Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Elitler, ne zaman uzlaşmaya yanaştı ki!

Elitler, ne zaman uzlaşmaya yanaştı ki!

Bir süredir, gazetelerde ve televizyonlarda; "liberal aydınlar" ile "Hükümet" arasına "karakedi"lerin girdiği ve bu aydınların "hükümet karşıtı" yazılar yazmaya başladığı iddia ediliyor... Aydınların, özellikle "başörtüsü" konusunda "Hükümet'ten desteklerini çektikleri" ve "başörtüsü ile ilgili düzenlemelerden vazgeçilmesi gerektiği"ni dillendirdikleri ileri sürülüyor... Böyle bir "kavga"nın başladığına delil olarak da; Milliyet'ten Hasan Cemal ve Star'dan Mehmet Altan'ın yazdığı yazılar gösteriliyor!.. İddialara göre, bu yazarlar, "301. Madde'nin kaldırılmasını!.. AB ile ilişkilere ağırlık verilmesini!.. Kürt meselesinin halledilmesini!.. Ekonominin rayına konulmasını!.." istiyorlar ve "ancak bunlar halledildikten sonra" başörtüsü konusuna eğilinmesini talep ediyorlar!..
Hasan Cemal'i de, Mehmet Altan'ı da yakından tanırım... Onların, "301. Madde" ve "AB ile ilişkiler" konusunda ne kadar "duyarlı" olduklarını biliyorum. Ama, yine biliyorum ki; onlar "insan hakları ve özgürlükler" konusunda, herhangi bir "öncelik sıralaması" dayatmayacak kadar da duyarlıdırlar!..
Yani, önce "301 ve AB" halledilsin de, veya "Kürt meselesi ve ekonomi"ye öncelik verilsin de, sonra "başörtüsü"ne sıra gelsin demezler!..
Bana öyle geliyor ki;
"Onların öyle dediğini" iddia edenler, "kendi arzularını" dile getiriyorlar!..
Yani, "ah keşke böyle olsa" arzusu içindeler!.
Ve bir de;
"Biz zaten destek vermiyoruz!.. Liberal aydınlar da desteğini çektiğine göre; başörtüsü konusunda hükümete destek yok" imajı vermeye çalışıyorlar!..

AK PARTİ’NİN ELİ MECBUR!
Peki, bu iddiaların gerçeklerle ilgisi var mı?..
Bana göre;
Hasan Cemal ve Mehmet Altan konusunda değil ama, "diğer aydınlar"(!) konusunda, böyle bir "destek çekiş"ten bahsedilebilir!..
Gerçekten de, onlar;
"Kendi kafalarındaki konulara öncelik verilmesini, başörtüsünün en sona bırakılmasını" ve hatta "hiç gündeme getirilmemesini" istiyor olabilirler!..
çünkü onların sırtında "yumurta küfesi" yok!..
Dolayısıyla, gönülleri arzu ettiği anda, içi boş "küfe"yi sırtlarından atabilirler!..
Ama Hükümet'in, özellikle de Tayyip Erdoğan'ın "söz"leri var, "sorumluluk"ları var, "yükümlülük"leri var!.. Sırtında "yumurta küfesi" de var ve bunu atmak gibi bir lüksü yok!..
Bir parti ki;
3 Kasım 2002 seçimlerinden bu yana "tek başına iktidarda"dır!.. Milletten, "tek başına, iş başına" diyerek oy istemiş, millet de onu "tek başına" iktidar yapmıştır!..
Ancak, işte bu iktidar; aradan geçen 5 yıla rağmen, "dayandığı taban"ın hiçbir talebine olumlu cevap verememiştir!..
Hayır, bu taban, "sadece yüzde 47'den ibaret" değildir!.. Bu taban, "yüzde 70-75'lere" kadar çıkmaktadır... Zira, "başörtüsüne serbestlik getirilmesini" isteyen insanların oranı yüzde 70-75 civarındadır!..
AK Parti iktidarı, bugüne kadar; işte bu "yüzde 70-75'in talepleri"ne cevap verememiştir!.. Evet, cevap verememiştir; zira böylesine bir "toplumsal mutabakat" sağladığı halde, bir türlü "kurumsal mutabakat"ı sağlayamamıştır!..
Sonunda, onu da sağladı işte... CHP ile sağlanamayan mutabakat, MHP ile sağlandı.
"Kızılca kıyamet" de buradan kopuyor işte!..
"Şimdi sırası mıydı?!?"
Dediğim gibi, "aydın"(!) denilenlerin sırtlarında "yumurta küfesi" yok... Ama, şunu unutuyorlar; önümüzde "mahalli seçimler" var ve AK Parti, "iktidar partisi" olarak bu seçimlerde başarı grafiğini daha da yükseltmek zorunda!..
Bu "başarı"yı da, ancak ve ancak "tabanın talepleri"ne cevap vererek sağlayabilir!..
Evet, "başörtüsü problemi"ni çözerek, "katsayı adaletsizliği"ne son vererek!..
Bu iki konuya "çözüm" bulunamazsa, AK Parti, milletten "hangi yüzle" oy isteyecektir?..
İşte bunu "aydın"(!)lar düşünemez!.
Ama Tayyip Erdoğan düşünmek zorunda!..

SEçKİNCİ ZüMRE HALKTAN KOPUK!
Zaten, düşünüyor olmalı ki, gazete ve televizyonlardaki "aydın"(!)larla ilgili iddialara, önceki günkü TBMM Grubu'nda cevap verdi...
Erdoğan, toplumun tamamını kucaklama idealiyle bir merkez partisi olarak kurulan AK Parti'nin kendi ufkunu ülkeye dayatarak değil, ülkenin ufkunu genişleterek Türkiye'ye hizmeti esas aldığını söyledi.
AK Parti'nin, sayısız ideolojik tartışma ile toplumun takatini tüketen, enerjisini toprağa gömen, toplumsal barışı zedeleyen siyaseti baştan reddettiğini ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:
“Bütün toplumla kucaklaşmamızın, Türkiye ile birlikte büyümemizin sırrı buradadır.
Ama birileri bunu anlamak istemiyor, o ayrı mesele... Anlamamakta direniyorlar. Biz de onları anlamakta hakikaten zorlanıyoruz.
Niye? Bu kadar geniş bir kucaklama anlayışını halkımız anlamış ve 80 vilayette AK Parti'ye ‘ben sana inanıyorum, güveniyorum’ demiş ve milletvekilini vermiş. Halkıyla bu denli kucaklaşmış olan bir AK Parti için bazı seçkinci zümrelerin barışık olamayışını biz anlamakta zorlanıyoruz. Herkesin de bizi kabullenme mecburiyeti yok... Kabullenmeyebilirler de... O da ayrı bir durum. Fakat biz onların bu tavrına yine saygı duymaya devam ediyoruz. Bu konuda da sabırla hareket ediyoruz ve buna da devam edeceğiz.”
Sayın Başbakan, sadece "seçkinci zümre"ye değil; "Başörtüsünün sırası mıydı?... önce ekonomik krize çözüm bulun" diyenlere de cevap verdi ve dedi ki;
“Halkımızın beklentilerini boşa çıkarmak için çok kampanyalar yürütüldü. Kriz tellallığı yaptılar. ‘Şu gün şu saatte kriz çıkacak’ dediler. ‘Ekonomi bu dalgalara dayanmaz’ dediler. Ama beklentileri boşa çıktı. Kararlılığımız artık ispata gerek duyulmayacak kadar ortadadır. Kimse bu ülkede spekülasyon gayretine girmesin. Bazı spekülatörler var. Eskiden borsadaydılar. Şimdi borsanın dışında da bazı spekülatörler var. Hâlâ halkı aldatmak için yanlış ekonomik veriler veriyorlar. Demokratikleşmeyle küresel sermaye Türkiye'ye yöneldi. Dış sermaye 21 milyar doları aştı. Kriz tellallarına ithaf ediyor, milletimize hayırlı olmasını diliyorum. 2007'de turizm geliri 18 milyar dolarla rekor kırdı. Enflasyon hedefini tutturmak için mali disiplinli çalışmayı sürdüreceğiz. Bazıları rakamları sevmez. Bazıları matematik hesaplarını sevmez. Ancak kimse ekonomimize karamsar bir tablo çizemez.”
Sanıyorum bu cevaplar "adres"lerine ulaşmış ve gereken yankıyı yapmıştır!.. Yani, sadece "mide"lerini ve "yaşam biçimleri"ni düşünen "seçkinci zümre" ile "aydın"(!) denilenler, cevaplarını almışlardır!..

AZGIN AZINLIĞIN ZORBALIĞI
Aslına bakarsanız, ben işin burasında değilim...
Yani; "aydınların, hükümetten desteklerini çektikleri veya çekecek olmaları"nın bence hiçbir kıymet-i harbiyesi yok!..
çünkü, "aydın" denilenlerin sayısını; toplasanız, çarpsanız, çıkarsanız veya bölseniz yani "dört işlem"in her bi şeyini yapsanız, yine de "yüzde 1" etmez!..
Ne yani, Tayyip Erdoğan; "başörtüsü zulmü"nün sona erdirilmesini isteyen "yüzde 70-75 çoğunluğun sesi"ne kulak vermeyecek de, "toplamları yüzde 1 bile etmeyen" aydın geçinen insana mı kulak kabartacak?..
Söyleyin Allah aşkına;
Böyle bir durum, "azınlığın zorbalığı" olmaz mı?..
Evet, "azınlığın, çoğunluğa zorbalığı!" olmaz mı?..
Kaldı ki, bu "aydın geçinen"lerin sağı-solu belli olmaz!.. "Namaz"la, "niyaz"la hiç ilgileri yoktur ama, tabiri caizse, "seyyar kıbleli"dirler!.. Kim "güçlü" ise, ona yönelirler, onun önünde "secde"ye kapanırlar!..
Evet, "halktan kopuk"turlar!..
Beş vakit "ezan"ın, "minarenin şerefesi"nden değil, "caminin balkonu"ndan okunduğunu zannederler!.. Hayır, zannetmezler, Orhan Pamuk gibi aydın(!)lar, bunu "roman"larında bile yazarlar!.
Bazı aydın(!)lar da; gazetelerinde "namaz" için "okundu" diye, "ezan" için "kılındı" diye başlık atar!..
Ne bilsin garibim!..
"Namazda gözü yok ki,
Ezanda kulağı olsun!"
Demek istediğim şu:
Bu ülkenin "aydın"(!)ları, bu ülkenin "seçkin"leri, böylesine "cahil"dir, böylesine kopuktur halktan!.. Halktan, halkın değerlerinden ve halkın inançlarından!..
Söyleyin hele; böyle bir aydın tiplemesinden, "başörtüsü özgürlüğünü desteklemesini" veya bu soruna çözüm bulmaya çalışan Hükümet'le uzlaşma içinde olmasını bekleyebilir misiniz?..
CIA RAPORUNDA SEçKİNCİLER!
İşin garibi; sadece "bugünün seçkinleri" değil, "dünün elitleri" de böyleydi!..
Bu böylelik, "CIA raporları"na bile yansımıştı.
önceki günkü Akşam gazetesinde yayınlanan "CIA'dan Türkiye analizi" başlıklı araştırmanın başlığı şöyleydi: "Elitlerle siyasiler arasında ciddi bir bölünme vardır."
Başlığın ayrıntısı da şöyle anlatılıyordu:
"1971 Muhtırası'ndan tam 2 yıl önce Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde, CIA'in raporları Türkiye'nin değişmeyen gerçeğini ortaya koyuyordu: Elitler ve siyasiler birbiriyle hiç uzlaşmadı Türkiye'de!"
Bu araştırmadan hareketle şimdi sizlere Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın 1969 yılı sonunda hazırladığı ve dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'e 23 Aralık günü teslim edilen "Türkiye'de Politik Durum" başlıklı rapordan örnekler vereceğim...
Raporu okudukça eminim, siz de benim gibi "Vay canına, aradan 38 yıl geçmiş ve hâlâ Türkiye'de bazı şeyler hiç değişmemiş" diyeceksiniz.
Buyurun buradan özetle okuyun:
"Türkiye'deki politik yaşamda, okumuş elit azınlıkla, geniş toplum kesimlerine dayanan politikacılar arasında hayati bir bölünme vardır.
Elitistler Türkiye'nin ihtiyacı olan aydınlanma ve ilerici liderliği ancak kendilerinin yapabilecek nitelikte olduklarını söylerken karşıtlarını popülizm ile tanımlarlar.
