Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Türkiye'de yargı bağımsız, ama tarafsız değil..

Türkiye'de yargı bağımsız, ama tarafsız değil..

Çarpıcı bir yorum: Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Ria Oomen-Ruijten, "Türkiye'de yargı çok bağımsız, fakat tarafsız değil" dedi. Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde Yargıtay Ceza Genel Kurulu hakkımda verilen bir beraat kararını bozarak, mahkûm edilmem gerektiğine karar verdi.
Bu memlekette güzel gelişmeler de oluyor, iç karartan gelişmeler de. Mesela Özgürder hakkında verilen karar önemli. Benim hakkımda Yargıtay Ceza Genel Kurulunda 11’e karşı 13 oyla verilen karar da çok önemli.. Aslında bu sonuç, yargının özgürlüklere nasıl baktığının açık ve somut bir göstergesi olacak..
Hani, Anayasanın 90. Maddesine göre, uluslararası sözleşmelere aykırı yorum yapılamazdı?! Hani, AİHM’in kararları bizim için de bağlayıcı idi?!
Hani gazetecilerin genişletilmiş eleştiri hakları vardı ve kamu otoritelerinin artırılmış tahammül yükümlülükleri vardı?!. Hani eleştiriler sert, alışılmışın dışında, hatta şok edici nitelikte de olabilirdi?!. Hani suç kastı yoksa eleştirilerden dolayı dava açılamazdı?!. Hani haberde gerçeklik, güncellik, kamu yararı, toplumsal ilgi ifade ile olay arasında mantıki bir bağ varolduktan sonra hukuka aykırılık iddia edilemezdi?!.
Aslında bu dava için bu Adalet Bakanlığı’na bugün başvuruda bulunsaydı, “izin” çıkmazdı. Tabii ki bu “izin” meselesinin hukuka uygunluğunun da tartışılması gerek. Ama bu noktada iktidar, kimi yargıçlardan daha özgürlükçü ve hukuka saygılı gibi sanki.
Bu son dava; “Anadolu’da Vakit gazetesinde yayınlanan ‘Sezer Kına Yaksın’ başlıklı yazımla ilgili. Yazıda, iddianameye göre suç kabul edilen ifade şu: ‘Tamam anladık, başörtü sorununu çözemiyorsunuz. Bizler öz yurdumuzda paryayız. Kara deriliyiz biz.. Çankaya’dan sonra, Yargıtay salonlarından da kovulduk. İnandığımız gibi yaşama hürriyetimiz yok bizim.” Bir de yazının başlığı.
Yazıda sözü edilen olay neydi, hatırlayalım. Yargıtay 4. Ceza Dairesi’ne bir bayan avukat, sanık sıfatı ile ifade vermeye gelmiş, ancak daire başkanı, kendisini salondan dışarı çıkartmıştı. “Sanık sıfatıyla da olsa, başörtülü olarak duruşma salonuna girilemeyeceğini” belirtmişti, daire başkanı. Oysa o güne kadar, binlerce mahkemede, başörtülü hanımlar, kimliklerini tesbit şartı ile, sanık olarak da, tanık olarak da ifade veriyorlardı. İşte benim yazının konusu bu idi.. Bu olayın öncesinde, 10. Cumhurbaşkanı Necdet Sezer’in, eşi başörtülü milletvekillerine yaptığını biliyorsunuz. Çankaya’da yaşananları herkes biliyor. Ben uydurmadım bunları. Sezer uyguladı. Ben bir hukuksuzluğa karşı çıktığım için de sanık sandalyesine oturtuldum.. Kenan Evren gibi, Sezer de bugün devlet himayesinde.. Uygulamalarının Türk siyasetine, Türk ekonomisine, toplum hayatında nelere malolduğunu artık herkes biliyor.. Millet, adlarına karar veren yargıçların bu konuda verdikleri kararın gerekçesini okuduktan sonra, onlar da vicdani kanaatlerini, elbette siyasi yollarla bir şekilde ortaya koyacaklardır..
Hani derler ya evin hanımı kırınca, “hayırdır inşallah” derlermiş, hizmetçi kırınca, “kör müsün”. Hani bizler de bu ülkenin zencileriyiz ya!
Bu olayın ülkede, etkileri bugün hâlâ devam eden bir soruna yol açtığını bilmeyen var mı?
Sezer’in bu işleri niye yaptığı ile ilgili tartışmalar, bugün Ergenekon davasının ışığında değerlendirildiğinde ortaya çıkan manzara nedir? Bu davada YARSAV üyelerinin nerede durduklarına bakınca bazı kuşkular daha da ilgi çekici bir hal almıyor mu?
Yazı hakkında suç duyurusu, Radikal gazetesinin yazarlarından birinin ihbar nitelikli yazısı.. Bunun için 18 ay hapsim isteniyor.. Merak ediyorum, eğer bu yazıyı yazan mesela İlhan Selçuk ya da Çölaşan olsaydı ve bu sözler Sezer’e karşı değil de Gül’e karşı kullanılmış olsaydı, cezalandırılmamı talep eden üyeler yine aynı istikamette mi oy kullanırlardı? Aslında bu yazı hakkında daha önce yerel mahkeme beraat kararı vermiş. Savcılık kararı temyiz etmiş. İlgili Yargıtay Ceza Dairesi dosyayı incelemiş ve beraat kararını onamış..
Buraya kadar her şey normal. Bu süreçte tek anormal olan, Adalet Bakanlığı’nın o zaman davaya “izin” vermiş olması. Karar kesinleşme aşamasında iken, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, kararı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna taşıyor ve bu oylama, bu vesile ile yapılıyor.
Bu kararın gerekçesini ve itiraz şerhlerini merakla bekliyorum. Bu karar, özgürlükler konusunda Türkiye’nin bulunduğu noktayı göstermesi kadar, bundan sonra verilecek kararlar açısından model oluşturması açısından da son derece önemlidir.
Bu kararın ayrı bir önemi de, içeride ve dışarıda bu konunun tartışılması ve bundan sonrası için yapılacak hukuk reformları açsısından, hükümetin yetkilerini kullanırken daha dikkatli olması açısından yol gösterici olmasıdır.. Bu kararı hemen tercüme ettirip, yurtiçindeki ve yurtdışındaki insan hakları kuruluşlarına göndereceğim.. Göreceksiniz, içeriden ve dışarıdan tepkiler alınacak.. Birçok uluslararası raporda bu konuya atıflar yapılacak.. Bu süreçte kim kimdir, kim neyi nasıl anlıyor onu göreceğiz. Aslında bana kalırsa bu da önemli bir kazanım..
Bu karar kelime kelime, cümle cümle tartışılacak.. Umarım gerekçeli karar ayrıntılı olur, muhalefet şerhi yazanlar da olayı tartışırlar.. Bakalım Genel Kurul, gerekçeli kararında konuyu nasıl ele almış? Kendini hem savcı, hem yargıç yerine koyup, dosya üzerinde bir inceleme yapmak yerine, farklı bir yol mu kullanmış?.. Yazacakları her kelime, her cümle benim için önemli.. Kullanacakları, dil ve üslub da öyle. Dayandıkları değerler, referanslar..
Bu karar vesilesi ile Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının rolü tartışılacak. Mesela, bu kadar tartışmalı kararlar oldu.. Erkaya davası mesela.. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı neden bu kararı Genel Kurula taşımadı mesela? Yoksa yargı kimileri için, birilerini “yola getirme” aracı mı?
Ben bir işin peşine düştüm mü kolay kolay bırakmam. Bu karar iyi oldu.. Türkiye’de hukuk devleti anlayışının hakim olması adına bu süreç umarım bir kazanım vesilesi olur.. Birileri bu niyette olmasa da bu iş bir hayra vesile olur. Benim bu konuda, bugün söyleyeceğim söz çok açık ve net: “Katlanmak zorunda olduğum güçlükler, bu ülkenin çocuklarının insan hakları ve hukuk devleti mücadelesinde onlar için baht kaynağı olsun”.. Birilerimiz bedel ödemeyi kabul edecek.. “Barika-yı hakikat” bu süreçte ortaya çıkacak.. Unutmayalım ki, bizim için “şer” gibi gelen bir şeyde Allah “hayır” murat etmiş olabilir..
Bu karar, benim mahkûmiyetimden daha çok, Türkiye’nin uluslararası divanlarda sorgulanması ve mahkûm edilmesine yol açacak olmasından dolayı acı verici.. Ama işin dikkatlerden kaçmaması gereken yanı ise, bu kararın gerekçesi ve karşı oy yazılarının Türkiye’deki değişimin yönünü göstermesi ve bu anlamda bir tartışma zemini oluşturmasıdır. Bu süreç son derece bereketli bir süreçtir ve bazı gerçeklerin daha iyi anlaşılması için bu tür kararlar büyük bir önem taşımaktadır..
Bu yanı ile bu kararın hayırlı olacağını düşünüyorum.
Karardaki oy dengesi de önemli. 11’e karşı 13.. Bir oy yer değiştirse denge eşitlenecek. Yaşlı üyelerin bu konuda daha muhafazakâr bir çizgi izledikleri biliniyor.. Bu açıdan da, gelecek açısından umut verici bir noktada bulunduğumuz görülüyor.. Aslında yargının hak-hukuk ve özgürlüklerin bekçisi, kalesi, koruyucusu olması gerek. Bunun için var. Ama ne yazık ki, birileri kendini rejimin koruyucusu olarak görüyor..
Sahi, başlıktaki o çarpıcı tesbit nasıldı: "Türkiye'de yargı çok bağımsız, fakat tarafsız değil" Selâm ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi