklım-havsalam almıyordu;
“Adrese teslim ihale”ler yapıldığı, “peşkeş”lere göz yumulduğu iddiasıyla AK Parti’den ayrılan bir Abdüllatif Şener, nasıl olur da Mesut Yılmaz gibi, “Yüce Divan’da yargılanan” biriyle aynı çatı altında yer alabilirdi!?!..
Bir “intihar” olmaz mıydı bu?..
Ya da, “kendini inkâr” olmaz mıydı?..
Böyle bir “fotoğraf”ın içinde yer almaya “mecbur” muydu?..
Öyle ya;
Abdüllatif Şener gibi birinin, böyle bir çatı altında yer alabilmesi için ya “tehdit” edilmesi, ya da “alnına silâh dayanması” lâzımdı!.. Tabiî, “şantajlara boyun eğmeye mecbur kaldığı bir açığı” varsa, o başka idi!..
Ama, ona da ihtimal vermiyorum!..
Dünkü konuşmamızda işte bu “senaryo”yu sordum kendisine...
“Hayır, görüşmedim” dedi;
“Yıllardır hiçbiriyle görüşmedim...
Ne Demirel’le, ne de Cindoruk’la!.
Böyle bir senaryonun içinde de yokum!..
Çünkü biz; yeni bir tarz, yeni bir üslûp diyerek çıktık yola!.. Bizim için başarıdan ziyade iş yapmak ve o işin ülkeye faydalı olması önemlidir!”
PARTİYE TEVECCÜH NASIL?
Söz açılmışken, “Partinize teveccüh nasıl?” dedim; “Umduğunuz ilgiyi görebildiniz mi?”
Abdüllatif Bey, yeni kurduğu Türkiye Partisi’ne gösterilen “ilgi”den hayli memnun...
Bunu da, bir “politikacı” olarak değil, “tarafsız bir gözlemci” olarak söylediğinin özellikle altını çizdi.
Öyle ya;
“Kirpi” bile yavrusunu “pamuğum” diye severken, Abdüllatif Bey’in kalkıp da “Hiç ilgi görmüyoruz” demesi elbette mümkün değil!..
Ama “neş’e”sine ve “ses tonu”na bakılırsa, partisine gösterilen ilgiden gerçekten memnun!..
Kimbilir, belki de;
Bazı “uyanık”lar, işte bu ilgiyi “kendi menfaatlerine kullanmak” ve “kendi yükselişlerine basamak yapmak” istemiş olabilirler!..
Meselâ; “Abdüllatif Şener ile kafa kafaya” imiş gibi görünen Ahmet Reis Yılmaz’ın verdiği o görüntü!..
Bu görüntüyle “tartışma gündemine gelmeyi” amaçlamış olabilir mi acaba?..
Niye olmasın?!?..
O ŞİMDİ BAHÇELİ’NİN RAKİBİ!
Çünkü efendim, “Abdüllatif Şener’in sağ kolu” gibi görünen fotoğrafla tartışmalara yol açan Ahmet Reis Yılmaz adlı işadamımız, son günlerde “MHP Genel Başkanlığı’na aday” olacağını söylüyormuş!..
Pardon, “söylüyormuş” değil!..
“Adaylığını koymuş” bile!.
Dünkü internet sitelerinde, Ahmet Reis Yılmaz’la ilgili “son dakika” haberleri şöyleydi:
“Şener’in partisinde görev alması beklenen Ahmet Reis Yılmaz, sürpriz yaptı ve Türkiye Partisi yerine MHP Genel Başkanlığı’na aday olacağını açıkladı. MHP parti yönetiminde bir dönem ‘Hükümet İzleme Komitesi’nde de görev alan Ahmet Reis Yılmaz, ‘Başkanlık için ben de varım’ dedi ve Devlet Bahçeli’ye karşı bayrak açtı.
Siyasetin yeni yüzlere ihtiyacı olduğunu savunan Yılmaz, Bahçeli’nin son görevinin MHP’yi yeni döneme taşıyacak şekilde yenilemek olduğunu söyledi.
Yılmaz, bu bağlamda MHP’nin genel başkanlığına aday olacağını açıkladı.”
Eee, olur tabii!..
Nasıl olsa “şöhret”i yakaladı!..
Peki, Abdüllatif Bey ne diyor bu işe?
Diyor ki;
“Adı geçen şahsın bizimle ilgisinin bulunmadığının en güzel kanıtı, işte bu haberdir!.. Bizimle herhangi bir ilgisi ve bağlantısı yok ki, gitti MHP Genel Başkanlığı’na adaylığını koydu!”
Öyle, ama!..
Yine de, “yol”a çıkan, hele de “parti” kuran bir insanın “yediğine-içtiğine” veya “sağına-soluna oturttuğu” insanlara çok dikkat etmesi lazım!..
Umarım, bir daha böyle bir hataya düşmez Abdüllatif Bey!.. Yoksa, “eski hukukumuz” olmasa, kendisinin açıklamasına bu kadar yer vermezdim!..
CHP, NİYE BASTIRIYOR?
Gerçi, iyi de oldu!..
Bir “fotoğraf”tan yola çıkarak, hem “senaryo”ları gündeme getirdik, hem de “yeni gelişme”leri!..
Aslında bugün RTÜK Başkanı Zahid Akman’a yönelik “CHP baskısı”ndan söz etmek ve “RTÜK’te CHP kontenjanından 3 üye bulunmasına ve bir sonuç alamayacağını bilmesine rağmen, CHP, niye ısrarla Akman’ın istifasını istiyor?” sorusuna cevap aramak istiyordum...
Ne var ki; “o fotoğraf” devreye girince, RTÜK işi bir başka yazıya kaldı...
Ama bu “baskı”nın perde gerisinde de “Ergenekoncu amaçlar” yattığını düşünüyorum!..
Bana öyle geliyor ki;
“Darbe” gibi “illegal yöntem”lerle AK Parti’nin önünü kesemeyeceğini anlayan “Ergenekoncu zihniyet” şimdi de “yargı”yı devreye sokmaya çalışıyor!..
“Deniz Feneri” olayının içine Zahid Akman’ı, onun içine de AK Parti’yi sokmaya çalışan CHP, bir anlamda “Yargıtay Başsavcısı A. Yalçınkaya’nın eline malzeme vermeye” uğraşıyor!.. “Malzeme” veriyor ki; “AK Parti hakkında yeni bir kapatma dâvâsı” açabilsin!..
Sizin anlayacağınız;
Oturdukları sokakta oynadığı akranından “dayak” yiyen “çocuk”ların “abi”lerini devreye sokması gibi bir durumla karşı karşıyayız!..
Bakalım, “abi”ler ne yapacak?..
“Hırçın kardeş”in oyununa alet mi olacaklar, yoksa “git, hesabını kendin gör” mü diyecekler!..
Bekleyelim ve görelim...
Ama, bilelim ki;
Her fotoğraf, “göründüğü gibi değil”dir!..


Rahmetli Özal olsaydı!
Bugünlerde “Sen” ve “Sayın” kelimeleri üzerinden “üslûp” tartışması yapanlar, rahmetli Turgut Özal’ın zaman zaman kullandığı “argo” tabirleri herhalde unutuyorlar. Rahmetli Özal, rakipleri çuvalladığında, “kıçlarının üzerine oturdular” derdi.
Hiç kimse kusura bakmasın; “argo” ifadeler; hem “ülkemizin” ve hem de “dilimizin bir gerçeği”dir!.. Meramı daha iyi anlatabilmek için, bazen “argo”ya ihtiyaç duyulabilir!..
Meselâ ben, şu anda Cumhuriyet’e ne diyeyim?.. “Kıçınızın üzerine oturdunuz mu?” demekten başka nasıl anlatabilirim “çuvallama”larını?..
Malûm; Adana’da 11 yaşındaki “problemli” bir kız çocuğunun annesini öldürmesini bile “tarikat”a bağlamışlar ve “Tarikata girmesi için baskı gören çocuk, annesini öldürdü” diye yazma alçaklığını göstermişlerdi.
Ama R.A.’nın hareketlerini gözlemleyen “pedagog” ve “psikolog”lar şimdi diyorlar ki;
“2 yaşından 9 yaşına kadar teyzesi tarafından büyütülmeyi içine sindiremeyen R.A.’nın, annesine nefret beslediği ve satanist yaklaşımlar içinde bulunduğu müşahade edilmiştir!”
Heyy Cumhuriyetçiler, şimdi “kıçınızın üzerine oturdunuz mu?”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi