Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Çanakkale kadar şehidi var Erzurum’un

Çanakkale kadar şehidi var Erzurum’un

Erzurum’un şehitler diyarı olduğunu herkes bilir ama şehit sayısının Çanakkale’den çok olması konusunda iddialı değilim. Yalnız anlatılanlara ve yazılı kaynaklara bakıldığında hakikaten çok gibi gözüküyor.
Gaziantepli olmasına rağmen, Erzurum’u tanıma, sevme ve bağlılık konusunda kimsenin boy ölçüşemeyeceği Ali Keskin hoca diyor ki; “Ben Erzurum’da dolaşırken abdestsiz yürümeye sıkılıyorum. Her bastığımız yerde bir şehit olması muhtemeldir.”
Bu sözü duyduğunuzda insanın inanası gelmiyor ama şehri ve civarını gezdiğinizde görüyorsunuz ki, neredeyse her metrekarede bir şehit yatıyor. Erzurum’da başlayan ve Kars’a kadar devam eden kimi yerde görünen, kimi yerde kaybolmuş “Tabyaların” sağı solu, önü arkası hep şehit kabirleriyle dolu.
“Şehidi ve gazisi bol olan beldelerin âlimi de çok olur” derler. Böyle derler ama “Çanakkale’de gayri resmi rakamlara göre 500 bin civarında şehidimiz var, fakat bilinen âlimlerin, velilerin, kanaat önderlerinin sayısı niye az?”
Evet, böyle söylenebilir. Yalnız Çanakkale’de şehit olanların kimliklerine bakarsanız; İslam’ın izzetini, Müslümanların vatanını, malını, mülkünü, şerefini, namusunu, haysiyetini korumak ve kollamak için; âlimi, velisi, sahabesi çok olan Anadolu toprakları ve diğer İslam diyarlarından gelenlerin şehit oldukları görülür.
Tabii bunları yazarken, günümüz Erzurum’unda da öyle her şey güllük gülistanlık değil. Eksiklikler var, aksaklıklar var, iyiliklerin yanında kötülükler de var. İlgisizlik, vefasızlık, nemelazımcılık gibi; tarihe, kültüre yakışmayan olumsuzluklar da var. Onlara da sıra gelecek, fakat bugün yine iyilik vadilerinde, güzellik kervanında dolaşalım.
Erzurum’a varıp da Kırkıncı Hocaefendi’yi ziyaret etmemek olmazdı. Bir öğle üzeri gidip elini öptük ve duasını aldık. Allah uzun ve sağlıklı ömür versin, Kırkıncı Hocaefendi ilerleyen yaşına rağmen zıpkın gibi. Nur’un bütün güzelliği hal dilinde kendini gösteriyor.
Erzurum’un manevi mimarlarından biri de Abdurrahman Gazi Hazretleri’dir. Onun da türbesine varıp ziyaret ettikten sonra Alvarlı Efe Hazretleri ve Fethullah Gülen Hocaefendi’nin köyleri ile yine şehidi bol eski adıyla Hasankale, yeni adıyla Pasinler civarını gezdik.
Alvarlı Efe Hazretleri ile Fethullah Gülen hocaefendinin köyleri, küçük bir ovaya kurulmuş medrese gibi. Her iki köyden de İslam’a hadim insanlar çıkmış. Yağmurlu bir ikindi üzeri, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin köyünün sokaklarında yürüyüp, tanıyanlarından çocukluk anılarını dinledik.
Bizler öğrenim çağına gelmiş çocuklarımızın gideceği okulun ve servisinin kalitesini seçerken, Fethullah Gülen Hocaefendi o yaşlarda, Kur’an ilmi öğrenmek için aylarca kar kış, yaz bahar demeden, 7 km’lik köy yolunu her türlü tehlikeye karşı yürüyerek gidip gelmiş ve o yaşlardan itibaren rıza-i ilahi için gece gündüz çalışmaya başlamış.
Kendisini dini İslam’a adamış, her hizmetini insanlığın kurtuluşu için yapan kanaat önderlerinin, topluluklar üzerindeki etkisi herkese göre değişebilir. O küçücük ovada yeşeren bu kahramanların insanlığa nasıl tesir ettiğini araştırdığımda gördüm ki, “her hareketlerinde ve her sözlerinde, İslam’a hizmet etmeyi ve Allah rızasını kazanmayı” istemişler.
Onlar ki, bütün canlılara; saygıyla, sevgiyle, muhabbetle, güvenle, adaletle ve bunların hepsinin üzerinde bağlılıkla yaklaşabilen, davranabilen, iletişim kurabilen, bu dünyadan maddi hiçbir beklentisi olmayan, bütün beklentisini Allah’tan isteyen insanlar olmuş. İşte o beldede yetişen nice ehli ilim ve ehli Kur’an insanlar da böyle yetişmişler.
Mesela çok şaşırdığım ve hayret ettiğim iki örneği Alvarlı Efe Hazretleri’nden aktarmak isterim. Erzurum’dan Hasankale’ye doğru giderken, “Paşa Pınarı” denilen mevkide Nenehatun Şehitliği var. Alvarlı Efe Hazretleri bu bölgeden atıyla geçerken, şehitliğe yakın bir noktada atından iner, o kısmı yürüyerek geçermiş. “Şehitlerin yanından at üstünde geçmek onlara saygısızlıktır” der ve yanındakilere de böyle tavsiye edermiş.
Yine bir seferinde kendisinden çok yaşlı bir hocasını ziyaret etmek ister ama yürüyerek gitmeye takati olmadığı için şöyle bir özür haberi gönderir: “Efendim size gelmeyi çok arzu ediyorum, fakat yürüyecek halim yok, at sırtında da size gelmekten hicap duyuyor, duanızı bekliyorum.” İnsanlık adına sözün bittiği yer burası olsa gerek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi