Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

3. iddianame tamam dördüncüsü yolda mı?

3. iddianame tamam dördüncüsü yolda mı?

Harname, biliyorsunuz Şeyhi’nin hicvidir.
İddianame değil tabii...
Çalışmaktan bitkin düşmüş bir eşeğin mizahi hikayesidir. Orada geçen dörtlükte günümüzün ayrıcalıklarına yönelik göndermeler var.
“Ki biriz bunlarla hilkatte elde, âyakta, şekl ü sûrette.
Bunların başlarına tâc neden / Bize bû fakr u ihtiyaç neden?”
Öyle ya, İstanbul özel yetkili savcılarının hazırlamış oldukları 3. iddianameye mühimmat deposu demek daha uygun düşerdi. İçeriğinde ne ararsan var...
Kısadan sayalım:
175 tabanca, 8 bin 20 mermi, 22 uzun namlulu silah, 46 bin 242 adet uzun namlulu silah mermisi, 250 eğitim fişeği, 424 el bombası, 14 el bombası fünyesi, bir saatli bomba, 53 dinamit lokumu, 43 lav, 7 lav mermisi, 6 bin 512 elektrikli kapsül, 34 uçaksavar mermisi, 11 havan mermisi, 84 top mermisi, 6 gaz bombası, 2 mayın, 28 sis bombası, 5 bubi tuzağı, 22 aydınlatma fişeği, 23 işaret fişeği, 12 roketatar, 43 metre infilaklı fitil, 2 metre saniyeli fitil...
“Tüfekle darbe olur muymuş” diyenlere soralım bakalım, bu silahlara ne derler? Kuş lastiği mi, av tüfeği mi, yoksa suikast silahları mı?
Harname’nin dediği gibi mi?
“Bunların başlarına taç neden/Bize bu fakru ihtiyaç neden?”
Akşama bir darbe, sabaha devletin tüm imkanları senin... Hastaneler, okullar, üniversiteler, yatlar, katlar... Öyle ya, bu silahlar memur maaşları ile temin edilecek gibi değildir. Hem kim bilir bunlar mühimmatın kaçta kaçıdır...
Şüphesiz tüfekle darbe olmaz da, roketatarla Başbakan’ın aracı sabit bir noktadan çok rahat vurulabilir. Ne bileyim, el bombalarını kiliseden çıkmakta olan Ermeni Patriği Mesrob Mutafyan’ın üzerine atıp suikast yapabilirsiniz.
Sonra da dilli düdük gibi ötersiniz:
“Mutafyan’ı İran yanlısı şeriatçılar bombaladı.”
Hani, Uğur Mumcu’yu da havaya uçuran bir bombaydı.
O zaman da Mumcu’yu İran yanlısı şeriatçılar bombalamışlardı!
Sayın Genelkurmay Başkanı “Bu bir kağıt parçası” demişti ya, işte o kağıt parçası şimdilerde 3. iddianame ile yargının kürsüsünde hesap veriyor.
Sıra diğer kağıt parçalarına da gelecek, ama ne zaman?
Muhalefet liderinin çıkışı ise, bambaşka.
O, hem Ergenekon’a avukatlık sıfatı ile sahip çıkıyor, hem de savcıları sivil darbe suçlaması ile bu kadar suikast mühimmatına dudak bükerek olayı askıya alıyor...
Ama özel yetkili savcıların nefesi bitmiyor. Umarım ki bir karanlık bölge de Sivas Madımak Oteli olmalıdır ki olaylar zincirleme oraya doğru gitmek üzeredir. Öyle ya, saatli bombalardan bir tanesinin “Tedhiş Planı” adı altında gündeme konulma imkânı bulunsaydı, “Birliktelik, Bir Cem Olacaksa Biz Orada Süpürgeci Olmaya Hazırız!..” diyen PSAKD Genel Başkanı Kazım Genç belki şu anda hayatta olmamış olacaktı.
İşte al sana bir Madımak olayı daha.
Kazım Genç’i herhalde aleviler öldürecek değildi, aynı hesaptan şeriatçıların üzerine yıktın mı, ülkede bir başka 28 Şubat gelirdi gündeme. Hem öylesine ki yeme de yanında yat!
12 Eylül öncesi hatırımda kalan birkaç olayın faillerini polis hep sol kesimden arardı. Çünkü caminin avlusuna patlayıcı maddeyi ancak onlar atabilirlerdi.
Tabii ki Mustafa Kemal’in büstünü şeriatçılardan başkaları kırmazdı!
Dördüncü, belki de beşinci iddianameler daha kim bilir hangi kapılara kilit vurunca şu PKK denilen örgütün, masum Anadolu insanı Kürt halkı ile uzaktan yakından bir alakası olmadığı iyot gibi açığa çıkacak.
25 yıldır bu amansız savaşta kaybedenleri bütün acıları ile gördük, şimdi de başlarında taç olanların kimler olduğunu millet olarak merak edip duruyoruz.
Ah ne kadar isterdim şu anda görevimin başında olmayı, bana da bir özel yetki verselerdi, ilk defa şu Madımak ile Başbağlar’dan işe başlardım...
Trabzon’daki İtalyan Papaz Andrea Santoro’nun 5 Şubat 2006 tarihinde öldürülmesinin yanı sıra, Danıştay saldırısı sonrasında hazır paket nutuklar çekenleri alırdım ele...
Muhteremlerin bir bildikleri olmasaydı, o şekilde ötmezlerdi.
Onlarla bağlantılı olarak sabah kahvaltılarını devletin giremediği dağlardaki terör çadırlarında yapanları da sorgulardım. PKK’nın çadırına devlet gidemez ama, Doğu Perinçek gider, Yalçın Küçük gider; o gider, bu gider.
Bundan ne anlaşılması gerekiyorsa onu yazardım dördüncü, beşinci iddianamelere.
Ve derdim ki iyi bakın bu harname değil, iddianamedir...
(*) Emekli Hakim

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nusret Çiçek Arşivi