Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

İnsanın değeri

İnsanın değeri

İnanamıyorum: Sigaranın kapalı mekanlarda yasaklanması karşısında bazı tiryakiler ne kadar da rahat hesap soruyor:
“Sigara içme özgürlüğümüz ne olacak?”
“Topluma zarar verme özgürlüğü” diye bir özgürlüğün olamayacağını bile öğretememişiz insanımıza...
Aslolan temizliktir; bu yüzden “kirletme özgürlüğü” diye bir kavram olamaz! Mesela çöpünüzü çöp konteyneri yerine sokağa boşaltamazsınız.
Bu yüzden kapalı mekanda sigara içme özgürlüğü olamaz!

İnsana verilen değer, bir ülkenin gelişmişlik göstergesidir. İnsan insana ve devlet insana ne kadar değer veriyorsa ülke o kadar gelişmiş demektir. Bu anlamda “gelişmişlik” çizgisinin epey altında olduğumuzu söyleyebiliriz. Çünkü ne kendimize değer veriyoruz ne birbirimize!..
Bu yüzden mi bilmiyorum, devlet de bize değer vermiyor!
Bu durum zaman zaman Ergenekon örgütlenmesi, fail-i meçhul, hatta trafik kazası olarak gündeme giriyor! Sonuçta insanımız ya patır patır ölüyor ya da öldürülüyor!

İnsanın değeri en açık biçimde Kur’an’da vurgulanıyor: “Lakad halaknel insane fi ahseni takvim...” Yani “And olsun ki, Biz insanı en güzel (özel) şekilde yarattık...”
Görüldüğü üzere, insan, Kur’an’da, bütün güzelliklerden süzülmüş bir güzellik ve mükemmellik abidesi olarak takdim edilmektedir.
Bu yüzdendir ki, insan, hem Allah tarafından muhatap alınmış, hem de iman ve ubudiyet şartına bağlı olarak cennetle müjdelenmiştir.
Allah’ın ihsan ettiği nimetlerin en yücesidir bu, bir büyük mazhariyettir.
Gelgelelim Batı felsefesine takılıp köşe dönmek için her şeyi mubah sayan materyalist anlayış, insanı bu makamından almış, yerin dibine batırmıştır: Bir başka deyişle, alay-ı illiyinden, esfeli safiline indirmiştir. Tabiatıyla da insana değer anlayışı, insanı çıkar hesabına kurban etme anlayışına dönüşmüştür. Yeter ki iyi para gelsin: İnsana ne olursa olsun, kimin umurunda?
Buyurun işte: Bir tarafta trafik kazaları, bir tarafta eğitim faciası, bir tarafta kanserojen katkı maddeleriyle zehre dönüştürülmüş gıda maddeleri, çevre kirliliği, çöplükler, hormonlu et, bozuk aşılar, sorumsuzluk örneği hastahaneler, sırtta taşınan hastalar ve daha bir dizi olumsuzluk...
Bu ülkede insan hayatından daha ucuz bir şey yok! Çünkü insana saygımız yok!

Hem Müslümanız, hem sorumsuz... Hem Müslümanız, hem uyumsuz!.. Hem Müslümanız, hem bilgisiz!.. Hem Müslümanız, hem ilgisiz!.
Oysa bunlar aynı bedende bir arada yaşayamazlar! Biri diğerini kovar...
Bilin bakalım hangisi hangisini kovdu?

İnsan hem dinimize göre en değerli varlıktır, hem de kültürümüze göre...
Kültürümüz “her şey insan için” anlayışını yardım müesseseleri, vakıf kurumları, aşhaneler, sebiller, imaretler aracılığıyla vatanın en ücra köşelerine kadar götürmüş, hatta sevgi ve şefkati hayvanlarla bitkilere kadar yaymıştır.
Ecdadımız, göç sırasında yaralanabilecek, hastalanabilecek kuşların kışı geçirebilecekleri kuş evleri yapmış, varlıklı Müslümanlar, kurak günlerde sokaktaki ağaçların sulanması için adamlar tutmuşlar, hatta sahipsiz sokak köpeklerinin karnını doyurmak için her akşam kasaplardan toplanan artık etleri, sokak köpeklerine dağıttırmışlar...
Ama artık “Homo-economicus”, yani ekonomik insan modeli modası var. Sistem bize hayatın mücadeleden ibaret olduğunu, mücadeleyi kazanmamız için, kendimizden güçsüzleri ezmemiz gerektiğini telkin ediyor.
Sonuçta para kazanma, kısa yoldan köşeleri dönme ihtirası, bütün insani kuralları ezip geçiyor...
Tam da bu noktadan yolsuzluklar, olumsuzluklar, sorumsuzluklar, hatta Ergenekonlar fışkırmaya başlıyor! Kısa dünya hayatını biraz daha “zengin yaşam”ak uğruna bir birimizi kırıp geçiriyoruz.
“Dünyacılık” üniversiteli gençlerimize de bulaştı. Yapılan bir araştırmaya göre, üniversitede okuyan gençlerimizin yüzde doksana yakını kısa yoldan zengin olmayı “gaye” edinmiş...
Salt bunun için okuduklarını belirtiyorlar. Olacağı buydu: Gençlere ebedi hedefler gösteremez, yüce gayeler veremezseniz, elbette onları gayesizlikte heba edersiniz...
Onlar da, zamanı gelince, köşe dönme uğruna kendi insanlarını harcamaya başlarlar. Oysa manevi aküleri boşalmış toplumların maddeten kalkınması mümkün değildir.
Toparlayacak olursam, “az emek harcayarak fazla kazanma” hırsı toplumumuzu bozdu. Toplum bozulunca çevre de, sağlık hizmetleri de, trafik de bozuldu. Artık insanlara şefkat hissi değil, ihtirasları hükmediyor. Ve herşey ihtirasla zehirleniyor.
Gıda maddesi üreticisinden sağlık personeline, fırıncısından, şoföründen mühendisine, avukatından savcısına, hakimine, doktoruna, medyasından iş adamına, siyasetçisinden bürokratına kadar herkes, her şeye ihtirasını katıyor. Sonuçta yolsuzluk, rüşvet, sorumsuzluk ve her türlü uygunsuzluk, saygısızlık marifet haline geliyor.

Peki ne yapalım?.. Yine hayatın sunduğu eğlencelerde ve yapaylıklarda hayatımızı tüketmek yerine, hayatı insanlık ekseninde ebedileştirmeye kilitlenelim.
Unutmayalım ki, ancak hayatlarını ebedileştirebilenler âbideleşirler!
Tüm hayat bu örneklerle doludur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi