Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Sağlıkta reform

Sağlıkta reform

Bu hükümetin en başarılı olduğu alanlardan biri de sağlık.. En azından vatandaş hastanelerde adam yerine konmanın rahatlığını yaşıyor. Farklı bir sigortaya mensup olduğu için, kanamalı hastaya bakmayıp başka bir hastaneye çıkış yazan ve ambulans bulunamadığından sedyede bekletilen, parasını ödemediği için hastanede rehin tutulan hasta yok. Bu önemli bir kazanım.
Bu başarının sürdürülebilir olması gerek. Sağlıktaki dağınıklığın giderilmesi, Sosyal Güvenlik sisteminin birleştirilmesi de önemli.. Ama sorunlar bitmiş değil ve özellikle de bundan sonra atılacak adımlarda çok dikkatli olunması, gelinen yerden geri gidişe açık kapı bırakılmaması gerek.
Sağlıkta iyileşme tamam, ama hâlâ sistem tam olarak yoluna girmedi. çok pahalı ve istismara açık bir yapı var.. İsraf devam ediyor. Kaynakların çok da verimli kullanıldığından emin değilim.. Sektörün birçok bakımdan yeniden yapılandırılması ve mali açıdan desteklenmesi kaçınılmaz.. Yeterli Ar-Ge çalışması yok. Batı tıbbına angaje olmuş bir yapımız var. TBMM Sağlık Komisyonu, çin ve Hindistan’daki tıbbi yapıyı bir incelemeli.. Japonya’yı da..
Gelinen noktada yaşanan sorunlar şu şekilde özetlenebilir: İsraf ve istismar iddiaları, tıpta yeni trendler. Sağlıkta teşvik, sağlık ve sosyal güvenlik sistemi özelleştirilecek mi? Doktorlar, hastane , poliklinik, tıp merkezi ve DAL merkezlerinin sahip ve yöneticileri ne diyor? Hastalar durumdan ne kadar memnun? Sağlığın ulusal ekonomiye maliyeti ve sağlıkta dışa bağımlılık.. Tam mesai ne getirecek, ne götürecek? Sağlıkta kim ne kazanıyor, dünyada durum ne? Koruyucu hekimlik neden revaçta değil? Aile hekimliği, yaşlı ve engellilere evde bakım hizmetleri, sağlıkta merkezi hükümet, yerel yönetim, Kızılay, vakıflar ve özel sektörün yeri... Tıp Fakülteleri ve sağlık meslek liselerinin durumu... Cevabını arayan o kadar çok soru var ki!
SSK’lıya ve Bağ-Kur’luya özel hastane ve tıp merkezleri kapıları kapanacak. Reform, özel hastanelerin sigortalılardan sadece yüzde 20 fark almasına imkân veriyor. Yetkililer, “özel hastaneler ve tıp merkezleri bu kadar düşük bir farka hizmet veremez, sistemden çıkacaklar” diyor.. Bana kalırsa da bazı konularda yanlış bir karar her şeyi altüst edebilir.. Bunun faturası ülkeye, sektöre ve vatandaşa çok pahalıya patlar..
Sistemde en fazla hasta yükünü taşıyan ve en ekonomik şartlarda hizmet veren tıp merkezlerinin kapanacağı söyleniyor.. Bu, sistemde ciddi sorunlara yol açabilir. Hastaneler tedirgin, doktorlar tedirgin.. özel muayenehanelerin önü kesiliyor.. Tıp merkezlerine verilen cezalar dengesiz ve ağır..
Aslında bir an önce sağlık ve sosyal güvenlik sisteminin özelleştirilmesi gerek.. Bunun için sistemin tek elden yönetilmesi, açıklık / şeffaflık, denetlenebilir, ölçülebilir bir yapıya kavuşturulması gerek..
Bir doktor arkadaş şu maili atmıştı geçen gün: “İç hastalıkları uzmanı bir hekimim ve İstanbul’da özel bir hastanede çalışıyorum. AK Parti iktidarının yaptığı birçok güzel iş var, fakat bazıları da var ki nasıl olup da yapıyorlar anlamıyorum. En önemli yanlışlıklardan biri sağlık sektörü. Bundan 5 yıl önce ‘özel sektörün önünü açıyoruz’ diyerek sağlığa yatırımı teşvik ettiler ve özel sektör büyüdü, ama her 6 ayda bir yaptıkları yönetmelikler ile bu sektördeki insanlara azap çektirdiler. Bir önceki yönetmelikte 100 bin YTL ceza yediğiniz bir iş bir sonrakinde değişiyordu. Yediğin ceza da yanına kâr kalıyor tabii. Şimdi ise öyle bir hale getirdiler ki eleman, cihaz alımını bile Ankara’ya bakanlığa başvurup onlar izin verirse yapabiliyorsunuz. Dünyanın başka bir yerinde duyabileceğiniz bir şey değil, bir özel işletme eleman alımı için bakanlıktan izin alacak. 15 Şubat’ta çıkan özel Hastaneler ve Ayaktan Teşhis ve Tedavi Kuruluşları Yönetmeliği’ni okuyabilirsiniz. Tam gün denen kamuda çalışanlara bir uygulama getirecekler ve doktorlar kamudan kaçmasın diye özele darbe indiriyorlar. Kardeşim, özel sektör bu kadar gelişirse kamuda doktor kalır mı? Bunu neden önceden düşünmüyorsunuz? ‘Devletten kurtulup özel sektörde çalışayım’ dedim, daha kötü bir bürokrasi ve baskıyla karşılaştım. Sonuç olarak sağlık sisteminin gidişi sadece ilaç sektörünü memnun edecek gibi görünüyor. çünkü getirilen ödeme sistemi ile normal hekimlik çok zorlaşacak ve ampirik ilaç yazılımı artacak. Bu da, ilaç firmalarını daha da zenginleştirecek.”
Sektörde çalışan kişilerle konuştum.. Kimi akademisyen, kimi özel sektörde, kimi kamuda görevli. Hepsi değişikliği şart görüyor, ama yapılan değişikliğin faturasının ağır çıkmasından kaygılı.. Bakanlığın bu konuda inatçı bir tutum sergilediğinden şikayet ediyorlar. Eğer bir uzlaşma sağlanamazsa, görünen o ki, gazeteye ilan verip, bildiriler yayınlayacaklar. Sıkıntı doğacak. Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın doğru yönde ileri doğru attıkları adımın bundan sonrası için kesilmemesi gerek. Onun için de tabanın sesini dinlemekte yarar var.. Sektör çevresinde en çok üzerinde durulan konular şunlar:
Sağlık Reformu Yasa Tasarısı, hastalık ve hasta üzerine kurulmuş bir sistem. Hastalık oluşacak ve ilaçla tedavi edilecek ya da cerrahi müdahale.. Koruyucu hekimlik, halk sağlığı, topluma sağlık bilinci verilmesi konusunda bir eksiklik söz konusu. Kamuda doktor açığından, uzman doktor kadrosunun yetersizliğinden söz edilirken, çalışma alanı ve zamanları sınırlanıyor, maksimum verimin önünde engel oluşturuluyor. Tam gün yasası bu hali ile yangına körükle gitmek anlamını taşıyor.. İlaç israfı konusunda önleyici tedbirler bu tasarıda yok.. önceki yıllara göre ilaç tüketiminde 4 milyar YTL’lik artış var.. Keyfi muayeneler, yığılmalar, doktorların çok kısa sürede teşhis ve tedaviye zorlanması sıkıntı doğuracak. Muayenehanesi olan hekim, mesela bir kadın-doğum uzmanına özelde veya kamuda doğum yaptırma hakkı vermiyor.. Keşke bakanlık oda ve dernekler, birtakım sektör aktörleri ile daha yakın ve sıcak bir temasa girse, bu konuda sıkıntı var.. Hatta parti içindeki bu konuda uzman kişiler bile Ankara’ya seslerini duyuramamaktan şikayet ediyorlar. Bu da önemli bir sorun.. Keşke Başbakan bu konuda yakın çevresindeki isimleri davet edip dinlese..
Hastaneler için yaklaşık 2 yıl önce getirilen imar mevzuatına göre sağlık alanı olma şartı kaldırıldı. Ardından Danıştay bu düzenlemeyi iptal etti. Şimdi de bu şart tıp merkezlerine getiriliyor. Ama belediyelerde henüz bir çalışma yok. Doktor açığından söz ediliyor ama, Türkiye’deki durum yaklaşık olarak İngiltere ile aynı. Bazı gerçekler, rakamlar saptırılıyor. 2004 yılında kamu hastanelerinde çalışan uzman hekim sayısı 23 bin 499 iken, 2007 yılında 24 bin 453 oldu. 2004’te Sosyal Güvenlik Kurumu’nun özel sağlık sektöründeki atıl kapasitenin verimli hale getirilmesi ve sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılmasına karar verildi. Türkiye nüfusu o günden bugüne % 3 arttı desek, 2007 yılında kamuda çalışan uzman hekim sayısı 2004’e göre % 4,5 oranında artmıştır. 2004 yılında hekim başına düşen kişi sayısı ile 2007’de (kamuda) uzman hekim başına düşen kişi sayısı aynıdır.. 2004’te SGK özel sağlık sektörüne açılırken kamu hastanelerinde doktor açığından bahsedilmiyordu. Ancak o günden bugüne ne değişti? özel tıp merkezleri ve özel hastaneler kamu hastanelerinin neredeyse yarı yükünü kaldırmaktadır (100 milyon / Yılda). Tıp merkezleri iflasa sürüklenirse bundan kim kârlı çıkar?
Şikayetler bu kadar değil, ben sadece bir kısmını buraya taşıyabildim.. Zaten sanıyorum şu günlerde bakanlığa bu konuda yoğun bilgi akışı oluyordur..
Bu konu bir rejim meselesi değil, onun için derin müdahalelerden söz etmek de mümkün değil. Elbette bu işin içinde de mafyavari ilişkiler vardır. Uluslararası sözleşmeler, AB müktesebatı ve Türkiye’nin gerçekleri göz önüne alınarak “efradına cami, ağyarına mani” bir çözüm üretilmelidir.. Bugünkü durum iyi değil, değişim kaçınılmaz. önemli olan, yanlışları en aza indirip faydayı maksimuma yükseltmektir.
Selam ve dua ile.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi