Çukurova’nın Mağrur ve Güzel Kenti Adana
İnsanlık tarihi boyunca hemen her uygarlığın kendisine yer yurt edindiği Adana, Çukurova’nın mağrur ve güzelliğini koruyan yerleşim merkezlerinden birisi. Yine Adana, tarih boyunca yeryüzü coğrafyasının herhangi bir kara parçasında yaşama imkânı bulmuş bütün medeniyetlerin ya ilk ya da son durağı.
Günümüzde Adana denilince akla pamuk gelir, çiftlik ağalığı gelir, ırgatlık gelir, göç gelir, narenciye gelir, bir de ülke ekonomisinin lokomotiflerinden Sabancı ailesi gelir. Oysa Adana bu yönleriyle birlikte anılmanın dışında, medeniyetlerin istasyonu olarak da çok çok önemli bir noktadır.
Şimdilik Adana’nın tarihi boyutuna girmeyeceğim. Bugününü paylaşacağım. Bir kere hemen şunu söylemeliyim ki, ülkede bunalım çıkaran ve milletin vergileriyle sahip oldukları imtiyazlar elinden alındıkça, iktidara ve millete karşı oyun sergileyenlerin haberlerinden bunalanlara tavsiyem, bu kısır döngüler içinde kıvranıp durmak yerine, fazlaca bu meselelere takılmadan, kendilerini ve çevrelerini keşfe çıkmaları ve farklı şeylerle meşgul olmalarıdır.
Anadolu’yu gezdikçe görüyorum ki, Ankara ve İstanbul gibi büyük kentlerde yaşayıp, kendilerini çok bilen yerine koyan çevreler, çarıklı erkân-ı harp dediğimiz Anadolu insanının yanında sıfır kalır. Anadolu insanı bu memlekette kimin ne olduğunu ve ne yapmak istediğini öyle çok iyi biliyor öyle çok iyi biliyor ki, şimdilik bu konuya girmeyeceğim.
Adana seyahatimde bölgenin kereste tüccarlarından ve “Ataerkil” aile sistemini koruyarak önemli bir örnek olan Ahmet Ökmen ile evlatlarının konuğu oldum. Adana’nın tarihi ve turistik yerlerini birlikte gezdik. Hatta Tarsus’a kadar uzandık. Tarsus’a şimdiye kadar da gidip gelmiştim ama “meğer yol sıra gidip, çay sıra gelmişim.” İnanç turizmi bakımından sadece Tarsus, başlı başına bir ülke için yeterli tarihi dokuyla lime lime örülmüş bir kentimiz. Sırası geldiğinde oraları da anlatmaya gayret edeceğim.
Kırmızı et yemediğim için Adana’nın yemeklerinden bahis açmayacağım. Kebap adına bir sürü yiyecek çeşidi var fakat yemek istemeyen insan için bir şey ifade etmiyor. Ama misafir olduğum Ökmen ailesinin evlerinde tattığım yöresel yemeklerden “kitel” ile yine bilinenin dışında farklı bir “maklube,” “Mantı” ve “nohutlu pırasa” harikaydı.
Ne zaman herhangi bir şehrimizin tarihi dokusunu gezmeye kalksam, hep dilimde şu sözler dolanır durur. “Bir ülke insanının değer yargılarını toptan tahrip etmek mi istiyorsunuz, o zaman öncelikle tarihini tahrip etmeli ve bununla da yetinmeyerek; nefret ettirmeli, hatta yalan tarih yazdırmalısınız. Tarihi tahrip edilen ülkelerin insanları, tahrip yolundan asla çıkmaz ve devamlı ilerler.”
Bize ve bizden önceki uygarlıklara ait olan tarih, özellikle son 70 yıldır, öyle tahrip edilmiş, öyle tahrip edilmiş ki, tarihle birlikte değer yargılarımız da sıradanlaştırılmış, basite indirgenmiş ve şamar oğlanına dönmüş. İnsanlar da haklı olarak değer yargılarını muhafaza edecek bir mecra bulamadıkları için düşünce ve fikir dağınıklığı yaşamaktadır.
Adana’da özellikle Osmanlı dönemine ait eserleri gezdikçe benim de fikir ve inanç dünyam altüst oldu. Şükürler olsun ki, camilerimiz öyle veya böyle korunmuş ve kollanmış. Gerçi eski faaliyetlerini yapamasalar da en azından halkın ibadet edeceği kadar muhafaza edilmiş. Söz camilerden açılmışken, bu vesile ile bir vefa borcumu da yerine getirmek isterim
Adana’nın 1987 ve 88 yıllarında sevilen bir müftüsü vardı, adı Süleyman Tekin’di. Allah rahmet eylesin Süleyman Hoca, dünyevi ve uhrevi konularda çok bilgili biriydi. Hizmet ehliydi ve hizmette sınır tanımadığı için de gece gündüz çalışır dururdu.
O dönemde Adana’ya büyük hizmetleri olmuştu. Bu icraatlarından biri de Adana Sabancı Merkez Camii’dir. Adana’nın gurur kaynağı olan Sabancı Merkez Camii’nin temeli, Rahmetli Süleyman Tekin zamanında atılmış ve parasızlıktan uzun süre bitirilememişti.
Sultanahmet Camii’nin ikizi gibi yapılan Sabancı Merkez Camii, daha sonra Rahmetli Sakıp Sabancı tarafından bitirildi. Bugün Adana’ya hangi yönden girerseniz girin, şehrin her tarafından camii insana selam veriyor ve şehri tanımada büyük faydası oluyor. Camiinin tarihçesinde Sabancı ailesiyle birlikte Süleyman Tekin ve Diyanet Vakfı’nın da adı anılmalı ve emeği geçenlerin ruhuna birer Fatiha okumalı. El Fatiha.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.