Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Dursun Çiçek'ten öte...

Dursun Çiçek'ten öte...

"AK Parti'yi ve Gülen'i bitirme planı" ismiyle medyaya yansıyan hadise, savcılığa ulaşan ihbar mektubu ile artık, Dursun Çiçek'ten öte bir hal almıştır.
Artık ortada, "Davet edilirsem ifade veririm" diyen ve kendisini "Kuşaklar boyu TSK'ya hizmet etmiş aileye mensup olmaktan onur duyan bir subay" diye tanıtan bir imza vardır.

O subay, bir cuntayı ihbar etmektedir.

O cuntanın içinde, Genelkurmay 2. Başkanı Org. Hasan Iğsız'ın bulunduğu iddia edilmektedir. Mektuba göre, Iğsız'ın verdiği direktifle bir Kor. bir Tümgeneral ile birlikte Albay Çiçek plan hazırlığına başlamış oluyor.

Yani "Bitirme Planı" süreci Org. Iğsız'ın emri ile başlamaktadır.

Dursun Çiçek, planlayıcı değil, uygulayıcıdır.

İhbar mektubunda, planın medyaya yansımasından sonra, Genelkurmay Karargahı'nda müthiş bir belge imhası eyleminin gerçekleştiği, tüm bilgisayarların 35 defa silindiği, 40 torba evrakın yakıldığı öne sürülmektedir. Mektup, belge imha operasyonuna katılanları isim isim vermektedir.

Mektup, devlet personelinin isim isim fişlendiğini bildirmektedir.

İhbar mektubunda Genelkurmay Başkanı Başbuğ da, belgelerin imhasından haberdar olmakla suçlanmakta, "kağıt parçası" ifadesinin, belgelerin imhasından emin olduktan sonra kullanıldığına işaret edilmektedir.

İhbar mektubu, cuntanın halen faaliyetlerine devam ettiğini iddia etmektedir.

Ve bu mektup dün, tam metin olarak medyaya yansımıştır.

Bundan sonra ne olacak?

Şu an en zor durumdaki kişinin Genelkurmay Başkanı Başbuğ olduğunu düşünmek yanlış olmaz.

Başbuğ'un karşı karşıya bulunduğu zorluk, tüm bu işlerin Genelkurmay Karargahı'nda icra edilmiş olmasıdır.

"Kağıt parçası" tanımlaması, çok erken verilmiş bir yargıdır ve kendi kendisini çok peşin bir bağlamadır.

Kaldı ki ihbar mektubu, Genelkurmay Başkanı'nı dışarıdan belgeyi yargılayabilecek bir konumda değil, bizzat operasyonun içinde göstermektedir.

Bu durumda ne olacak?

Üç ihtimal var:

1- Bu ihbar mektubunun da bir kağıt parçasından ibaret olduğu anlaşılacak. (Ama bir hukuk devletinde bunun bile bir soruşturma ile ortaya çıkacağı muhakkak ve bu soruşturma çerçevesinde Genelkurmay Başkanı'nın bile bilgisine başvurulması zarureti açık...)

2- İhbar mektubunda iddia edilenlerin gerçek olduğu ortaya çıkacak ama bunların her nasılsa Genelkurmay Başkanı'nın bilgisi dışında gerçekleştiği anlaşılacak. Bu da, "karargahında olan bitenden haberdar olmayan bir genelkurmay başkanı" profilinin ortaya çıkmasına yol açacak...

3- Ve üçüncü ihtimal: Genelkurmay Başkanı'nın da operasyon içinde bulunduğu ortaya çıkacak.

Birinci ihtimal, Dursun Çiçek'le ilgili ilk soruşturmanın akamete uğratılmasından sonra, yeni bir ihbarla gelen soruşturmanın da savuşturulması demek olur. Şu anda kamuoyunun çok daha kuşkulu bir hale geldiği dikkate alınırsa, hukukun soruşturmayı zihinleri durultacak bir boyutta yürütmesi şarttır. "Üstü örtüldü, birileri hukuki süreci engelledi" gibi bir "algı"nın TSK adına da, hukuk devleti adına da, demokrasi adına da, dünyaya verilen imaj açısından çok yaralayıcı olacağı açıktır.

Tabii burada hayati soru şu:

Ya ikinci-üçüncü ihtimal varit ise?

Türkiye'de bu durumda ne yapılır?

Bu soruya, "sivil iradenin belirleyici olduğu" demokratik toplumlarda verilecek cevap çok nettir.

Bu cevabı, öncelikle o toplumların genelkurmay başkanları bilir.

Sivil irade de, yapması gereken şeyi icra noktasında tereddüt yaşamaz.

Bu dosya ile Türkiye, çok ciddi bir demokrasi ve hukuk devleti sınavına gelip dayanmıştır.

Olay, Dursun Çiçek'le ilgili bir dosya olmanın çok ötesine geçmiştir.

Aslında Ergenekon davasında da dosyaları oluşturan hadiseler, mevcut sanıkların ötesine geçen ilişkileri işaretlemektedir.

Tuğg. Levent Ersöz'ün Gata'da iken söylediği "Ben kendim de bazen ışık göremiyorum. Ben eğer ışık görürsem onlar da ışık görecekler, ben ışık göremezsem onlar ışık göremezler. Bunu böyle algılamaları lazım. Bunu şantaj veya tehdit manasında söylemiyorum..." diye başlayan cümleleri asker içindeki uzantılara işaret etmekte değil midir?

Ne dedi Başbakan?

"-TSK bu lekeyi kaldıramaz!"

Öyleyse, TSK'nın üzerine yapışma riski taşıyan bu lekeyi kaldırmak, hem sivil iradenin hem askerin ortak sorumluluğu olmalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Taşgetiren Arşivi