Elitler arasında ana muhalefet partisi olan CHP vardır. Bu partinin sol kanadında ufak Marksist TİP ve parçalanmış radikal sol gruplar bulunmaktadır."
Peki, toplumdaki 38 yıl önce yaşanan bu ayrışım hâlâ devam etmiyor mu?
Devam edelim okumaya:
"1965 seçimlerinde, 1960 darbesi ile devrilen Türk toplumunun aynı segmentlerinden AP, 5 yıl aradan sonra iktidara geldi. Bu askeri darbe geniş biçimde elitler tarafından desteklendi ve ülkedeki kötü ekonomik yönetim ve politik baskı yüzünden gerçekleşti. Devrilen DP ve yerine geçen AP, iktidara muhafazakâr köylüler ve tüccar sınıfı tarafından getirildi."
ONLAR İçİN öNEMLİ OLAN “KENDİLERİ”DİR!..
Lütfen dikkat; bunları söyleyen ben değilim; "CIA ajanları" söylüyor bunu!..
O "CIA ajanları" ki; Türkiye'de atılan her "adım"dan ve alınan her "nefes"ten haberdardır!.. "1980 darbesi"ni bile, "bizim oğlanlar başardı" diyerek “darbecilerden de önce” duyuran "Beyaz Saray"dır, "CIA ajanları"dır!..
İşte bu CIA ajanları diyor ki;
"1960 askeri darbesi, geniş biçimde elitler tarafından desteklendi!"
"Elit"ler, yani "seçkinci zümre" tarafından!..
Buna, "yaşam tarzları" aynı olan "aydın"(!)ları da ekleyin ve seyreyleyin tabloyu!..
Uzun lâfın kısası;
"Aydın" geçinenlerin ve "seçkinci"lerin ipiyle kuyuya inilmez!.. çünkü onlar; yeri gelir "özgürlük"ten dem vururlar, yeri gelir "cunta"lara çanak tutup, "darbeci"lere alkış yağdırırlar!..
Anlayacağınız, pek "omurgalı" değillerdir!..
Bu yüzden de, bunlara güven olmaz!..
çünkü bunlar için tek önemli olan "kendi fikirleri"dir, kendi "yaşam tarzları"dır!..
"öteki" dedikleri insanların, yani "dindar"ların talepleri, "en son iş"tir onlar için!..
Lâfın özü ve özeti şu:
"Elitler" ile "uzlaşma" sağlamaya çalışmak, "deveye hendek atlatmak"tan daha zordur!..
Evet, "boşa kürek sallamak" ve Tayyip Bey'in deyimiyle "enerjiyi toprağa gömmek"tir!..
Bunlarla uzlaşma olmaz!.. Uzlaşan, muzlaşır!..
-------
M.Ali Susam’ın açıklaması
"Aydın Bey Tekel ihalesinde... Açıl Susam açıl" başlıklı dünkü yazımda, sayın Mehmet Ali Susam'la ilgili "iddia"ları da aktarmıştım... Bunlar, Tahsin Güzel'in iddialarını haberleştiren Dinçer Gökçe'nin yazısıydı...
Bu iddialar üzerine, dün CHP İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Ali Susam aradı... "Sadece bilgi vermek istiyorum" dedi ve ekledi: "Ben, bu iddialardan, hem de mahkeme kararıyla aklandım."
İşin doğrusu; Tahsin Güzel'in iddiaları üzerine, sayın Susam mahkeme huzuruna çıkmış ve 23 Temmuz 2007 tarihli son duruşmada "beraat" etmiş!..
Bir şey daha söyledi Sayın M.Ali Susam: "Seçimlere girmeden önce, daha önceki işlerimle ilgili bütün bağlantılarımı kopardım... TüTSAB Başkanlığı'ndan da, diğer görevlerimden de istifa ettim... Aydın Doğan'la da, uzaktan-yakından ilgim yok!.. Şu anda, TüTSAB'ın başında Suat Yalkın bulunmaktadır!"
"Cevap hakkı"na saygımdan dolayı, Sayın M.Ali Susam'ın açıklamasını aynen aktardım...
Demek oluyor ki; internetteki her iddiayı ciddiye almamak gerekiyormuş!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi