Sayın Birand, açık konuşalım mı?

Sayın Birand, açık konuşalım mı?

Atalarımız “Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır” derler. Sizinle bizim eskiye dayanan bir hukukumuz ve dostluğumuz var. Programlarınıza katıldıkça, çok çayınızı, kahvenizi içtik. İkramlarınızı gördük. Kaç gündür hakkınızda yazı yazıyorum. Herhalde asıl hedefin siz olmadığınızı anlamışsınızdır, Hedefim, kendini mitolojik tanrı sanan patronunuzdur.
Hürriyet’in 23 yıllık yazarı sayın Emin çölaşan’ı sırf iktidarın gözünü boyamak için atmadı mı? Onun iktidara hoş görünmek istemesi hoşumuza gitmeliydi değil mi? Samimi olduğunu bilsek, tabiî ki memnun olurduk. AK Parti iktidarından hiçbir talebimiz ve çıkarımız yok. Hiçbir zaman olmaz da. Yine de tırnaklarının taşa gelmesini dahi istemeyiz. çünkü onlar aziz milletimizin oyları ile iktidar olmuşlardır. Bazı tutumlarını elbette ki beğenmiyoruz. İyi gün dostları ile kara gün dostlarını pek ayırt edemiyorlar. Haddimizi aşarak kendilerini uyarmaya çalışıyoruz. Düşmanları ile kendilerinden çok biz uğraşıyoruz. Halkımız tarafından sevilip güvenilmek, bizi buna mecbur ediyor.
Bu çok güzel de, çilesi çok ağır. Siz ne derseniz deyin. Patronunuz Kanal D’yi bir cephanelik gibi millî irade aleyhine kullandırıyor. Atışları da sizinle sayın Abbas Güçlü’ye yaptırıyor. Mesela başörtülülerin üniversitelere alınmaması için ortam hazırlatıyor. AK Parti karşıtlarına çok büyük destek veriyor. Kavgadan çıkar umuyor. Elinden gelse iktidarı ayaklarına kapandıracak. Bazı hassas ve hırçın çevreleri iktidar aleyhinde motive ediyor. Yazık ki iktidar bunu göremiyor. Müellefetül kulub uyarınca, patrona kıyak yapmaya devam ediyor. Bunun acı bir örneğini birkaç hafta önce gördük.
Büyük patronun 2 katrilyona varan vergi borcuna sempatik Maliye Bakanımız, eliyle bir çizgi çekti. Milyonlarca fakir fukaranın sırtından, uzlaşma adı altında, borcun % 90’ı affedilidi. Açık söyleyeyim. iktidarın yerinde ben olsaydım. Hemen TMSF’ye, Kanal D’ye el koyması için talimat verirdim. Bir zaman atv de halkın başına bela kesilmişti. TMSF el koyarak satışa çıkardı. İhale değerli hemşerimiz çalıklar’da kaldı. Onların yönetiminde atv bugün Türkiye’de bir numaralı televizyon haline geldi. Meselâ biz evimizde atv’yi hiç açmazdık. Şimdi ise atv en çok izlediğimiz televizyonların başında geliyor.
Değerli hemşerim çalık’ı bütün kalbimle tebrik ediyorum. TMSF, kamuya borçları sebebi ile Doğan’ın Kanal D’sine de haddini bildirebilirdi. Eskiden (sizin de, sayın Abbas Güçlü’nün de) programlarınız çok keyifli ve objektif olurdu. Programlarınıza, zıt görüşte olan insanları da davet ederdiniz. Herkes canlı yayında rahatça tartışırdı. Şimdi bakıyoruz da... Hemen her programınıza tek tip insanları çağırıyorsunuz. Konuşmacılar mutlaka AKP karşıtı ve halktan kopuk enteller oluyor. Bence her ikiniz de mesleğinize yazık ediyorsunuz.
Sayın Abbas Güçlü 27 Şubat çarşamba günü, Orta Doğu Teknik üniversitesi’nde program yapıyordu. Canlı yayında Yargıtay Onursal Başsavcısı sayın Sabih Kanadoğlu ile birlikte, Anayasa’ya rağmen, başörtülüleri üniversiteye sokmayan iki rektör vardı. Türkiye’de 16 rektör başörtülüleri üniversitelerine almışlardı. O yurtseverlerden bir kişi olsun, programa çağrılmamıştı. Halbuki canlı yayında türban adı altında başörtüsü tartışılıyordu. Tek taraflı tartışma olur mu? Son zamanlarda dikkat ediyorum. Sayın Birand siz de aynı şekilde hareket ediyorsunuz. Türban sorununu başörtülü olanlarla değil, öbürleri ile konuşuyorsunuz. Muhabirleriniz, halkın ve gençliğin arasında dolaşıyor. Güya başörtüsü hakkında görüş alacaklar. Tarafsız davranmıyorlar. Başörtüsü karşıtlarını âdeta mercekle buluyorlar. Konuyu onlara soruyorlar. Siz de o röportaja dayanıp objektif haber yerine bir çeşit telkin yapıyorsunuz. Gençliği kışkırtır duruma düşüyorsunuz. Böylece büyük çapta itibar kaybediyorsunuz. Sayın Hıncal Uluç bile tutumunuzu beğenmediğini yazdı. Geçenlerde üniversitelerarası Kurul Başkanı Prof. Sayın Mustafa Akaydın’a türban konusunu sordunuz. O daha konuşmaya başlamadan size güvenmediğini yüzünüze karşı söyledi.
Bir üniversiteye girmek isteyen Kanal D kameramanı ile yardımcısına, üniversiteli gençlerin engel olduğunu siz kendiniz söylediniz. “Kalem tutan eller, bu defa bıçak tutarak elemanlarımıza saldırdılar” dediniz.
Mesleğin AS’larısınız. Yazık değil mi size?
Bir gün sayın çölaşan gibi kendinizi kapı önünde bulacağınızı hiç düşünmüyor musunuz? Rüzgâr ekenin fırtına biçeceği aklınıza gelmiyor mu? Sizi dostça uyarmak istedim. Saygılarımla...


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi