Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Demokrasi herkesin yargıçlığa soyunduğu rejim midir?

Demokrasi herkesin yargıçlığa soyunduğu rejim midir?

Demokrasi açık rejim demektir, kurumların şeffaf olması esastır. Buna bir diyeceğimiz yok. Ancak, açık rejimin, bir soruşturma daha başından itibaren tüm bilgi ve belgelerin kamuya açıldığı ve yargıdan önce tartışmanın medya yoluyla yapılması anlamına geleceğini sanmıyorum. Hatta hukuken, soruşturma bilgilerinin gizliliği esas olmasına, bu bilgiler hakime intikal etmeden kamuoyuna açıklanamayacağı kanun emri iken; dikkat edilirse olaylar yargıya intikal etmeden günler, hatta aylar boyu kamuoyunda tartışılıyor. Bu arada yargının siyasallaşması, bazı yargı organlarının bir takım ideolojik tavırlar sergilemesi de ayrı bir sıkıntı. Böyle olunca da her hadisede ister istemez taraflar ortaya çıkıyor, olay bir yargı konusu olmaktan çıkıp tarafların birbirlerine üstünlük kazanma yarışına dönüşüyor. Netice itibariyle ülkemiz gündeminden mahkemelere ait konuların tartışması eksik olmuyor.

Ne var bunda denebilir..

Öncelikli olarak mahkemeler etki altına alınmaya çalışılıyor. Hatta zaman zaman alınıyor da.. Kamuoyu oluşturulması, bir takım çevrelerin isteği doğrultusunda kararların alınmasını gündeme getirebiliyor.

Derdim yargının durumunu tartışmak değil. Ya da siyasete müdahale heveslisi bir takım çevrelerin oluşturduğu havayı gündeme taşımak da istemiyorum. Artık tüm bu tartışmalar sıradan hale geldi.

Son günlerde bir yandan Ergenekon soruşturması ve duruşmaları devam ederken öbür yandan gündeme bir de irtica raporu geldi. İster istemez böyle bir raporun medyaya yansıması kamuoyunu da yakından ilgilendiriyor.. Tartışma ile birlikte her zaman olduğu gibi toplum bu defa da iki kampa ayrılmış durumda. Olay yargının konusu olmaktan çıkıp bilek güreşine dönüştürülmeye çalışılıyor.

Toplumun böylesine ikiye ayrışması medyanın reyting endişesi ile olayları daha da körüklemesine, netice olarak her gün ortaya yeni bir iddia atılmasına sebep oluyor. Bu arada RTÜK Başkanı Zahid Akman ile ilgili olarak da medyanın bir bölümü sürekli olarak tek yanlı yargılamasını sürdürüyor. Halbuki bu konular tamamen yargının meselesi.. Delillerin toplanması, yargılaması ve insanların suçlu yada suçsuz olduğuna karar vermek işi yargıya ait. Ne var ki ülkemizde kendilerini yargının da üstünde görenler var..

Ne oluyor böyle olunca?

Sanki ülkenin başka sorunları yokmuş gibi kamuoyu bu tartışmalara kilitleniyor. Ekonomi gündemden düşüyor. IMF ile görüşmeler yukarıda sıraladığımız tartışma konuları sebebiyle iç sayfalara aktarılıyor.

Aylardan beri İMF ile yeni bir anlaşma sağlayabilmek için görüşmeler devam ediyor. Hatta bir takım pazarlıklar yapıldığı belirtiliyor. Başbakan Yardımcısı Babacan ile İMF Başkan Yardımcısı John Lipsky, Bodrum'da ikili görüşmeleri sürdürüyorlar. Babacan, bu görüşmelerin süreceğini açıklıyor. Bu görüşmelerin öncesinde ise yapılan bir toplantıda bazı ilgililer krizin sona ermekte olduğunu, tünelin ucunda ışığın görüldüğünü belirtirken, Merkez Bankası Başkanı tünelin ucunda görünen ışığın gelmekte olan otomobilin farının ışığı olabileceğini söylüyor. Kısacası ekonomi üzerinde yapılan açıklamalarda iyimserlik ile kötümserlik iç içe girmiş vaziyette. IMF ile görüşmelerin devam ettiği günlerde TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu da Bodrum'da toplanıyor ve yapılan açıklamalarda Türkiye'nin bir süre düşük büyüme hızıyla yaşayacağı ya da hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı belirtiliyor. Bu arada bazı AB üyelerinin itici, küstah tavrının rahatsız ettiği dile getiriliyor. IMF Başkan Yardımcısı, Başbakan Yardımcısı Babacan ile görüşmenin ardından yaptığı açıklamada ,"Toparlanmanın eşiğinde olabilirsiniz. Ama mali açıklar görünümü gölgelemesin" diyerek kriz öncesi günlerde bile ekonomimiz için bir zaaf ifadesi olan cari açıklara dikkat çekiyor. Ama tüm bunlar medyanın yargıçlık hevesi sebebiyle kamuoyu ile yeteri kadar paylaşılamıyor. Kriz sebebiyle dar ve sabit gelirli kesimin içinde düştüğü perişanlık gündeme getirilmiyor ya da özellikle getirilmiyor. Esas sıkıntının ne olduğu hususunda farklı görüşler olabilir. Bana göre rejim üzerindeki bir takım zorlamalar ülkemiz için birinci öncelikli konudur da, başkaları için ekonomi, mutfak daha önemlidir. Meseleye hangisi önemli noktasından bakmak doğru olmaz diye düşünüyorum. Önemli olanın kurumların yerli yerine oturması herkesin ve her kurumun görevini bir başkası ile paylaşmadan yerine getirme alışkanlığının yerleşmesidir. Bu sağlanamadığı sürece her alandaki şikayetlerimiz sürüp gider.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi