Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

CHP’nin de, MHP’nin de kafası karışık, çünkü!..

CHP’nin de, MHP’nin de kafası karışık, çünkü!..

Öyle anlaşılıyor ki; CHP’de de, MHP’de de kafalar karışık... Bu “kafa karışıklığı”nda, “istismar konuları”nın tek tek ellerinden alınmasının, yani “mevzi”lerin tek tek düşmesinin mi rolü vardır, yoksa “gerçek niyet”ler de mi dile getirilmektedir?.. Malûm, “Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi” kapsamında atılan “açılım” adımları; hem CHP’de, hem de MHP’de “savrulma”lara yol açtı... Hani, Korkmaz Yiğit adlı işadamı, “bir telefon geldi, kimyam bozuldu” diyordu ya, iktidarın “açılım” projeleri de “muhalefetin kimyasını” bozdu!.. Ne “rot” kaldı, ne “balans” ayarı!.. “Rüzgâr” önünde savrulan “yaprak” gibiler!.. Nereye uçacakları, nereye konacakları, kondukları yerde durup durmayacakları belli değil!.. Yaptıkları açıklamalar dengesiz, verdikleri demeçler tutarsız!.. İşin en ilginç tarafı da; “bir söylediklerinin, ötekini tutmaması!”
ANTALYA’DA ÖYLE, ANKARA’DA BÖYLE!
Bunun, son günlerdeki en çarpıcı örneği, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın ağzından dökülen sözler.
Bay Baykal, 4 gün önce, yani 18 Ekim’de Antalya’da yaptığı konuşmada diyordu ki:
“Teröristler dağdan inmeli!.. PKK’lı teröristler, Türkiye’ye gelip, toplum içinde kendilerine bir yer tutmaya çalışmalıdırlar!..
Bu kaçınılmaz!.. Bundan memnuniyet duyarız!”
Aynı Baykal, Ankara’da ise şunları söylüyordu:
“İmralı’dan gönderilen yol haritası uygulamaya konulmuştur!.. Dağdan birileri organize bir şekilde aynı anda karar alıyor, buluşup geliyor!.. Bu, karşılıklı görüşülerek hazırlanmış bir senaryodur!.. Bunlar teslim olmaya değil, teslim almaya geldiler!”
Ben bir “CHP’li” olsam derdim ki: “Hangi Baykal”a inanayım?.. Ya da, “hangi sözü”nü ciddiye alayım?..
Öyle ya;
“Antalya’daki Baykal” mı doğru söylemektedir, yoksa “Ankara’daki Baykal” mı?..
Şu hâle bakın;
“Yıllar önce” değil, “sadece 3 gün arayla” söylenmiş “iki söz” var ki, birbirinin 180 derece aksi istikamette!..
Acaba, hangisi doğru?..
Bay Baykal’ın, dağdan inişleri “memnuniyetle” karşılaması mı, dağdan inenlerin “teslim olmaya” değil, “teslim almaya” geldiklerini söylemesi mi?..
Kaldı ki; kim, kimi teslim alacak?..
Koskoca Türkiye, 34 kişiye mi teslim olacak?..
Ya da; 34 kişi mi Türkiye’yi teslim alacak?..
Böyle saçmalık olur mu?..
Türkiye bu kadar aciz mi?..
MGK’YI NİÇİN BOYKOT EDİYORLAR?
Bana öyle geliyor ki;
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, “MGK toplantılarına Anamuhalefet Partisi de katılmalı” teklifine işte bu yüzden karşı çıktılar!..
Malûm, gerekçeleri şuydu:
“Gizli kararların parçası olmayız!”
Bu ne “dağıtma”dır, bu ne “savrulma”dır ki; “devlet politikaları”nın görüşüldüğü MGK’da bulunmayı bile istemiyorlar!..
Demek oluyor ki;
“Olamazlar” ya, hasbelkader “iktidar” olsalar, “MGK toplantılarını boykot” edecekler!..
Orada “gizli kararlar” alınıyor ya!..
Bence, “MGK’yı boykot” etmelerinin asıl sebebi, yaşadıkları “savrulma”dan başka bir şey değil!..
Bunlar, “Karakolda doğru söyleyip, mahkemede şaşan”lar gibi bir politika izliyorlar ve buna da zaman zaman “kılıf” uyduruyorlar ya; biliyorlar ki, Çankaya’da ağızlarından çıkacak her söz “MGK zabıtları”na geçecek!..
Dolayısıyla, “kıvırmaları”nın mümkünatı yok!..
O halde;
“MGK’yı boykot edelim ki, saçmalıklarımız zabıtlara geçmesin!”
Kalıbımı basarım ki; böyle düşünüyorlar!..
Boykotun asıl sebebi bu...
Öyle ya;
CHP’lileri bir şekilde uyutuyorlar!..
Ama “MGK üyeleri”ni uyutamazlar ki!..
“Fırıldaklık”larını seriverirler önlerine!..
Hem sonra;
“Muhalefette olmanın rahatlığı” varken, “devlet politikaları”na katkıda bulunup da “sorumluluk” yüklenmenin ne âlemi var?!?..
Değil mi ama!..
BAHÇELİ: HALK BİZİ TAKDİR EDİYOR!
En başta dediğim gibi; sadece CHP değil, MHP de büyük bir “savrulma” ve hatta “panik” yaşıyor!..
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “kükreme”lerine bakmayın siz!..
O “yaygara”lar var ya, aslında “korkuyu bastırma” amaçlı!.. Hani, “mezarlık” yanından geçen insanlar “ıslık” çalarlar ya, Bahçeli’nin bağırtıları da, “korkuyu bastırmak” için!..
Hem “içindeki korku”yu, hem de “tabandan yükselen tepkileri” bastırmak istiyor!..
Meselâ, il ve ilçe kongrelerinin tamamlanması dolayısıyla “parti teşkilâtı”na yayınladığı “mesaj”da demiş ki;
“Ülkemizin ve milletimizin ağır tahribatlarla karşı karşıya kaldığı son yıllarda MHP’ye olan ihtiyaç artık bütün gerçeğiyle belirginleşti ve izlediği siyaset kamuoyunca takdir edilmeye başladı. Milli konulardaki duruşumuz ve tavrımız çözülmeye çalışılan milli birlik ve kimliğin en önemli güvencesi, milli devlet yapımızın devamının en sağlam dayanağı olacak.”
Ben, “MHP’ye ihtiyaç duyulduğunu” veya “Bahçeli’nin izlediği politikanın millet tarafından takdir edildiğini” filan sanmıyorum ama, farzedelim ki, doğrudur!..
Farzedelim ki;
“MHP’nin reytingi” artmaktadır!..
Peki, sormazlar mı adama;
“Madem MHP’ye duyulan ihtiyaç artmakta, madem ki MHP politikaları millet tarafından takdir edilmektedir, o halde milletten bu korku niye?”
Evet, neden “millet”ten korkuyorsunuz?..
MHP’Lİ BAL: HALK SEÇMESİN!
Efendim, olayı biraz açayım:
Bahçeli’nin, “Millet bizi takdir ediyor” şeklindeki sözlerinin gazetelere yansıdığının ertesi günü, yani dün, TBMM Anayasa Komisyonu’nda, milletvekili seçimlerinin 4 yılda bir yapılması ve nüfusu 2 milletvekili çıkarmaya yetmeyen illerle ilgili düzenlemenin de içinde yer aldığı yasa teklifinin görüşmeleri vardı...
İşte bu görüşmelerde, “Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi” de tartışıldı...
Veee... İşte bu toplantıda;
MHP Konya Milletvekili Faruk Bal, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasında yetki kavgasına neden olacağını ileri sürerek, bunun ülkede sıkıntıya ve gerginliğe yol açacağını söylemiş, iyi mi?..
Ama, asıl lâfı şu:
“Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi, diktatörlüğe gidişin adımıdır!”
Nedir bu sözün Türkçe’si?..
“Cumhurbaşkanı’nı halk seçmesin!.. Çünkü, halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı diktatör olur!”
Söyleyin Allah aşkına;
Faruk Bal’ın bu sözlerini, Devlet Bahçeli’nin, “Halk bizi takdir ediyor” sözlerinin neresine koyacağız?..
Madem halk sizi “takdir” ediyor, o zaman sizin “cumhurbaşkanı adayı”nıza oy verir ve siz de onun “diktatör” olmasını önlersiniz!..
Ama, kendiniz de biliyorsunuz ki;
Halk, size “ihtiyaç” duymuyor!..
Halk, sizi “takdir” de etmiyor!..
Siz, kendi kendinize gelin-güvey oluyorsunuz!..
Eğer bu “halk” gerçekten sizi “takdir” etse, “Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesi” teklifine balıklama atlar, “MHP fikriyatı Çankaya’da” hayâlleri kurmaya bile başlardınız!..
DİKTA MI SEÇSİN, HALK MI?
Demek oluyor ki;
Sözlerinize kendiniz de inanmıyorsunuz...
“Millet bizi takdir ediyor” sözleriyle; hem kendinizi avutuyorsunuz, hem de tabanı uyutuyorsunuz!..
Siz de biliyorsunuz ki;
“Halk” tarafından seçilecek bir Cumhurbaşkanı, asla “diktatör” olamaz!..
Tam aksine;
Cumhurbaşkanlarının “Meclis” tarafından seçilmesinde, zaman zaman “diktatörlük”ler sergilenmiştir!..
Lâfı eveleyip-gevelemeden söyleyelim;
“Millet iradesi”nin yansıdığı Meclis, zaman zaman “baskı ve dayatma”lara maruz kalmamış mıdır?..
Kâh “Jandarma dipçikleri”, kâh “yargı tokmakları” inmemiş midir “millî irade”nin üstüne?..
Daha açık söyleyelim:
“Halk” tarafından seçilecek bir Cumhurbaşkanı’nın “diktatör” olacağı “kuru bir vehim”den öteye gitmez ama, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “diktatörler”in devreye girdiği inkâr edilemez bir gerçektir!..
Hem, ne olur yani;
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hep “diktatörler” etkili olacak değil ya, bir defacık da halkın seçtiği cumhurbaşkanı “diktatör” oluversin!..
Şaka!.. Şaka!..
Ne “halkın seçtikleri” diktatör olsun, ne de “diktatör”ler, halkın seçtiklerine müdahale etsin!..
Ama, CHP de, MHP de;
“Bir halk düşmanı” olmaktan artık kurtulsun!..
Aksi halde “yalpalama”ya, “savrulma”ya, “bir öyle, bir böyle” demeye devam ederler!..
Ki, bunun anlamı da;
“Sorumluluktan kaçmak”tır!..
Sorumluluktan kaçanlar ise, iktidar olamazlar!
Ben bunu bilir, bunu söylerim!..
Haa, şunu da söylerim:
“Dağdan inme” olayını “gövde gösterisi”ne dönüştürmek isteyen DTP de, aslında “korkusunu bastırmaya” çalışmaktadır!..
DTP’liler de görüyor ki;
“Koz”ları ellerinden alınmaktadır!..
İleride, “dediydi” dersiniz!..


Kafasına saksı mı düştü?
Kafasını duvara mı çarptı, yoksa başına saksı mı düştü, bilmem; “Dokuzuncu Senfonici dokuzuncu Cumhurbaşkanı” Süleyman Demirel, ilk defa “doğru” şeyler söyleyip, demiş ki;
¥ “Terör örgütü PKK üyelerinin teslim olması gibi; Türkiye’nin barışına, ülkenin huzuruna, sükununa yardım edecek her şeyin, Türkiye’de herkes tarafından iyi karşılanması gerekir.
İnşallah sonu iyi olur.”
¥ “Türkiye, Azerbaycan’a zarar verecek hiçbir şey yapmaz. Azerbaycan, Türkiye’yi değerlendirmekte acele etmemeli. Azerbaycan, Türkiye’ye küsemez, Türkiye de Azerbaycan’a küsemez.
Bunlar kardeş ülkelerdir. Birbirlerini anlamak durumundadırlar. Türkiye ne söylediyse, onu yapacaktır.”
Lütfen dikkat!..
Demirel’in ağzından ilk defa “müsbet” sözler çıkıyor!..
Demin dedim ya; ya kafasına saksı düştü, ya da başını duvara çarptı!.. Kimbilir; belki de “sabahleyin sağ tarafından kalkmıştır!”
Ama, içime kurt da düşmedi değil!..
Bu müsbet sözlerin; TMSF avukatlarının “Yeğen Yahya Demirel’in tutuklanması”nı talep etmesi ile bir ilgisi var mı acaba?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi