Serdar Arseven

Serdar Arseven

“Çocuklarımız”ın önemi yok ama ben yine de yazmış olayım!..

“Çocuklarımız”ın önemi yok ama ben yine de yazmış olayım!..

Baksanıza, bugün yeni eğitim sezonuna giriyoruz;
medyanın eğitimle alâkası “Okul malzemeleri cep yakıyor”dan ibaret!..
Bırakın cebi filan; şu saçma sapan eğitim sistemi daha doğrusu sistemsizliği çocuklarımızı yakıyor…
Çocuklarımızı!..
¥
Sefa Saygılı’dan Nevzat Tarhan’a kadar her muteber psikiyatri uzmanının dikkat çektiği:
Saçma sapan “sınav” baskısından dolayı “tedavi” görmek mecburiyetinde kalan çocukların sayısı hızla artıyor!..
Etrafımda gözlüyorum bunu:
Çok sevdiğim bir arkadaşımın evlâdı, “sınavı kazanabilecek miyim” baskısının sebep olduğu “yaygınlaşmış kaygı bozukluğu” teşhisiyle hastaneye yatırıldı.
Arkadaşın maddi durumu iyi olduğundan çocuğun tedavisi özel hastanede sürdürülecek.
Fakirler için “psikoloji bozukluğundan” bahsetmek bile lüks.
Onlar bastırmak durumundalar, bastırmanın mümkün olmadığı güne kadar!..
¥
Sadece çocuklar değil, öğretmenleri de “yer yer” kafayı sıyırmış halde!..
Bir veli toplantısına gittim, bir tablo ki aman Ya Rabbim!..
Öğretmenin biri, “Kız Anası”na döndü…
Ve…
Salonun en sonunda oturan velinin bile gayet net olarak duyabileceği bir ses tonuyla, “Senin kızın bazı olumsuzlukları var, bu meseleyi özel olarak konuşmamız lâzım!” dedi.
Ana mahcup, konuyu kapatmanın derdinde…
Öğretmen ise aynen devam:
“Şimdi, kızının neler yaptığını bunca velinin yanında söylesem olmayacak!.. İyisi mi, toplantıdan sonra bir yere ayrılmayın, özel olarak görüşelim bu meseleyi!..”
¥
Olanı biteni anlatmaktan bin beterini yapan bu öğretmenden sonra bir başkası aldı sahneyi…
O da… Sıkıntısını dile getirdi:
“Üç kuruş maaşla ne haldeyiz bilen var mı?.. Bir yandan geçim derdini düşün, diğer yandan kazık kadar oğlanlarınızla uğraş!.. Çete olmuşlar, eve giderken ikide bir arkama bakıyorum, biri bıçak mıçak sokar diye!..”
Bir başkası da… Onca anne babanın içinde garibanın birine nasihatlerde bulundu: “Bu oğlanı boşuna yolluyorsun okula!.. Ver ustanın yanına otomobil tamirciliğini öğrensin!.. Bize de yazık, sana da, oğlana da!..”
¥
Böyle öğretmenler çıktı karşıma…
Araştırdım, bu tür tuhaf davranışlar gösterenlerin tamamı “içiyor”muş!..
Cuma namazlarına bile “nadiren” gidiyormuş!..
Gözlemleyebildiğim kadarıyla, “Dindar” öğretmenler, diğerlerinin yaşadığı stresin, sıkıntının büyük ölçüde uzağında kalıyorlar.
Onların bir “gâyeleri” olduğundan ve bu gâye de “günlük sıkıntıları” önemsizleştirecek kadar yüce olduğundan devam edip gidiyorlar.
Yapının büsbütün çökmesini engelleyen de bu “fedakâr” eğitimciler.
Eğitimin problemleri hakkında “bünyeden” görüş ve değerlendirme almaya ihtiyaç duyduğumda, hep bu “Musalli” eğitimcilere müracaat ediyorum…
Onların dikkat çektiği:
“Her sene sistem değişiyor, sınavların isimlerini bile takip edemez olduk.”
Evet…
OKS, SBS oldu, ÖSS de LYS ve YGS.
Başarıyı ölçme yöntemleri değişiyor, soru sayıları eksiliyor, artıyor… Buna bağlı olarak “ayrıntıyı sorgulama” düzeyi değişiklik gösteriyor.
Sınavlara hazırlık için basılan bir kitap, bir sonraki sene işlevini büyük ölçüde kaybediyor…
Kes ağacı, bas kitabı!..
Dershaneler sürekli olarak, “yeni duruma uyum”un gayreti içinde, öyle oynak, istikrarsız bir sistem ki, bir seneden öbürüne aktarılması gereken tecrübeleri büyük ölçüde anlamsız kılıyor.
¥
İşte yeni sezonun ilk günü; çocuklar, delikanlılar okula niçin gidecek?..
Okul çocuğa ne verecek?..
“İnkılap Tarihi” derslerinde, habire “İlkeleri ” ezberlemek durumunda kalan delikanlılara; bir de “muvazzaf subaylar”; bunların olmadığı durumlarda da emekli veya istifa etmiş subaylar tarafından anlatılıyor aynı mevzular…
Okullarda Milli Güvenlik Dersi verecek adamlar, Garnizon Komutanı tarafından atanıyor, ders kitapları Genelkurmay Başkanlığı’nın oluşturduğu bir komisyonca belirleniyor!..
Erkek çocuklarının büyük bir bölümü okul bitince askerlik yapacak zaten; bir de okulda askerlik…
“Hazır ollll, rahat!” komutları, küçücük beyinlere her sabah “ant” enjektesi!..
¥
Sekiz yıllık kesintisiz eğitim de bir facia; altı yaşındaki çocukla öğretmenlerinin bile “çeteleşmelerinden şikâyetçi olduğu” on beş yaşındaki genci aynı ortamda buluşturuyorsun… Ne “çağdaş” bir model!..
¥
Al çocuğu 6 yaşında, taaaa 18’ine kadar, kimsenin ne yaptığını bilmediği bir süreçten geçir.
Süre bitiminde de, tıpkı Çocuk Esirgeme Kurumu’nun yaptığı gibi at dışarı!..
O çocukların ilgi alanları, kabiliyetleri bir mi?..
Birine uyan diğerine uyar mı?..
“Kabiliyetler doğrultusunda yönlendirme” meselesini tamamen göz ardı etmiş okullara gönderiyoruz çocuklarımızı!..
¥
Bir arkadaşım, okullardaki çarpıklıkları işaret ederek çocuğunu “açık öğretim lisesi”ne göndermeye karar vermiş bu sene…
Diyor ki;
“Koskoca dört yıl boyunca boşa harcayacağımız zamanı değerlendirip iyi bir manevi eğitim dönemi geçirebilirsek… Üstüne bir de yabancı dil öğrenebilirsek… Üniversite imtihanına da okuldan arta kalan zamanlarda aslanlar gibi hazırlanabilirsek… Kârlı çıkmaz mıyız bu işten?..”
¥
Haklı mı ne!..
ÖZÜR DİLİYORUM
Dünkü yazımızda, Prof. Dr. Turan Güven’in değerlendirmesini yansıtmıştık. Bazı okuyucularımızın da işaret ettikleri gibi “Turan”lar karışmış… Turan “Güven” yerine Turan “Yazgan” yazmışız. Her iki büyüğümüzden de özür diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi