Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yargının siyaset hamlesi

Yargının siyaset hamlesi

"Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuk devleti özelliğini ihlal" suçundan, AK Parti hakkında kapatma davası açmak...Bunun sinyalini, Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya verdi ve şimdilerde, CHP lideri Baykal dahil birçok kişi, bu işi ısıtmaya yönelmiş durumda.
CHP lideri, Milliyet'ten Fikret Bila'ya ve Vatan'dan Bilal Çetin'e "Türkiye'nin çivisini çıkardılar. Telefon dinlemeleri yüksek yargıya kadar vardı. İktidar şimdi de hukuk devleti ilkelerine aykırı eylemlerin odağı haline geliyor. Anayasa Mahkemesi zaten laikliğe aykırı eylemlerin odağı olduğunu 1'e karşı 10 oyla tespit etmişti. Şimdi de hukuk devleti ilkelerine aykırı eylemlerin odağı konumuna geldiler" diyor. Yani demek ki, AK Parti hakkında açılacak yeni bir kapatma davası Baykal'ın içine sinmeye başlamış.
Ergenekon'un avukatlığına soyunmuştu, şimdi de AK Parti'yi kapatma davasının savcılığına soyunmuş bir ana muhalefet lideri ile karşı karşıyayız.
AK Parti hakkında yeniden bir kapatma davası açılır mı?
Kimse, Türkiye'de yargının seyir defterine baktığında "açılmaz" diyemiyor.
-Anayasa Mahkemesi, bünyesinden 367 kararı çıkarmış bir yüksek yargı organı.
-Anayasa Mahkemesi, bünyesinden 10'uncu ve 42'nci maddedeki Anayasa değişikliğini "esas"tan bozmak için kendisine yetki üretmiş bir yüksek yargı organı.
-Ve Anayasa Mahkemesi, 6'ya 5 oyla kapatmaktan vazgeçtiği, yüzde 47 oy tabanına sahip iktidar partisini, 10'a 1 oyla, "laiklik karşıtı eylemlerin odağı" olmaya mahkum etmiş bir yüksek yargı organı.
Bu yüksek yargı organımızın, yukarıda saydığım tümü "siyasi" nitelik arz eden ve belli bir siyasi duruşu yansıtan kararları, millet vicdanında sorgulanmış bulunuyor.
Hukuk camiasının büyük çoğunluğu ise, tüm bu kararların, tamamen bir siyasi mücadele aracı niteliği arz ettiği kanaatinde.
Şimdi, seçimlerde diskalifiye edilmesi imkanı gözükmeyen AK Parti'yi, ana muhalefet liderinde büyük heyecan uyandıran bir girişimle, bir kere daha topun ağzına vermek...
Böyle bir girişim, yargının siyasallaşması değilse nedir?
YARSAV'da, Eminağaoğlu ile sergilenen garabeti taşımadı yargı ve üstünden attı.
Şu anda, telekulak vesilesi ile ortaya çıkan tartışmada, problemin büyük kısmının yine yargı ile bağlantılı olduğu açık seçik. Dinleme talebi savcıdan geliyor, hakim değerlendiriyor ve karar veriyor. Şayet hakim, dinleme talebi ile gelen telefon numaraları içinde kendi telefonunun bile bulunduğundan habersiz olarak imzayı basıyorsa, bundan dolayı siyasi iktidarı mı muaheze etmek lazım yoksa yargının kendi iç muhtevasını mı?
HSYK Başkan Vekili Kadir Özbek "Yargı savunmada!" diyor. Yani herkes mevziye yerleşsin çağrısı yapıyor.
Yargı kime karşı savunmada Allah aşkına?
Ergenekon davasına bakanlar da, savcısı ve hakimi ile yargıyı oluşturuyor, Anayasa Mahkemesi de... Bizzat Anayasa Mahkemesi'nin içinde aynı siyasi davada birbirinden taban tabana zıt kanaatler sergileyen bölünme yaşanıyor.
"Hangi yargı meşru, hangisi değil" diye mi sormak gerekiyor?
Türkiye'de bir yargı sorunu bulunduğu açık.
"Yargının siyasallaşması" diye bir sorun bulunduğu da açık.
Ama bunu bile herkes kendisine göre okuyor.
Halkın durduğu yerden bakıldığında, yüksek yargı mensuplarının siyasi bir mücadeleye soyunduğu izlenimi doğuyor.
Bu izlenim önemsiz sayılabilir mi?
Bir süre önce yaşanan HSYK tartışmasında da, böyle bir siyasi bölünme yaşandı.
Diyelim bir hukuk adamı, iktidarın bileğini bükmek için harekete geçti, bunun halk nezdinde nasıl okunacağı önemsiz midir? Ve bu, tamamen siyasi bir hamle olarak okunursa, burada yargının ödeyeceği bedel önemsiz midir?
Bakınız, keser dönüyor, sap dönüyor ve bir gün hesap dönüyor.
İstiklal Mahkemeleri'nin mahkeme hüviyeti, bugün, icra-yı faaliyet ettiği günlerdeki kadar meşru görülüyor mu?
O gün, İstiklal Mahkemeleri'nin "astığı astık kestiği kestik" yapısı, devrimler adına kutsanmış olabilirdi.
Ama bugün yargısız infaz ve cinayet mahkemeleri olarak anılıyor.
Dersim'e de kim bilir o gün, kimler hangi gerekçeleri üreterek meşruiyet kılıfı giydirmişlerdi.
Ama bugün, Dersim operasyonunun tanımı "katliam" olarak geçiyor.
Onur Öymen'in bugün içinde bulunduğu dramatik durumdan ibret almak gerekmiyor mu?
AYM'nin, darbe günlerinde verdiği kararları araştıranlar bugün "Yüksek mahkemenin iradesi askeri iradeye göre yamulmuş" sonucuna varıyor. Bu, bir hukuk kurumu için onur verici bir görüntü mü?
Kararı kişiler veriyor, bedeli halk nazarında kurum ödüyor. Türkiye, sağlıklı bir yüksek yargı oluşturamamış ülke konumuna düşüyor.
Cumhuriyet Başsavcılığı, ana muhalefet liderinde heyecan uyandıran rakibi diskalifiye etme imalarında bulunmakla, hukuka hizmet etmiş olmadı. Hukuktan bir kere daha kuşku duyulmasına yol açtı. Ne kadar yazık!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Taşgetiren Arşivi