Mevlüt Özcan

Mevlüt Özcan

İki çuvallı adam Abdullah r.a.

İki çuvallı adam Abdullah r.a.

Siret-ü ibn Hişam adlı eserde Sahabe-i Kiram'dan Zül-Bicâdeyn (iki çuvallı) lâkaplı Abdullâh el-Müzeni'den bahsedilir. (sf: 21527-528)

Abdullâh el-Müzeni (r.a.)'nin kalbine yerleşen iman ve Rasûlüllah (s.a.v.) aşkı iman edene dağları taşları nasıl düz yol, dikenleri gül, zulümleri beden ve ruhen duymaz, kavuşmak arzusu doymak bilmez zevk hâlini aldığını açıkça telkin eder.

Abdullâh (r.a.)'in yaşamındaki imkânları, bu imkânların elinden alınmasına rağmen ortaya koyduğu tavrı hepimiz için imanımızın lezzetini duymamız açısından büyük önem arzeder.

Abdullâh (r.a.) nasıl bir hayat yaşıyordu. Yaşadığı hayata taparcasına bağlanıp kalmaması kendisine cenneti nasıl kazandırdı, buyrun birlikte öğrenelim:

Abdullâh (r.a.), babasını doğmadan kaybetmiş. Kabilesi içinde çok sevilen amcası tarafından büyütülmüş ve himaye edilmiş bir delikanlı idi.Kalbi de iman etmeye hazırdı.

Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz'in beyanları Abdullah'ın yaşadığı kabileye ulaşıyordu. Ulaşan bu haberler duyuldukça kabile arasında tartışılıyor, herkes kendi açısından değerlendiriyordu. Ancak değerlendirmelerin ortak paydası câhiliyet taassubunun inat ve ihtiraslarından dolayı menfilikle sonuçlanıyordu.

Bütün böylesi olumsuzluklara rağmen Rasûlüllah (s.a.v.)'den gelen haberler Abdullâh'ın kalbinde ılık rüzgârlar estiriyordu. Her haber geldikçe Abdullâh'ın Rasulullah'a olan sevgisi, kavuşma arzusu artıyordu.

Kabilesinde İki Cihan Serveri'ne düşmanlık arttıkça onda bundan daha fazla İslâm'a muhabbet ısısı alevleniyordu.

Abdullâh'ın Rasûlüllah'a olan muhabbeti amcasıyla ve kabilenin diğer fertleriyle arasının açılmasına sebep olmuştu. Amca ve kabilenin diğer ileri gelenleri Abdullâh'ı bundan dolayı tehdit ediyorlardı. Çünkü o öyle bir hale geldi ki, imanını açıkça dile getiriyordu.

Aşireti Abdullâh'ın Medine-i Münevvere'ye kaçmasından endişe ediyordu. Nihayet kabile meclisi toplandı. Alınan karar üzere Abdullâh toplantı salonuna çağrıldı. Bu sevdadan vazgeçmesi tembih edildi. Ondan aksine bir cevap gelince de üzerindeki elbise çıkarıldı. Bedenini örtmesi için de başından aşağı kalın, sert ve kıldan örme bir çuval geçirildi. Herkesin ortak görüşü:

"- Bu haliyle Abdullâh bir yere gidemez" yönündeydi.

Bu delikanlıyı kabilenin ileri gelenleri

• Tepesi delinmiş kalın çuvalı,

• Yalın ayağı,

• Çuvalın yırtmaçlarından dışarı çıkmış çıplak kolları ve

• Açık başı ile çok gülünç oldu sanıyorlardı.

Abdullâh (r.a.) buna rağmen üzerine çuvalın geçirildiği günün akşamı

• Gecenin karanlığına,

• Yalın ayağına,

• Üzerindeki garip elbiseye aldırmadan kayalar, dikenli sahralar, dağlar, tepeler aşarak Medine-i Münevvere'nin yolunu tuttu...

Medine'ye yaklaşınca uygun bir yerde konakladı. Uzun süre Medine-i Münevvere'yi seyretti. Bir anda kendi hâline baktı ve utandı. Sırtındaki çuvalı çıkararak iki parçaya ayırdı. Parçalardan birini beline sarıp vücudunun alt tarafını örttü. Diğer parçayı da omuzuna aldı. Rasülullah (s.a.v.)'in huzuruna böyle çıktı.

Mescid-i Nebiye girince Abdullâh'ı görenler şaşkınlıkla ona bakakaldılar. Uzun bir yolculuktan dolayı saçı-başı dağınıktı. Eli-ayağı parçalanmıştı. Katlandığı meşakkati yüzünden okunuyordu. Ancak gözleri Rasûlüllah (s.a.v.)'i görmenin mutluluğuyla pırıl pırıl yanıyordu. Gayet usul bir sesle:

"- Ben geldim ya Rasûlallah! İman ederek geldim... Allah'ı bir, Muhammed'i O'nun Rasûlü tanıyarak geldim..." dedi.

Rasûlüllah (s.a.v.) onu bağrına bastı. Ve Abdullâh altın halkadaki yerini aldı.

Abdullâh (r.a.) bundan sonra gelişindeki üzerinde taşıdığı elbiseden dolayı Zül-Bicadeyn (iki çuvallı) lakabıyla tanınır oldu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mevlüt Özcan Arşivi