Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Vakit çirkinlikleri eleştirir, güzelliklere teşekkür eder

Vakit çirkinlikleri eleştirir, güzelliklere teşekkür eder

“Maalesef bu ülkenin anaları çok ağladı. Tarihimiz boyunca çok şehid verdik. Çanakkale Savaşı’nda 200 bin şehidimiz vardı, hepsinin anası ağladı.
Kimse çıkıp bu savaşı bitirelim demedi.
Kurtuluş Savaşı’nda, Şeyh Sait isyanında, Dersim isyanında, Kıbrıs’ta analar ağlamadı mı?
Kimse ‘Analar ağlamasın, mücadeleyi durduralım...’ dedi mi? İlk siz diyorsunuz...
Çünkü sizin terörle mücadele cesaretiniz yok.”
İşte bu sözler, 10 Kasım’dan bu yana tartışılıyor... Ve tabiî, Onur Öymen’e gösterilen tepkiler, bir çığ gibi büyüyor.
ASIL VAHİMİ, KILIÇDAROĞLU’NUN ALKIŞI!
Onur Öymen’in sözleri, “tarihî gerçekler”in ortaya çıkması açısından aslında iyi oldu!.. Bu vesileyle, “Dersim İsyanı’nın nasıl bastırıldığını” ve katliamda kimlerin, nasıl bir rol aldığını herkes öğrenmiş oldu.
Mesela; “dünyanın ilk kadın savaş pilotu” olmasıyla övündüğümüz ve övdüğümüz Sabiha Gökçen’in, “Dersim’in köylerini bombalama”da da görev aldığını bu tartışmalar vesilesiyle öğrendik!..
Ne gariptir ki;
Sabiha Gökçen’in bombaladığı köyler arasında, CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun doğup büyüdüğü köy de vardı!..
O köyde Kılıçdaroğlu’nun babası Kamer ve 13 Kasım günü ölen annesi Yemuş Hanım da yaşıyordu.
Evet, bu anne ve baba 1937’deki “Dersim Katliamı”ndan sağ kurtulanlar arasındaydı.
Ne hazindir ki;
Anasının ve babasının yaşadığı köyün de bombalandığı “Dersim Katliamı”nı alkışlayıp, “bugün de aynı yöntemin kullanılması”na destek verenler arasında Kemal Kılıçdaroğlu da vardı!.. Onur Öymen’in “faşizan yöntem”ini, Baykal’la birlikte Kılıçdaroğlu da alkışlıyordu!..
Sanki, o da “çözüm değil, ölüm” istiyordu!..
“Bu kafa”ya göre; “çözüm”ün tek yolu “ölüm”den geçerdi!.. “Ölüm”den ve “zulüm”den!..
MAĞARALARA ZEHİR ATTILAR!
CHP’li Onur Öymen’in önerdiği, CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu’nun da alkışladığı “öldürme” metodları arasında, sadece “bombalama” yoktu... Sabiha Gökçen’in attığı bombalardan sağ kurtulabilenler, bu defa da sığındıkları “mağara”larda öldürüldüler!..
“Zehirlenerek” öldürüldüler!..
“Kesilip, doğranarak” öldürüldüler!..
Olayı biliyorsunuz...
Demirel hükümetlerinin ünlü Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil, muhtemelen emekli olduktan sonra, kendisiyle “evinde yapılan bir röportaj”da, Dersim olaylarının “neticesi”ni şöyle anlatıyor:
“Neticeyi söylüyorum. Bunlar kabul etmediler.
Mağaralara iltica etmişlerdi.
Ordu, zehirli gaz kullandı!..
Mağaraların kapısının içinden.
Bunları fare gibi zehirledi.
Yediden yetmişe, o Dersim Kürtlerini kestiler.
Kanlı bir hareket oldu.
Dersim davası da bitti.
Hükümet otoritesi de köye ve Dersim’e girdi...
Dersim böyle bitti.”
Olay vahim!.. Tam bir facia!..
Ama, CHP’li Öymen’in “aynı yöntem”lerin bugün de kullanılmasını tavsiye etmesi ve kendisi de bir “Dersimli” olan CHP’li Kılıçdaroğlu’nun bu yönteme “alkışlı destek” vermesi bundan da vahim!..
Kılıçdaroğlu’nun annesi Yemuş Hanım’ın, bu “katliama alkış”tan sonra vefat etmesi; “Zavallı kadın, mutlaka kahrından ölmüştür” yorumlarına yol açtı ki, bu yorumlar, pek de yabana atılmaz!..
VAKİT YAZDI, ALBAY GİTTİ!
Geçen haftayı; bu tartışmalar, “CHP’ye protesto”lar ve “Öymen’e siyah çelenk”lerle geçirdik... Öyle görülüyor ki; bu protesto eylemleri bu hafta da devam edecek... Belki de, “Onur Öymen’in istifası”na kadar sürecek...
“İstifa” dedik de, aklımıza geldi... Malûm, Vakit’in bir özelliği de, “fikri takip”tir... Yani, “olay”ı vermekle kalmaz, sonucunu da ısrarla takip eder!..
İşte bu “ısrarlı takip”lerimizden biri de, Genelkurmay Başkanlığı Askerî Savcılığı’nda görevli olan ve Ergenekon sanığı emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un evinin aranması sırasında Tolon’un evinde hazır bulunan Askerî Savcı Zekeriya Duran’la ilgili haberlerimizdi!..
Savcı Zekeriya Duran’ın, “evli bir kadınla zina” yaptığını ve bu yasak ilişkiyi 3 yıl boyunca sürdürdüğünü kamuoyuna ilk duyuran Vakit oldu...
Bekledik ki; “zina” gibi “yüz kızartıcı bir suç” işleyen Yarbay Zekeriya Duran görevinden alınsın!..
Gelin, görün ki; “görevden alınma” yerine, “terfi” ettirildi... Evet, “yarbay”lıktan “albay”lığa terfi ettirildi.
Bunu öğrenince, Vakit’in 19 Eylül 2009 tarihli manşetinde şu başlığı kullandık:
“Yarbay’a zina terfisi!”
Öyle ya; “eşleri, kardeşleri veya anaları başörtülü” olan, gizli gizli de olsa “namaz” kılan subay ve astsubayların atıldığı bir kurumda, “zina” eden bir yarbay terfi ettiriliyordu... Bu “çelişki”yi kamuoyuna duyurmak, bizim görevimizdi.
Nitekim, adları “yolsuzluk”lara karışan “Emniyet müdürleri” ve “polis”lerin birer birer görevden alındıkları gündeme gelince, “zinacı albay” konusunda bir hatırlatma daha yapıp, 9 Kasım’da dedik ki;
“Zinacı albay hâlâ görevde!”
Israrlı yayınlarımız üzerine, Albay Zekeriya Duran “pes” etmek zorunda kaldı ve kararını “Vakit muhabiri”ne açıkladı:
“İstifa ediyorum!”
Etti de... Herhalde “özlük hakları”nın riske girmesini göze alamamış olmalı ki; “istifa” etti ve biz, 11 Kasım tarihli Vakit’te, “o albay istifa etti” başlığıyla duyurduk sizlere...
İşte buna “fikri takip gazeteciliği” denir!.. İşte buna “kararlılık” denir!..
Yazdık ve sonuç aldık!..
“Saman alevi gibi parlayan ve sönen bir gazetecilik” yapmış olsaydık, herhalde böyle bir sonuç alamazdık!..
HABERİ VERMEDEN ALDIĞIMIZ NETİCE!
“Sonuç almak” dedik de... Sizlere, bir güzel haberimiz daha var!..
Öncelikle şunu söyleyelim:
Bu gazetenin bazı konulardaki “hassasiyet”i, sayfalarımıza yansıyan “haber” ve “yorum”larla sınırlı değil!.. Haber ve yorumlarımızın dışında da “hassasiyet”lerimiz devam ediyor ama bunları sizlere yansıtmıyoruz.
Meselâ, geçtiğimiz günlerde “Danimarka’da yaşanan karikatür skandalı”nın bir benzeri yaşanacaktı ki, olayı öğrenen Vakit muhabirleri derhal devreye girdi ve skandala engel oldu...
Sizlere “haber” olarak yansıtmadığımız olay, özetle şuydu:
Dün Swiss Otel’de yapılan müzayedede; Aydın Ülken isimli ressamın çizdiği minyatür tabloda, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in Miraç’a çıkış hadisesi ahlaksız figürlerle resmedilmişti!.. Bunu günler öncesinden öğrenen Vakit, şirket yetkililerine ulaşarak konu hakkında bilgi istedi.
Vakit’in, olayın üzerine gittiğini gören Antik A.Ş. yetkilileri, şirket avukatı Kezban Hatemi vasıtasıyla bir açıklama yapıp, dediler ki;
“O tablo müzayede listesinden çıkarıldı.”
Şirket yetkililerinin açıklamasına inanmakla birlikte, muhabirimiz Üsame Karakış’ı, müzayede salonuna gönderdik.
Üsame, dün akşama doğru telefon edip, şirketin açıklamasını doğruladı;
“O tablo müzayedede yoktu.”
Bu hassasiyetlerinden dolayı; şirket yetkililerine ve Av. Kezban Hatemi’ye teşekkür ediyoruz... Vakit’in ve onların hassasiyetleri birleşince, bir “skandal”ın önüne geçilmiş oldu!..
Bazen böyle durumlar olabiliyor.
Bazen, “haber yapmaya” bile gerek kalmadan “olumsuzluk”ların önüne geçilebiliyor... Ki, bunların örneği çok!..
Şunu demeye çalışıyoruz:
Bizim niyet ve amacımız; illâ da “eleştirmek” veya “ifşa etmek” değil!.. Muhataplarımızın “anlayışlı” davrandığı durumlarda “haber” de yapmıyoruz, “yazı” da yazmıyoruz.. Tam aksine, son olayda olduğu gibi, “teşekkür” etmekten de kaçınmıyoruz.
MUHABİRİMİZ LİNÇ EDİLİYORDU!
Tabiî, her zaman böyle “anlayışlı insanlar”la karşılaşmak mümkün olmuyor.. Bazen de “hedef gösterildiğimiz” ve “linç girişimi”ne maruz kaldığımız olaylar yaşadığımız da oluyor.
Meselâ, bugün 1. sayfamızda, “Laikçilerden muhabirimize alçak saldırı” başlığıyla verdiğimiz haber!.
Okuyacağınız gibi, olay şu:
Emekli Tümgeneral Osman Özbek’in, “Cumhuriyet’in 86. Yılında Türkiye” konulu konferansını, muhabirimiz Ertuğrul Cesur izledi... Ama, nasıl?..
Cumhuriyet Kadınları Derneği’nde düzenlenen konferansı izlemek isteyen muhabirimiz, Özbek’in “Sen kimsin, hangi gazetedensin?” diye sormasıyla dernek üyelerinin saldırısına maruz kaldı. Muhabirimiz, hakaret ve tehditler karşısında, gazeteci olduğunu ifade ederek görevini yapmaya çalıştığını söylemesine rağmen, salondan zorla dışarı çıkarıldı.
Ne yani, orada “gizli bir şeyler” mi konuşuluyordu, “kaos amaçlı taktikler” mi veriliyordu ki, bunun “haber” yapılmasından korktular!.. Orada, “illegal örgüt toplantısı” yapılmıyorsa, aralarında bir “gazeteci”nin bulunmasından niye ürktüler?..
Her neyse... Bazılarını “rahatsız” etsek de, biz görevimizi yapmaya devam edeceğiz!.. Kimini eleştirecek, kimini deşifre edecek, kimine de teşekkür edeceğiz!..
Çünkü Vakit, bir “gazete”dir... “Adam gibi gazetecilik yapan” bir gazete!.. Sizler, bunu zaten biliyorsunuz ama bir defa daha hatırlatalım istedik.
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi