Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Aydın Doğan, Hükümet'le niye papaz oldu?

Aydın Doğan, Hükümet'le niye papaz oldu?

Ben, "kavga"dan çok, "kavganın sebebi"ni merak ederim... "Fikrî, ideolojik kavgalar"a saygı duyarım... Ancak, kavga; "çıkar" ve "rant" kaynaklı ise, ona hiç saygı duymam... çünkü, bu tür kavgalarda "gerçek amaç" hiçbir zaman ortaya çıkmaz!.. Kavganın sebebi "doğrudan söylenmediği" ve "açıkça" ifade edilmediği için, kavgayı izleyenler bambaşka düşüncelere kapılırlar!.. Evet, "ranta dayalı kavga"larda "asıl niyet" açıkça ifade edilmez... Tam aksine, ya üzerine "laiklik" sosu dökülür, ya "anayasa" kılıfı geçirilir, ya da "rejim kaygısı" öne çıkarılır!.. Kavganın adı, ya "mahalle baskısı"dır, ya da "Malezya modeli"dir!.. "Bahane" de; kâh "türban"dır, kâh "namaz molası"dır, kâh "alevilik-sünnilik"tir!..
Oysa, "kavga"nın temelinde bunlar değil, "rant" vardır!.. Fakat, kamuoyu bunu bilmez!..
“İKTİDARLA ER-GEç PAPAZ OLACAĞIZ!”
Şimdi sizlere Emin çölaşan'ın son kitabından bir bölüm aktarmak istiyorum.
çölaşan, Aydın Doğan ve Ertuğrul özkök'le aralarında geçen bir konuşmayı şöyle aktarıyor:
"Tamam, bu İ.Melih yazılarını bırak. Adam seni patrona şikâyet edip duruyor. Hükümeti az yaz. Yazdıkça inandırıcılığını kaybediyorsun. Az eleştir. Beyler hiç merak etmeyin, biz bu iktidarla er veya geç papaz olacağız."
"Ne zaman olacağız? Olacaksak şimdi olalım!"
"Şimdi erken. Zamanı gelecek! Biz onlara dünyayı dar edeceğiz. Kimse merak etmesin."
(...)
"Aydın Bey ben düşündüm, şimdi seçim öncesinde sizi sıkıntıya sokmak istemem. Ben bir süre izin yapayım, siz de hiç değilse seçime kadar rahatlayın. Hükümet üzerinize gelmesin."
"Olmaz, çok dedikodu çıkar. Otur oturduğun yerde."
Bu "diyalog"da, benim en çok dikkatimi çeken söz, Ertuğrul özkök'ün, "Bu iktidarla er geç papaz olacağız!.. Zamanı gelecek, biz onlara dünyayı dar edeceğiz!" şeklindeki sözleri olmuştu!..
Şimdi, düşünüyorum da;
"O zaman" geldi mi acaba?..
Yani, "Papaz olma" dönemi başladı mı?..
İktidara, "dünyayı dar etme" konusunda düğmeye bastılar mı?..
öyle ya; manşetlerin her biri, "savaş meydanına düşen bombalar" gibi!..
"411 el, kaosa kalktı!.. çoğunluk zorbalığı!"
KAOS, AYDIN DOĞAN’IN KAFASINDA MI?
Bütün bunlar, "papaz olma dönemi"nin başladığını ortaya koyan başlıklar!
İyi, hoş da; "kavga"nın asıl sebebi ne?..
Benim bildiğim Ertuğrul "sırf başörtüsü yüzünden" kavga çıkarmaz!.. Hele de, "örtünün üniversitelerde serbest bırakılması"nı daha önce kendisi de savunmuşsa!..
O halde, bu kavganın altında "bambaşka sebepler" var!.. Yani, "iktidarla papaz olmaları"nın sebebi, asla ve kat'a "örtü" değil!..
Bu kavganın altında, "örtülü sebepler" var!..
"örtülü" yani "açıklanamayan" sebepler!..
Merak ediyorum;
Aydın Doğan'ın kulağına "bir şey üfleyenler" mi var?.. Ya da, kulağına "kar suyu" mu kaçtı?.. "Kaos" toplumda değil de, "patronun kafasında" mı?
Biliyorsunuz... "Şevket Kazan'ın sözleri" üzerinden "Vakit'e karşı başlattığı kampanya"nın sebebini anlayamadığımı daha önce yazmıştım.
Şimdi, "iktidara karşı yürüttüğü kampanya"nın sebebini de anlayabilmiş değilim.
Kavganın sebebi, "işgalden mahkûm" olması olabilir mi?..
Hani, dünkü Vakit'te yazmıştık:
"Aydın Doğan'a ait POAŞ'ın Beykoz çubuklu'da vatandaşa açık olması gereken sahili kapattığı gerekçesiyle mahkum olduğu ortaya çıktı. Milli Emlak Müdürlüğü, çubuklu Dolum Tesisleri'nin kıyı işgalinde bulunduğu gerekçesiyle POAŞ'ın 30 milyar 272 milyon Türk Lirası ecrimisil (işgal parası) ödemesine karar verdi. 55 dönüm üzerine kurulu tesisler, Beykoz'da yaşayan 200 bin kişiyi 'tehdit' altında bırakıyor."
DüN TU KAKA, BUGüN ŞAKŞUKA!
Ama, hayır, "kavga"nın sebebi bu olamaz... çünkü efendim; "30 milyar lira" gibi bir para, Aydın Doğan için "çerez parası"dır!.. Bu kadarcık para, meselâ Güneri Cıvaoğlu'nun Avrupa'dan getirttiği "diyet dondurma" ihtiyacını bile karşılamaz...
Kaldı ki; "dolum tesisleri" üzerinden kavga yürütürlerse; o zaman Vakit girer devreye ve soruverir:
"İşgalcinin şikâyete hakkı olabilir mi?"
Biliyorsunuz, şu anda POAŞ'ın bulunduğu o arazinin bir kısmı, "İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin arazisi"dir!..
Evet; ABD'nin Irak'ı işgal ettiği gibi, Aydın Doğan da o araziyi işgal etmiştir!..
Biz, bunu daha önce de yazmıştık.
Demiştik ki;
"Beykoz çubuklu’da bulunan Petrol Ofisi’ne ait dolum tesislerinin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin arazisi üzerinde işgalci olduğu ortaya çıktı.
Petrol Ofisi'nin, Büyükşehir Belediyesi’nin 26 dönümlük arazisinde beş kuruş para ödemeden faaliyet gösterdiği öğrenildi. Beykoz çubuklu’da bulunan Petrol Ofisi çubuklu Dolum Tesisleri, 55 dönümlük bir arazi üzerine kurulu. Arazinin denize kıyı olan 26 bin 214 metrekarelik bölümü İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait. Trilyonluk araziyi kullanan Petrol Ofisi yönetimi, belediyeye hiçbir kira bedeli ödemiyor. Belediye, arazide kira ödemeden oturan Petrol Ofisi’nden 2001 yılında işgal karşılığı olarak ecrimisil istedi. Bu parayı alamayınca da alacağını tahsil etmek üzere dâvâ açtı..."
Evet, bundan 3 yıl önce bu haberi vermiş ve "işgal"e dikkat çekmiştik.
Ve sonunda "dâvâ" sonuçlandı... Biraz önce de dediğim gibi, verilen ceza sadece "30 milyar lira" ile sınırlı kaldı.
Hayır, Aydın Doğan gibi bir adam, "bu kadarcık ceza"dan dolayı "kavga" yapmaz!..
üstelik, Belediye'nin eline "koz" veren "kendi gazeteleri" ise!..
Bilmem hatırlar mısınız;
Aydın Doğan’ın sahibi olduğu Hürriyet, özellikle 1999 yılında sözkonusu tesislerin Boğaz’da patlamaya hazır bomba olduğu yönünde birçok haber yapmıştı...
Gazete’nin 3 Aralık 1999 tarihli nüshasında yeralan, “çubuklu’da Petrol Ofisi tehlikesi” başlıklı haberde bilim adamlarının çubuklu’daki Petrol Ofisi Dolum Tesisleri’nin de muhtemel bir depremde tehlike oluşturacağına dikkat çektikleri belirtiliyordu.
Aynı haberde dolum tesislerinin Beykozlular’ı korkuttuğuna işaret edilerek Boğaz için önemli bir tehdit oluşturduğu kaydediliyordu.
Gazetenin 6 Aralık 1999 tarihli sayısında ise tesislerle ile ilgili “çubuklu’da dolum tesisi istemiyoruz” başlıklı bir haber yayınlanmıştı...
Petrol Ofisi, Temmuz 2000’de özelleştirilerek 1.26 milyar dolara İş Bankası-Doğan Holding ortaklığı olan İş-Doğan şirketine satılmıştı...
Benzeri yayınlara sık sık yer veren gazetenin haberleri Aydın Doğan’ın POAŞ’ı satın alması ile durmuştu.
Evet, evet;
1999 yıllarında "çubuklu da tehlikede!.. çubuklu'da akaryakıt tesisi istemiyoruz!.. Batımızda bomba var!.." başlıkları atan Hürriyet, aynı tesisler Aydın Doğan tarafından satın alınınca "dut yemiş bülbül"e dönmüştü!..
Hürriyet, artık "Boğaz'daki bomba"yı görmüyordu...
çünkü, "POAŞ, patronun eline geçmiş"ti!..
Düne kadar "tehlike" olan tesisler, artık "tehlike" değildi... çünkü, orası artık Aydın Doğan'ındı!!!... Dün, o tesisler "tu kaka"ydı, bugün ise "şakşuka!"
AYDIN DOĞAN’IN ASIL KORKUSU NE?
Dedim ya; Aydın Doğan gibi bir adam, "çubuklu'daki dolum tesisleri"ne kesilen "ceza" üzerinden kavga yapmazdı!..
Ya-pa-maz-dı!..
Hem "miktar çok düşük" olduğu için yapmaz, hem de "işgalci" olduğu için!..
İyi ama, niye sürdürüyor bu kavgayı?..
"Sıkıntısı" ne?.. "Korkusu" ne?..
Acaba; "vergi kaçakçılığı" yaptığı ve "belediye arazisini işgal" ettiği için POAŞ'a kesilen cezaları, bir "işaret fişeği" olarak mı görüyor?.. "Bunun devamı gelir" diye mi korkuyor?..
Ama, niye korksun ki?..
Ne yani; "yasadışı bir iş" mi yapıyor ki, Hükümet'ten çekinsin veya korksun?.. Hükümet'ten, ancak, "yasadışı işler çeviren" insanlar korkar ve yasadışı işleri örtbas etmek için de "tehdit"lere, "şantaj"lara başvururlar!..
Ama, ben Aydın Doğan'ın "yasadışı işler çevirdiğini" zannetmiyorum!..
Tamam, "vergi kaçakçılığı"ndan ve "Belediye arazisini işgal"den dolayı ödediği "ceza"lar, yaptığı işlerin "yasal olmadığını" gösterir ama, bunlar "ceza"larla telafi edilen "suç"lardır!..
Dolayısıyla bu suçlardan dolayı "Hükümet'le papaz olmaya" değmez!..
Sebep, "daha derin" olmalı!..
Daha derin ve daha büyük!..
TAYYİP BEY’İN DüNKü KONUŞMASI
Kavganın kökü "daha derinlerde" olmalı ki; Başbakan sayın Tayyip Erdoğan, dün Meclis'teki grup konuşmasında bu "yaygara"ları hedef aldı ve dedi ki;
"TBMM'de hak ve özgürlükler konusunda bir adım atıldı diye, CHP'nin ve onlarla birlikte hareket eden medya grubunun nasıl bir yaygara kopardığını hep birlikte gördük!.. Sadece bazı siyasetçiler değil, bazı medya grupları da eski alışkanlıklarından kurtulamadı!..
CHP yanlısı bu grubun gazeteleri; ne yazık ki bir kez daha Türkiye'yi bölünmüş, ikiye ayrılmış gibi göstermenin gayreti içindeler. Dünyaya, 'İki Türkiye' fotoğrafı vererek, sanal kutuplaşmalar üreterek, gerilimi artırarak bir netice alacaklarını zannediyorlar.
Sonra kendi yaygaralarının yansımalarını delil gösterip, 'Bakın, dünya medyası da bizim gibi düşünüyor' diye manşet atıyorlar. Güya, Türkiye'de bir kaos, belirsizlik havası ortaya çıkmış, kimse ne yapacağını, ne olacağını bilemiyormuş!..
Kimseyi yanıltmayın, dünya medyasından işinize geldiği gibi cımbızlayarak, seçerek verdiğiniz örnekler, sizin sesinizin yansımasıdır. O örnekler dünya medyasının çektiği Türkiye fotoğrafına ait değildir, sadece sizin çarpıtarak yansıttığınız fotoğrafa aittir.”
Tayyip Bey'in de işaret ettiği gibi; medya "asıl düşüncesini" ifade etmiyor!..
Kâh "kaos"la korkutuyor, kâh "Batı" ile vurmaya çalışıyor!..
Ama, "asıl dert" başka!..
Ve ben; "ideolojik kılıf" geçirilen bu kavganın, aslında "çıkar amaçlı" olduğunu düşünüyorum... Evet, "rant amaçlı" bir kavga!.. Ama, "POAŞ'la sınırlı" değil!..
Daha büyük, daha derin!.
Ahh, onu bir bilebilsem!!!..
Bunu bilsem, kimin, kime "dünyayı dar edeceğini" de söyleyeceğim ama, bilmiyorum!..
Bu yüzden de merakla izliyorum kavgayı!..
-------------
Sinsi oyun... Kirli tezgâh!
Bazı rektörlerin “akıl hocası” kimdir, bilmiyorum...
Aklı Erdoğan Teziç’ten mi alıyorlar, yoksa Sabih Kanadoğlu’ndan mı?..
“Anayasa değişikliği yetmez” deyip, ekliyorlar:
“üniversitede başörtüsü yasağının sona ermesi için, Ek 17. maddenin de değişmesi gerekir!”
Yani, “Ek 17. madde” değişecek, beyler de yasağı kaldıracak!..
İnsanlar umutlanıyor tabii...
“Tamam” diyor, “Bu iş halloluyor!”
Ama, kazın ayağı hiç de öyle değil... “Ek 17’nin değişmesi”ni isteyenler, “kapalı kapılar” arkasında diyorlar ki;
“Ek 17’nin değişmesi için bastıralım!..
Eğer tuzağa düşerler de, bu maddeyi değiştirirlerse, nasıl olsa Anayasa Mahkemesi iptal eder!.. O zaman da yasak devam etmiş olur!”
Görüyorsunuz değil mi; “insan hak ve özgürlükleri” konusunda böylesine “iğrenç hesaplar” yapıyorlar!..
Ve ben bunları iğrenerek izliyorum!


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi