Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Bu ülke “darbe”lerden niye kurtulamaz?

Bu ülke “darbe”lerden niye kurtulamaz?

Herhalde televizyonlarda seyretmiş, gazetelerde okumuş veya bizzat tanık olmuşsunuzdur... 11 Eylül günü, bütün Türkiye’de “12 Eylül darbesi”ni protesto eden mitingler, yürüyüşler ve basın açıklamaları yapıldı... Bütün etkinliklerde; “Darbeci zihniyetle hesaplaşmadan Ergenekon çeteleri bitmez” ve “okullarımızdan darbecilerin isimlerini sileceğiz” şeklinde pankartlar açıldı... Bazı pankartlarda ise; “27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat... Susurluk, Şemdinli, Ergenekon... Tüm darbeciler yargılansın” ifadeleri dikkat çekiyordu...
Eylemlerde, elbette konuşmalar da yapıldı.
Meselâ; Özgür-Der yöneticisi Rıdvan Kaya, yaptığı konuşmada; 12 Eylül’ün sadece bir grup subayın gerçekleştirdiği darbe olmadığını, 1920’li yıllara ve şeflik sistemine dönme özleminin göstergesi sayılması gerektiğini söyledi.
Kaya, “Darbeyle birlikte Kur’an kursları kapatıldı. Başörtüsü her yerde yasaklandı” diye konuştu.
Ankara’da 2 bin 500, İstanbul ve İzmir’de biner kişi darbeyi protesto için yürüdü.
12 Eylül darbesi protesto edildi, çünkü; 29 yıl öncesinin “11 Eylül”ünde ortalık “kan gölü”ydü...
“Ertesi gün” ise sütliman...
Yani, 12 Eylül 1980’de!..
Sıkıyönetim, aynı sıkıyönetim idi.
Güvenlik güçleri, aynı güvenlik güçleri.
Ne olmuştu da; 11 Eylül’de oluk oluk akan kan, 12 Eylül’de bıçakla kesilir gibi, birdenbire duruvermişti?..
Acaba neden?..
“Kan” 11 Eylül’de niye durdurulmadı?..
Ya da, neden durdurulmak istenmedi?
Aradan 29 yıl geçti... “Sorunun cevabı” hâlâ yok!..
11 EYLÜL’DE KAN, 12 EYLÜL’DE SÜTLİMAN!
STK’lar ve siyasiler 29 yıl sonra bugün işte bu soruyu tekrar sordular!..
Dediler ki; “11 Eylül’de ortalık kan gölü iken, ne değişti de 12 Eylül günü duruverdi?”
Asker aynı asker,
Sıkıyönetim aynı sıkıyönetim!..
Ve de yetki, aynı yetki!..
Cevap, çok ilginç:
“Şartların olgunlaşmasını bekledik!”
Kim söyledi bunu?..
“Cuntabaşı Kenan Evren!”
Demek ki; “daha çok kan akmasını” ve milletin “tek çare ordu” demesini bekliyorlarmış!..
Bekledikleri de oldu!..
“Şartlar olgunlaştı” ve darbeciler yönetime el koydu!.. “Amerikan medyası”nın; hem de “henüz tanklar yürümeye başlamadan” çok çok önce, geceyarısı haber verdiği gibi; “Bizim çocuklar, işi başarmıştı!”
11 ve 12 Eylül günü düzenlenen “protesto yürüyüşleri”nde, işte bu “dış güdümlü darbe”ye tepki vardı!..
Millet tepki gösteriyordu, çünkü;
Darbecileri ne “sivil mahkemeler” yargılayabiliyordu, ne de “askerî mahkemeler!”
Yargılamak şöyle dursun; “suç duyurusu”nda bulunan savcılar görevlerinden alınıyor, “avukatlık” yapmaları bile yasaklanıyordu!..
Sizin anlayacağınız;
“Rejimi koruma ve kollama” adına darbe yapanlar, birileri tarafından korunuyor ve kollanıyordu!..
ADIN KENAN’SA, BAŞKA SORU YOK!
“Bunun son örneği”ne geçmeden önce; “çarpıcı bir misal” aktarmak istiyorum.
Öyle bir misal ki, tam da; “Eller gider Mersin’e, TSK gider tersine” türünden!..
Biraz önce aktardım;
Bir grup sendikacı; Kadıköy’deki Kenan Evren Anadolu Lisesi’nin önünde eylem yapıp, “Okullarımızdan darbecilerin isimlerini sileceğiz” şeklinde pankart açarken, yani “12 Eylül’ün izlerini silmeye” çalışırken, bakın “TSK bünyesi”nde neler olmuş?..
Efendim, 12 Eylül 1980’de dünyaya gözlerini açanlar, bugün 29 yaşında... O dönemde doğanlardan 11 bin 276 çocuğa Kenan adı verilmiş!..
3 bin 790 çocuğa ise Evren isimleri verilmiş!..
Kenan Sar da onlardan birisi!..
Yani, o da bir “darbe günü çocuğu”dur!..
Evet, bugün “29 yaşında”dır!..
Ailesi, ona doğmadan önce Mustafa ismini vermeyi düşünüyormuş. Fakat köyün resmi görevli ebesi, “Adını Kenan koyalım, avantajını görür” diyerek babasını ikna etmiş.
Ebe, haklı çıkmış... Kenan Sar, zaman zaman bu durumun avantajlarını yaşamış... Askeri lise mülakatında, “12 Eylül 1980’de doğdum, adım Kenan” deyince başka soruyla karşılaşmamış.
Yani, “adın Kenan’sa geç!”
Ne “anasının başörtüsü”nü araştırmışlar, ne de babasının “sakal” veya “takke”sini!..
Evlerinde “haremlik-selâmlık” mı oturulur, “Kur’an-ı Kerim” okunup, “namaz” mı kılınır, hiç araştırmamışlar!..
Öyle ya; madem ki “12 Eylül’de” doğmuş, madem ki adı “Kenan”dır, başka soruya ne hacet!..
Demek ki, bu aile;
“Kökten ordusever”dir!..
Ama, “Kenan”ın adını koyan “ebe”nin hesap etmediği bir şey olmuş!..
Kenan, bir “darbe çocuğu” olarak dünyaya gelmesine rağmen, büyüyünce gözleri açılmış, gerçekleri görmüş ve şimdi “darbelere karşı daha fazla demokrasi” mücadelesi veriyor...
Diğer “Kenan”lar ve “Evren”ler gibi!..
Sizin anlayacağınız;
Kenan, bir “fabrikasyon hatası” olarak sürdürüyor hayatını!..
“Madem adın Kenan!.. Madem 12 Eylül 1980’de doğmuşsun, o halde geç!” diyenler, asıl şimdi kara kara düşünmeli ve “nerede hata yaptık?” diyerek kendilerini sorgulamalıdır!..
Çünkü, “adaş” olmanın çok çok ötesinde, çoğu 12 Eylül 1980’de doğan “gündaş”ların, yani “Kenan”ların ve “Evren”lerin çoğu, bugün “demokrasi ve insan haklarından taviz verilmemesini”, dahası “darbelerin sorgulanmasını, darbecilerin yargılanmasını” istiyorlar!..
ALBAY HEM TUTUKLU, HEM GÖREVDE!
Peki “Kenan”lar ve “Evren”ler bunu istiyor da, “darbecileri koruyan ve kollayanlar” ne yapıyor?..
Açık ve net... Onları “ödüllendiriyor”lar!..
Nasıl mı?.. Bakın, şöyle:
Gerek “Ergenekon Terör Örgütü sanığı” olarak tutuklanan “subay”ların bir kısmı “hastalık bahanesi” ile “GATA’da misafir” ediliyorlar, gerek “tutuklu” oldukları halde, açığa alınmayıp, “göreve devam” ettiriliyorlar!..
Bunun son örneği, Albay Cemal Temizöz!..
Efendim;
Diyarbakır’da görülen faili meçhuller davasında 9 defa ağırlaştırılmış müebbet hapis talebi ile tutuklu yargılanan Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz’ün açığa alınmadığı ortaya çıkmış!..
Temizöz’ün avukatlarından Mehmet Savaş Özdağ, geçen Cuma günkü duruşmada müvekkilinin hâlâ Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı olduğunu ve yerine herhangi bir atama yapılmadığını söylemiş!..
Düşünebiliyor musunuz;
Bir subay veya astsubay parmağına “gümüş yüzük” taksa, çekmecesinde “tesbih” bulundursa, “gizli gizli namaz kıldığı” tesbit edilse, “anasının başörtülü, babasının sakallı olduğu”na dair “fişleme” yapılsa, ilk Yüksek Askerî Şura’da ordudan atılırken, “faili meçhul cinayetler”den yargılanan ve üstelik hakkında “9 defa ağırlaştırılmış müebbet hapis” talep edilen bir albay; bırakın açığa alınmayı, hâlâ “görevine devam” edebiliyor!..
Allah bilir ya; gelecek YAŞ toplantısında rütbesini yükseltip “tuğgeneral” yaparlarsa hiç şaşmam!..
Öyle ya;
Nasıl olsa, adı “faili meçhul cinayet”lere karışmış!.. Nasıl olsa, ülkede “kaos” çıkarıp, “darbeye zemin” oluşturmak için çalışmış!..
O kadarcık kusurdan ne çıkar!?!..
Adı “İrtica”(!)ya karışmamış ya!..
“Tuğgeneral” dedim de aklıma geldi!..
Onu da yapmışlar, iyi mi?!?..
Ergenekon soruşturması kapsamında geçen Haziran’da cephanelikler ve telefon dinlemelerine kadar, çeşitli iddialar kapsamında ifadeleri alınan deniz kurmay albaylar; kritik noktalara atanmışlar!..
Malûm; Haziran sonunda Albay Dursun Çiçek’le birlikte 1’i emekli 8 deniz kurmay albayın daha Ergenekon soruşturmasında ifadeleri alınmıştı. Bunlardan Kurmay albay Levent Görgeç daha sonra Askeri Şûra’da alınan kararla tuğamiralliğe terfi etmişti...
İşte bu gelişme, bir gazete tarafından “mesaj gibi atamalar” başlığıyla verilmiş!..
Ne mesajı?.. Kime mesaj!..
Millet “darbecilerden hesap sorulsun” derken TSK ne yapıyor?.. Gözümüzün içine baka baka “darbe girişimi”nde bulunanları ödüllendiriyor!..
Dedim ya!.. Mesaj kime;
Millete mi, yargıya mı?..
Ya da; mesaj mı, gözdağı mı?..
Bu örneklerden sonra, söyleyin Allah aşkına;
“Millet gider Mersin’e, TSK gider tersine” demekte haksız mıyım?..
Söyleyin hele;
“Orduyu kim yıpratıyor?”
“Darbeciler yargılansın” diyenler mi, yoksa “darbecilere kol-kanat gerenler” mi?..
Böyle bir ülke “darbe”lerden ve “darbeci”lerden hiç kurtulabilir mi?..
Karar sizin ey halkım!..
=============
MALIYE’DEN 3 TOKAT!
Aydın Doğan’ın yazarları ve çizerleri günlerdir ne diyordu; “Maliye’nin kestiği vergi cezası, basın özgürlüğüne vurulmuş bir darbedir... Madem biz şirketler arası hisse değişimi yaparken bir halt işledik, bunu herkes yapıyor!.. Onlara niye ceza kesilmiyor?.. 3.7 milyar liralık bu ceza, Aydın Doğan’ı bitirmeyi amaçlamaktadır!..”
Bir ara; “Acaba söylediklerinde doğruluk payı var mı?” diye düşünmedim değil... Ama, hayır; “vergi cezası” gibi “ekonomik” bir olayla “basın özgürlüğü”nün ne ilgisi olabilir ki?.. Öyle ya; o ceza “haber” veya “yazı”dan dolayı değil, “vergi kaçakçılığı”ndan kesilmiş!.. Derken, Maliye dün açıklama yaptı ve Aydın Doğan’a “okkalı bir cevap” verdi.
Özetle dediler ki;
¥ “1- Sadece Doğan Grubu incelenmedi, birçok şirkette inceleme yapıldı... ¥ 2- Kimseye özel muamele yapılmadı, vergi kaçıran herkes cezalandırıldı... ¥ Ve 3- Aydın Doğan 3.7 milyar liraya çok diyor... Ondan daha çok ödeyecek vergi mükellefleri de var!”
Demek ki neymiş; Aydın Doğan medyatörlerinin yazdıklarının hiçbir aslı-astarı yokmuş!.. Resmen yalan yazıyorlarmış!..
Ama, yalancının mumu yatsıya kadar yanmazmış!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi