Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

İstanbul’daki sahabe türbeleri

İstanbul’daki sahabe türbeleri

Hatırlayacaksınız, bir süre önce İstanbul’daki padişah türbelerinin yerlerini yazmıştım. Pek çok okuyucumdan dua aldım. Ancak yine pek çok okuyucum İstanbul’daki sahabe kabirlerinin de yerlerini belirtmemi rica etti.
Hepiniz adına araştırdım. Bu konuda çalışma yapan Prof. Dr. Semavi Eyice, Yrd. Doç. Dr. Adem Apak ve Dr. Mehmet Efendioğlu gibi ilim adamlarının çalışmalarına ulaştım. Onların da yüksek müsaadeleriyle, bu konuda öğrendiklerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Bilindiği gibi, İstanbul'da birçok sahabenin türbesi ve mezarı (kaynaklar, İslâm ordularının ilk İstanbul kuşatmasına 63 sahabenin katıldığını aktarıyor) var…
Bu yoğun gelişin sebebi, Peygamber Efendimiz’in ağzından çıkan bir hadistir. Bu hadiste Peygamber Efendimiz İstanbul’un “bir gün mutlaka” fethedileceğini müjdelemiş, fethi gerçekleştirecek fatihi, ordusunu ve milletini kutlamıştır.
İşte bu yüzden Arap orduları dönem dönem tam beş kez İstanbul önlerine akmıştır.
Bunların üçü kuşatma (İstanbul ilk olarak 669’da Muaviye bin Ebu Süfyan döneminde, sonra 673’te, ardından da 713’te kuşatıldı), ikisi ise akın biçiminde gerçekleşmiştir.
Bazı sahabeler bu akın ve kuşatmalara katılmış, bazıları bu uğurda (Peygamber-i Âlişan’ın müjdesini gerçekleştirme uğruna) şehid olmuştur. Bunların en bilineni hiç kuşkusuz “Eyyûb Sultan” olarak meşhur olan Hâlid bin Zeyd el-Ensarî en-Neccârî’dir (r.a.)
Hz. Peygamber’in Medine hicretinde evini açan bu zat, ebediyet uykusunu İstanbul’un kendi adını taşıyan semtindeki türbesinde uyumaktadır. Kayıp kabrini bir riyazet anında Fatih Sultan Mehmed’in şanlı hocası Ak Şemseddin keşfetmiştir. Fatih, bu zata, “Bu ferah ki bende görürsüz, bir Kal’a (İstanbul) fethünden değildur; Ak Şemseddin gibi bir pîr-i aziz zemanında yaşaduğuma sevinurum (sevincim İstanbul fethinden dolayı değil, Ak Şemseddin’e çağdaş olmaktan dolayıdır)” diyecek kadar sonsuz bir hürmetle bağlıdır.
Zaten o Allah ve Peygamber dostlarının dostudur. Ebû Eyyüb’un kabrini bulup türbesini yaptırmadan kendine saray yaptırmaması da bundandır!
İşte bu yüzden İstanbul fethinden sonra inşa ettirdiği ilk camiye, Fatih, kendini adını değil, onun adını vermeyi uygun bulmuştur. Gencecik Padişah, Peygamber’ine ve ashabına böylesine bağlıdır.
Bu girişten sonra hemen belirtmeliyim ki, İstanbul’da “sahabe” olarak tanımlanan ve bu amaçla ziyaret edilen, çoğunluğu sur içinde 29 türbe mevcuttur. (Bunlardan yedisi Eyüp sınırları içinde, 18’i sur içinde, 3’ü de Beyoğlu’ndadır). Ancak bunların kaçının gerçekte “sahabe türbesi” olduğu belirsizdir. Hatta “sahabe türbesi” ya da “sahabe kabri” denilen mekânlarda yattığı varsayılan isimlerin tarihen orada bulunmalarının mümkün olmadığı görülmektedir…
Mesela Hz. Ebu Derda (r.a): İstanbul’da Eyüp ve Karacaahmet’de iki türbesi vardır. Ancak ilk İstanbul kuşatmasından 17 yıl önce 652’de vefat etmiştir. Tabiatıyla Ebu Derda’nın İstanbul’a gelmesi imkânsızdır.
Karaköy Yeraltı Camii’nde türbesi bulunan Hz. Amr bin el As’ın da (r.a), keza ilk kuşatmadan 6 sene önce vefat ettiği biliniyor. Bu sahabe hakkında çalışma yapan Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm Tarihi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Adem Apak: “Amr bin el As, Mısır’da valilik yaptı. İlk İstanbul kuşatmasından 6 sene önce vefat etti. Zaten bugün Kahire’de adına türbe ve cami vardır. İstanbul ile hiçbir ilgisi yoktur” diyor.
İlk İstanbul kuşatmasından 19 yıl önce vefat eden Hz. Ebuzer el Gıfari’nin de İstanbul’da bir türbesi mevcuttur. Oysa makbul kaynaklar onun Medine yakınlarındaki Rece’de vefat ettiğini belirtiyor.
Türbesi Balat’daki Koca Mustafa Paşa Camii içinde bulunan Hz. Cabir bin Abdullah’ın da 698’de Medine’de vefat ettiği ve Cennetülbaki Kabristanı’na defnedildiği değişik kaynaklarda aktarılıyor.
Edirnekapı Atik Ali Paşa Mahallesi’nde türbesi bulunan Hz. Ebu Said El Hudri’nin de Mekke’deki Cennetülbaki Kabristanı’na defnedildiği kesin olarak biliniyor.
İstanbul’a hiç ayak basmadığı tespit edilen “sahabe”lerin yanı sıra, hiçbir eski kaynakta sahabe olarak adı geçmeyen, hadis ravileri arasında bulunmayan, hadislerde isimlerine rastlanmayan kişilerin de “sahabe” olarak İstanbul’da türbe ve mezarları var…
Muhammed el Ensari, Abdullah el Hudri, Ka’b, Hafir, Şûbe, Hamdullah el Ensari, Cafer el Ensari, Vehb bin Huşeyre bunların arasında yer alıyor.
Eski kaynaklarda “sahabe” olarak yer almayan bu isimlerin, sadece İstanbul fethinden sonra yazılan bazı kitaplarda yer aldığı uzmanlar tarafından vurgulanıyor.
Karaköy Yeraltı Camii’nde türbesi bulunan ve sahabe olarak bilinen Süfyan bin Üyeyne’nin İstanbul’a geldiğine dair hiç bir bilgi yoktur. Bu zat aslında “sahabe” değil “tabiin”dir... “Sahabe Çağı”ndan 100 yıl sonra yaşamıştır.
Keza, Peygamber-i Âlişan Efendimiz’den çok sonra yaşamış Hasan Hüseyin, Baba Cafer, Abdurrahman Şamî, Edhem gibi isimlerin kabirleri de İstanbul’da “sahabe” muamelesi görmektedir.
Hülâsa: İstanbul’da gerçek anlamda 6 sahabenin makamı, ikisinin de türbesi bulunuyor. Gerisi ihtilâflıdır.
“Sahabe kabri” olarak meşhur olmuş bazı mekânları “kabir” değil, “makam” kabul etmek her halde daha doğru olacaktır.
Yarın bu “türbe” ve “makam”lardan söz edelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi