Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Muhsin Yazıcıoğlu öldü mü, öldürüldü mü?

Muhsin Yazıcıoğlu öldü mü, öldürüldü mü?

Hatırlarsınız... Daha “kaza”nın meydana geldiği ilk günlerde “şüphe”lerimi dile getirmiş ve “içime kurt düştüğünü” yazmıştım... Çünkü bu kaza “soru işaretleri” ile doluydu...
Aradan geçen süreçte ise, soru işaretleri “koca bir çengel”e dönüştü ve halen kafamda asılı duruyor...
Artık “soru”ları daha sesli soruyor ve diyorum ki;
“Yeni bir Eşref Bitlis muamması mı oluşturulmak isteniyor?..”
Biliyorsunuz, 17 Şubat 1993’te, Eşref Bitlis’in uçağı da, havalandıktan kısa bir süre sonra düşmüş ve bütün “sabotaj” iddialarına rağmen, Askeri Savcılık düşme sebebi olarak “buzlanma”yı göstermişti!.. “Muamma” hâlâ devam ediyor... Eldeki “teknik veri”lerin tamamı bir “sabotaj”ı işaret ediyor olmasına rağmen, olayın üstü örtüldü...
Bugün, hiç kimse “sabotaj” demiyor ama hiç kimse de bu olayın “kaza” olduğuna inanmıyor!..
Çünkü herkes biliyor ki; Eşref Bitlis o uçakla uçabilse ve Diyarbakır’a varabilse idi, büyük bir ihtimalle “çantasındaki dosyaları” açacak ve yine büyük bir ihtimalle “teröre son verecek” çözüm metodlarını açıklayacaktı...
Gelin görün ki; uçak düştü, Eşref Bitlis öldü ve içinde “dosya”lar bulunan “çanta” da ortadan kayboldu!..
KAZA MI, PLANLI BİR SUİKAST MI?
Enteresan değil mi; merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun da cesedi bulundu ama “çanta”sı ortada yok!..
O çantada, hangi “tanıklık” belgeleri vardı acaba?.. Ne hikmettir bilinmez, bu tür “kaza”(!)larda ilk önce “çanta”lar kayboluyor ortadan!.. Malûm; bir “şüpheli kaza”da ölen Adnan Kahveci’nin de çantası hâlâ bulunamadı!
Ama, “sır” olan sadece “çanta”lar değil!..
Çantalar gibi, daha nice “sır”lar var ki; bu sırlar aydınlanmadan “helikopter kazası”(!) da aydınlanamaz!..
Hatırlarsınız... 27 Mart 2009 tarihli Ayna’da, içime düşen “kurt”lardan söz etmiş, kafamdan geçen “senaryo”ları paylaşmıştım sizlerle...
Ve sormuştum:
“Bu olay, gerçekten bir kaza mı, yoksa planlanmış bir suikast mı?!?”
Malûm, Muhsin Bey; kendi imkânlarıyla kiraladığı helikopterle Sivas’tan Kahramanmaraş’a gelip, miting alanındaki vatandaşlara seslenirken, şöyle diyordu:
“Devletten seçim yardımı almıyoruz...
İlk defa helikopter kiralayıp miting yapıyoruz.”
Nereden bilebilirdi ki;
“İlk defa” kiralanan helikoptere “son defa” bineceğini?.. Nereden bilebilirdi ki; bindiği helikopterde “sinyal verici cihaz” bulunmadığını?!?..
Evet; Şevket Sabancı, Ali Sabancı ve Emine Kamışlı tarafından Ağustos 2000’de kurulan Esas Holding bünyesindeki Med Air şirketine ait helikopterde, “düştüğü yeri gösteren bir cihaz” neden yoktu?..
Hangi çağdayız Allah aşkına?..
Düşünebiliyor musunuz;
Türkiye’de trafikte seyreden bir Mercedes otomobil, üretildiği Almanya’dan takip edilebiliyor!..
Araç şu anda nerededir, ne durumdadır; araçtan gelen “sinyal”lerle yeri tesbit edilebiliyor!..
Peki, bir “otomobil” firması bu kadar ayrıntıyı düşünürken, “koskoca helikopter” üreten firma, ona niye bir “sinyal cihazı” monte etmez?.. Ve de, böyle bir helikopterin uçmasına nasıl izin verilir?..
Düşünebiliyor musunuz;
Trafikte seyreden bir otomobilin “farı kırık” ise, “ilkyardım çantası” bulunmuyorsa, bagajında “zincir, takoz, çekme halatı” yoksa, trafik polisi hemen durduruyor otomobili ve gerekiyorsa “trafikten men” ediyor!..
Peki, sormak gerekmez mi o zaman;
Düşen helikopterin ait olduğu Med Air şirketinin pilotlarından Ali İbanoğlu’nun sözlerini nasıl değerlendireceğiz?..
Kaptan İbanoğlu diyor ki;
“Helikopterin tam olarak nereye düştüğünü bilemiyoruz!.. Yerinin tesbiti için ise; ne bizde, ne helikopterde sinyal gönderen bir cihaz bulunmuyor!”
Buyrun, burdan yakın!..
NTV, PİLOTU 37 DEFA NİYE ARADI?
O günkü yazımda, daha başka sorular da sormuş, cevaplar aramıştım... Ancak aradan geçen 3 ay boyunca sorulara cevap bulmak yerine, “yeni yeni sorular”la karşılaştık!
Evet, “yeni bulgu”lar, “yeni soruları” da beraberinde getirdi.
“Son soru”dan başlayalım:
Malûm, Vakit muhabirlerinin ulaştığı Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı raporuna göre; Ayhan Şahenk’e ait Doğuş Grubu’na bağlı NTV Televizyonu, kaza günü helikopter pilotu Mustafa Kaya İstektepe’yi “tam 37 defa” aramış!
Bu aramalardan 7 tanesinin, kazanın duyulduğu saatten önce olması son derece enteresan!..
Tabiî, diğer aramalar da enteresan!..
Bir televizyon kanalı, bir “helikopter pilotu”nu ısrarla niye arar ki?.. Arasa arasa, “haber” için arar!.. Peki ama “helikopter pilotu”nda ne gibi bir “haber” olabilir ki?!?..
Hele de “kaza”dan önce!..
Hem de “7” defa!..
Bakın, o da “ayrı bir soru” olmasına rağmen, İHA muhabiri İsmail Güneş’in, hem de “kaza öncesi”nde tam “113 defa” niye arandığını sormuyorum!..
Sormuyorum, çünkü;
İsmail Güneş, bir “muhabir”dir ve bir televizyon kanalının onu araması gayet tabiîdir!..
Tabiî, bu doğal oluş, “şüpheleri” ortadan kaldırmıyor;
“Niye 113 defa?!?”
89 ARIZAYA RAĞMEN NASIL UÇTU?
Biliyorsunuz, olayla ilgili olarak TBMM’de bir “komisyon” oluşturuldu... TBMM Araştırma Komisyonu pek çok kişiyi dinledi ve sonunda bir “rapor” yayınladı!..
Ve yine, bu süreçte BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu ve merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun eşi Gülefer Yazıcıoğlu, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı ziyaret edip “şüphe”lerini aktardılar!..
Peki, gerek Komisyon’a bilgi veren, gerek Başbakan’la görüşen kişilerin “şüphe”leri neydi?..
Buyrun, kısa anekdotlar halinde kafalarda gittikçe büyüyen o “şüphe”leri dillendirelim:
BBP eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatını kaybettiği helikopter kazasıyla ilgili oluşturulan TBMM Araştırma Komisyonu’nun son toplantısında, pek çok uçak kazasında bilirkişilik yaptığı belirtilen, halen de özel bir havayolu şirketinde kaptan pilotluk yapan Fevzi Altunbulak şunları söylüyordu:
¥ “Elektronik kayıtlarına göre o uçak kaza öncesinde değişik noktalardan 89 kez arıza yapmış. Ancak bu arızalar uçuş defterine kaydedilmedi. Çünkü kaydedilmiş olsa o uçağın yeniden uçuşa çıkması mümkün değil. 89 arızaya rağmen pilottan uçuşa devam etmesi istendi.”
¥ Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun beyin cerrahı olan bacanağı Dr. Rafet Aslanoğlu kazadan önce helikopterde bulunanlara program sıkışıklığından dolayı paket yemek verildiğini ifade ederek, diyordu ki;
“Adli tıp raporunda, helikopterdeki herkeste ‘tam’a yakın akut koroner damar tıkanıklığı tespit edildi. Bu bir tesadüf olamaz. 30 yaşlarında olan İHA muhabiri İsmail Güneş’te ‘tam’a yakın akut koroner damar tıkanıklığı var. Muhsin Bey’de de var. Bu hiç normal bir durum değil. Bunun böyle olması mümkün değil. Yemekte ilaç olma ihtimali var. Bu ilaç zehir olabilir.”
¥ Muhsin Yazıcıoğlu’nun yakın arkadaşı BBP eski Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ da, Kayseri Valisi Mevlüt Bilici’yi kaza duyulur duyulmaz aradığını söyleyip; sözlerini şu şekilde sürdürmüştü:
“Kayseri Valisi Mevlüt Bilici, jandarma istihbarattan bir bilgi geldiğini, Muhsin Bey’in yaşadığını ancak bazı kırıkların olduğunu, bir ambulansla Kayseri’ye doğru hareket edildiğini bana aktardı. O gün verilen bilgiler çok önemli. Kayseri Valisi benim yakın arkadaşım. Vali Bey ile telefon konuşmamızda, ‘Bana gelen habere göre Yazıcıoğlu yaşıyormuş ancak yaralıymış. Ambulans hareket etmiş. Kayseri’ye geliyorlar. Bu bilgileri bana jandarma istihbarat verdi’ şeklinde konuşmuştu, sonra ifade değiştirdi. ‘Emniyetten geldi’ dedi. Bu durumun açığa kavuşturulması çok önemli. Vali Bey çıksın gerçekleri açıklasın.”
Malûm; kaza sonrası helikopter enkazına ELT cihazı olmadığı ya da çalışmadığı için am 48 saat sonra ulaşılabildiği iddia edilmişti. Ali Sabancı’ya ait helikopterde ELT cihazının olup olmadığı, varsa çalışıp çalışmadığı günlerce gündemi meşgul etmiş, “bir kısım medya”da konuyla ilgili hiçbir habere yer verilmemesi dikkat çekmişti.
TBMM Araştırma Komisyonu’na ELT cihazıyla ilgili sunulan ifadelerde, şöyle deniliyordu:
¥ “Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, helikopterde yeni nesil Artex ME406 P cihazı olduğunu bildirmişti...
Oysa, Telekomünikasyon Kurumu’nun belgesinde, helikopterde POITER 4000-10 marka ELT cihazının bulunduğu açıkça belirtiliyor.
1 Şubat 2009 tarihinden itibaren COMPAS-SARSAT uyduları 121,5 Mhz üzerinden sinyal gönderen eski ELT sinyallerinin tespit edilemeyeceğini, bunun yerine yeni nesil ELT cihazının verdiği 406 Mhz sinyallerin alınacağı uluslararası yönetmeliklerle belirtiliyor.
Bütün bu gerçekler ELT cihazının sonradan yerleştirilmiş olduğunu ve helikopterde eski model, uyduya sinyal gönderemeyen bir ELT cihazı bulunduğunu, yeni nesil ELT’nin ise kaza sonrası konulduğunu destekliyor.”
Yine malûm ki;
¥ BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu 17 Haziran günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, kazaya ilişkin 55 sayfalık rapor sunmuştu.
Topçu, kamuoyuna yansımayan bir bilgiyi Erdoğan’a aktararak “Düşen helikopteri üreten firma, kontrollerinde helikopterin yerinden kımıldatılmaması için 14 kırmızı bülten yayınlamış.
Kontrollerde pilot ismi aynı olmasına rağmen 8 farklı imza var. Aksaklıklar gizlenmiş, helikopter uçurulmuş” diyor, Erdoğan da buna karşılık, “Raporu incelettireceğim. Gereği neyse o yapılacak” cevabını veriyordu.
BELGELER KİMDEN, NİYE SAKLANIYOR?
Gelen her yeni bilgi, “kuşku”ları daha da kuvvetlendirecek nitelikteydi.
BBP Genel Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda kazayı araştıran heyetin başkanı olan Ahmet Şanverdi, hazırladıkları “rapor”da, kuşkularını şöyle dile getiriyorlardı:
¥ “Yayınlanan ön raporlarda kesin hükme varmak için laboratuvar sonuçları ve helikopterde bulunan bazı aletlerin test edilmesinden sonra bir sonuca varılabileceğini açıkça beyan etmektedir.
Başta Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, Devlet Hava Meydanları, Kaza Kırım Ekibi ısrarlı müracaatlarımıza rağmen olayın aydınlanmasını sağlayacak belgeleri tarafımıza vermemişlerdir. Bize vermedikleri belgeleri TBMM Komisyonu’na da vermemişlerdir. Mesela olayın aydınlatılmasında hayati öneme haiz Helikopter Bakım Defterleri ile helikopterin teknik dosyası ne tarafımıza, ne de Meclis Komisyonu’na verilmemiştir.”
Alın size sorunun hası:
“Bu bilgiler niye verilmiyor... Birileri milletten bir şey mi gizliyor, yoksa birileri korunmaya mı çalışılıyor?!?”
Görüyorsunuz ya;
Olayın içine girdikçe, “içinden çıkılmaz” noktalara gidiliyor!..
HİÇ BİR CİNAYET MÜKEMMEL DEĞİLDİR!
Hani, diyorum ki;
Kafalar özellikle mi bulandırılmak isteniyor?.. Öyle ya; ortada ne kadar “soru” varsa, o kadar “şüphe” oluşur!..
“Şüphe”lerin çok olduğu yerde ise, “gerçek”ler güme gider!..
Açık ve net söyleyeyim;
Bu “kaza”(!) eğer bir “derin devlet cinayeti” değilse, er veya geç çözülür ve sorumluların yakalarına yapışılır!..
Ama “derin devlet cinayeti” ise, korkarım ki, “yeni bir Eşref Bitlis vak’ası” ile karşı karşıya kalırız!..
“Faili meçhul” bir vak’a!.
Daha doğrusu “faili malûm” bir vak’a!..
Ama ne o “kaza”(!)yı araştıran var, ne de birilerinin yakasına yapışan!..
Hayır... Merhum Yazıcıoğlu ve beraberindeki 5 kişinin de aynı “esrarengizlik okyanusu”nda kaybolmalarını istemiyorum!..
Çünkü, çok iyi biliyorum ki;
“Hiçbir cinayet mükemmel değildir!”
En mükemmel cinayetler bile, küçük bir ipucu ile çözülebilir!.. Onun için, “helikopter kazası” da çözülmelidir!.. Çünkü hiç kimse, bunun bir “kaza” olduğuna inanmıyor!..
O halde, “cinayet” ihtimali öne alınmalı ve “ipuçları” buna göre değerlendirilmelidir!..
Sözün özü, bu dosya kapatılmamalıdır!..
***
Hani darbelere karşıydınız?
Hani, CHP kurmaylarının; “Geçici 15. maddeyi kaldıralım, darbecileri yargılayalım” dediği gün, bu teklifin “zamanlama”sına dikkat çekip, teklifin “dostlar alışverişte görsün” kabilinden bir teklif olduğunu söylemiştim ya, maalesef yine haklı çıktım...
Şu hâle bakın... “Cuntacıların sivil mahkemelerde yargılanması”nın önünü açan yasa Meclis’ten geçince; CHP’liler hop oturup hop kalkmaya başladı...
Neymiş?.. Aldatılmışlar!.. Neymiş?.. Oyuna getirilmişler!.
Aslında var ya; “Oylama yapılırken resmen uyuyorduk, ne yaptıklarının farkına varamadık” demiyorlar da, “Aldatıldık” diyorlar!.. Oysa ortada “aldatma” filan yok... Tam aksine “mutabakat” var... Ama, işin ucunun “darbecilerin sivil mahkemede yargılanması”na vardığını görünce, başladılar kıvranmaya!..
İyi, hoş da, benim anlayamadığım şu:
Arkadaş, “Darbecileri yargılayalım” diyen siz değil miydiniz?..
Alın size yasa!.. “Darbecileri yargılayacak” bir yasa!..
O halde, bu gürültü niye?.. Demek ki siz, “samimi” değilsiniz...
Demek ki; “sözde demokrat, özde darbeci” idiniz!..
Demek ki; “takiyye” yapıyordunuz!..
İşte “şapka”nız düştü, yine “kel”iniz göründü!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi