Ahmet Can

Ahmet Can

"Pişkin hırsızlar çetesi" çöktü

"Pişkin hırsızlar çetesi" çöktü

Hüznün dili yoktur. Şiirin dili sönük bir ombra sarısı şakayığı andırır bende. Başkasını bilmem. Biliyorum bu girişle aşağıda yazacaklarımın hiçbir bağlantısı yok. ‘O halde neden böyle başladın yazıya?’ diyeceksiniz. Benden kültür sanat ağırlıklı edebi bir dil istemişti arkadaşlar… İlk cümleden sonra her şey koptu.

Henüz ilk yazımda hemen hırsızlardan, çetelerden bahsetmem eminim hepinizin canını fazlasıyla sıkacak. Evet, yazı kültür ve sanatı içeriyor, fakat başlık çok kaba… Bana da öyle geldiği için özellikle kullandım. En basit ifadeyle söylemek gerekirse daha yumuşak bir başlık bulamazdım. Dikkatinizi son zamanlarda edebiyat hırsızlığındaki artışa çekmek istiyorum. Şiir asil bir konudur. Şairin içini sızlatan o duygunun damıtılarak ‘dışa’ akmasıyla oluşur. Ruhun sesidir şiir... O halde hırsızlıkla, aparmayla ne işleri olabilir şairlerin? Yazarlar ‘benim gibi’ -burada hemen kendimi de o varsıl koloniye dahil ediyorum- şairler kadar hassas olmadıklarından belki onların intihalleri anlaşılır. Onlara verilen makaleyi doldurmaktan sorumludurlar. Eğer yazı ishaline tutulmadıysalar işleri zordur. Bu yüzden, arada bir onların intihallerini görür ve istihza ile; ‘Tamam bilader, her gün yazıyorsun, olsun o kadar’ derim. Fakat şairlerin intihal yapmasını anlayamıyorum.

Sabah  gazetesi yazarı Ülkü Tamer… Bakın ondan bahsederken şair diyemedim. Yok, hayır sandığınız gibi değil. Cümlenin ahengini bozuyordu. Derler ki, cümlenin ahengi zıtların ahenginden mühimdir. Bu yüzden ona şair demeye dilim varmıyor. Hürriyet'in tetikçi yazarı Özdemir İnce de bu gruba dahildir. Politik duruşlarına bir diyeceğim yok. Fakat o politik duruşu da paçalarından akıtan bir ‘ada’ onlar… Daha sarmacı bir üslupla dört katlı pasta da diyebilirdim. Mizah dergilerinden nasibini fazlaca almış biri olarak… Bana ayrılan bu köşede yeterli vuruşu tamamlayabilmek maksadıyla uzattığım yazının ‘altın vuruş’u şöyle: Pişkin hırsızlar çetesi benim intihalci şairler topluluğuna taktığım lakap… (Mevzu K.G.’nin kameralı cep telefonu değil. Bu da, görüntüden başka sermayesi olmayan o kompleksli budalaya hediye olsun.)

Geçenlerde Google'da unuttuğum bir mezar taşı sözünü ararken  "Geceleyin öldü de kahvaltıyı kurtardı" yazmıştım. Maksadım sözün baş tarafını da bulabilmek... Fakat bir anda bu İskoçlu cimri adamın mezar taşındaki yazıyı Ülkü Tamer'in bir şiirinde kullandığını gördüm. Tırnak içinde de değil. Aşağıda ilk önce o İskoçlu denyonun mezar taşındaki şiiri ve ardından sayın Tamer'in intihal yaptığı şekli vereceğim.

İskoçlu:
“Yemez içmezdi, Timmy Wyatt' dı adı,
Geceleyin öldü de kahvaltıyı kurtardı”

Ülkü Tamer:
“Pek cimri bir adamdı, Köfte Nebil'di adı
Geceleyin öldü de kahvaltıyı kurtardı.”

Dik-Not: İki şiir arasındaki ortak noktaları toplayın. Çıkan sonuca Pişkin Hırsızlar Çetesi cümlesindeki harf sayısını da ekleyin. Sonuçtan Ülkü Tamer'i çıkarın. Ona şair demeye sizin de diliniz varmayacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Can Arşivi