Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

'Danıştay’ın Türk Milleti' hangi galakside yaşıyor?

'Danıştay’ın Türk Milleti' hangi galakside yaşıyor?

Hani, "mahalle baskısı" diyorlar ya... Hani, "başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılması pek önemli değil ama; Hukuk mezunu başörtülü ileride savcı veya hakim olursa, başı açıklar aleyhinde karar verir" paranoyasını ileri sürüyorlar ya; bunun "mefhum-u muhalifi"ni, yani "tersini" hiç düşünmüyorlar... Oysa, "aklı ve mantığı" olan bir insan şöyle düşünür: "Yargı kürsüsündeki bayan başörtülü ise ve başı açıklar aleyhinde karar verebileceği iddia ediliyorsa, aynı iddia başı açık hakimler ve savcılar için de geçerlidir... Pekalâ, onlar da başörtülü bir sanık aleyhinde karar verebilirler!.."
öyle değil midir?..
Böyle karar vermezler mi?..
BU KAFAYA GüVEN DUYULUR MU?
İşte, en son örneği...
Danıştay Başsavcısı Tansel çölaşan'ın sarfettiği son sözler, "başı açık hakim ve savcılar"a ne kadar "güven" duyulabileceğini ortaya koymuştur...
Ya da, "ne kadar güven duyulmayacağını!"
Buyrun, Tansel çölaşan'ın "ihsas-ı rey" olarak kabul edilebilecek sözlerini birlikte okuyalım:
- "Hem özgürlük diyorsunuz, hem de kapanmak istiyorsunuz. Kapanmanın özgürlüğü olur mu? Kadınlara yönelik en ağır baskı, din adına yapılan baskıdır! Kur'an-ı Kerim'de kapanma yoktur!"
- "27 Mayıs bir devrimdir... İdam edilen Menderes hükümeti üyeleri çocuk ve bebek davalarından değil, Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyete ihanetten yargılanmalıydı... Ama öyle olmadı, tarih o noktada bu cezayı verdi. Ama cezalandırılmaları gerekirdi. Sonra ne oldu? çok güzel bir Cumhuriyet dönemi."
- "Temiz bir sesle Türkçe ezanı dinliyordum. O ses bana dini sevdirdi. Sonra birden bizden olmayan o dille, Arapça ile ezan başladı. Ben o etkiyi kaybettim. Ondan sonra da hiç düşünmedim namaz kılmayı. Aynı dönemde Ulus Gazetesi'nde, Menderes'in paçavralar içinde oturan Said Nursi'nin elini öptüğünü gösteren fotoğrafı yayınlandı. Ulus Gazetesi bunu kötü bir şey olarak gösterdi. Bunlar beni soğuttu."
"KADIN" DEĞİL, SANKİ MİLİTAN!
Evet, birkaç gündür tartışılan bu sözler, Danıştay Başsavcısı Tansel çölaşan'a ait!..
Yani, "başı açık" bir kadına!..
Tansel Hanım'ın "başsavcı" değil de "baş hakim" olduğunu varsayın ve söyleyin hele:
"Böyle bir kadından, başörtülü hanımlar lehine karar çıkar mı?.. Böylesine darbeci bir kafa, özgürlük lehinde bir karar verir mi?.."
Şu hâle bakın;
Bir "başsavcı" çıkıyor ve "idam"ları savunuyor!..
27 Mayıs darbesinin "kanlı bir ihtilal" değil de, "devrim" olduğunu iddia ediyor!..
Düşünebiliyor musunuz;
Hem de, bir "kadın" söylüyor bunları!..
Kadınlar ki, "duygusal" olurlar!..
Kadınlar ki; sadece insanlara karşı değil, hayvanlara bile "merhametli" ve "yufka yürekli" olurlar!..
Kadınlar ki, "savaş"lara ve "ölüm"lere karşıdırlar!.. Onlar "barış" isterler!..
Bu nasıl "kadın"dır ki;
"Darbe"yi savunduğu yetmiyormuş gibi, "Bir başbakan, iki bakanın darağacında sallandırılmasını" neredeyse zil takıp oynayacak kadar normal karşılıyor!..
"Kadın" değil, sanki "militan"!..
Böyle bir "yargı mensubu"nun karşısında "özgürlük" nasıl savunulur?.. "Din" nasıl savunulur ve "örtü" nasıl savunulur?
Bir "kafa" ki, "örtü"ye hepten karşı!.. örtüyü, bir "baskı aracı" olarak görüyor!..
Farzedin ki, Tansel çölaşan "Savcı" değil, bir "hakim"dir ve karşısında da "başörtülü bir sanık" vardır!..
Söyleyin Allah aşkına;
Vereceği karar, hiç "başörtülü lehinde" olur mu?..
Var mı böyle bir ihtimal?..
Böyle "başı açık" ama "beyni yasakçı ve darbeci" bir "kafa"dan hiç "örtü lehine" karar çıkar mı?..
çıkmaz!.. çıkamaz!.. çıkabilemez!..
çıkmasının imkânı ve mümkünatı yoktur...
Böyle bir ihtimal, tahayyül bile edilemez!..
DANIŞTAY’DAN YİNE YASAK!
Nitekim, dün bir defa daha gördük bunu!..
Tansel çölaşan hanımın "başsavcı" olduğu Danıştay'dan; yine "tartışmalı" bir karar, yine "kaos" çıktı!..
Dün saat 16.30'da ajanslardan geçen haber şu şekildeydi:
"Danıştay 8. Dairesi, YöK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya özcan'ın, “başörtüsünün yükseköğretimde serbest bırakılmasını öngören değişikliklerin yapıldığı Anayasa'nın 10 ve 42. maddelerine göre uygulama yapılabilmesi için ayrıca bir kanuni düzenlemeye ihtiyaç bulunmadığına” ilişkin rektörlüklere gönderdiği yazıyı “genelge” olarak kabul ederek, oy birliği ile yürütmesini durdurdu."
Aslına bakarsanız, hiç yadırgamadım...
"Danıştay'dan beklenir" dedim, kendi kendime!..
öyle ya;
"Danıştay bunu hep yapıyor!.."
Ne yani, daha önceki kararları çok mu makbuldü?..
öRTü KöTü öRNEK, ZİNA İYİ Mİ?.
Hele hatırlayın;
Danıştay, 2006 yılında da okula geliş gidişlerinde başörtüsü takan Aytaç Kılınç adlı bir öğretmenin, anaokuluna müdür olmasını 'sakıncalı' bulmuştu.
Danıştay, okul dışında da eğitimin 'bir biçimde sürdüğünü' savunarak, okulda başı açık görev yapan öğretmenin okul dışında başını örtmesini laikliğe ve başörtüsü yasağına aykırı bulmuştu.
Kararda, öğretmenin 'dışarıda da en iyi örnek olması gerektiği' vurgulanarak, başörtülü olmanın öğrencilere "kötü örnek" olduğu ima edilmişti.
Ne garip değil mi;
"Başörtülü öğretmen"in, sokakta bile olsa, "öğrencilere kötü örnek" olacağına hükmeden Danıştay'ımız; "erkeklerle düşüp kalktığı, onlarla zina yaptığı" gerekçesiyle görevden uzaklaştırılan S.O. adlı öğretmenin göreve tekrar dönmesinde hiçbir sakınca görmemişti!..
Sizin anlayacağınız;
Başörtülü öğretmen, "sokakta" bile olsa, öğrencilere kötü örnek!..
Başı açık öğretmen, "yatakta" bile olsa, öğrencilere iyi örnek!..
Mi acaba?..
DANIŞTAY'DAN MİSİLLEME Mİ?
Danıştay'ın "hakim"lerine hakim olan "kafa" bu olmalı ki; "Meclis'in iradesi"ni takmadıkları gibi; geçtiğimiz günlerde de “Anayasa’yı takmadıklarını” ortaya koymuşlardı!..
Malûm, “iki Alevi öğrenci velisi”nin başvurusu üzerine, Danıştay karar vermişti:
“Anayasa’nın 24. maddesinde, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretiminin zorunlu olduğunun belirtilmesi, ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen öğretimin adının Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi olmasına rağmen, içerik olarak Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretimi olarak kabul edilemeyeceği açık olduğundan ve din eğitiminin de ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlı olması karşısında, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin bu içeriği ile zorunlu tutulmasında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”
......
Ne garip değil mi;
Danıştay Başsavcısı Tansel çölaşan’ın “örtü” ve “darbe” ile ilgili sözleri, “hastalıklı bir ruhun hezeyanları” olarak yorumlanıp; Danıştay’dan, “Herkesin sözü kendisini bağlar!.. Biz bu görüşlere katılmıyoruz” şeklinde bir açıklama beklenirken, dün “beklenmedik açıklama” geldi Danıştay’dan!..
Adeta;
“Açıklama öyle olmaz, böyle olur!.. Al sana açıklama!” dedirten bir cevap!..
Adeta;
Tansel çölaşan’a yönelik eleştirilere “misilleme” türünden bir karar!..
HANGİ TüRK MİLLETİ ADINA?
Her şeyi anlıyorum ve anlayışla karşılıyorum da, şunu hâlâ bir türlü anlayabilmiş değilim:
Mahkemelerdeki bütün “hâkimler” gibi, “Danıştay’ın hâkimleri” de, kararlarının en tepesine “Türk Milleti Adına” yazdırıyorlar!..
Böylece demek istiyorlar ki;
“Türk Milleti Adına karar veriyoruz!”
öyle mi acaba?..
İşte benim anlayamadığım şey de bu!.. Bu nasıl “Türk Milleti”dir ki; “öz” başka, “söz” başka!..
Benim bildiğim Türk Milleti;
“Başörtüsüne serbestlik” ister!..
Benim bildiğim Türk Milleti;
“çocuğunun din dersi görmesini” ister!..
Benim bildiğim Türk Milleti;
“Zina yapan kadının cezalandırılmasını” ister!..
Gelin görün ki;
“Türk Milleti Adına” karar veren Danıştay’ın hakimleri; herhalde “cahil halkın bilmeyeceğini” düşünüyorlar ve onun adına ama, “onun taleplerinin hilafına” karar veriyorlar!..
Şahsen ben;
“Danıştay’ın Türk Milleti”nin nerede yaşadığını çok çok merak ediyorum... Bu Türk Milleti, acaba uzayın neresinde, hangi “galaksi”de yaşıyor ki, “başörtüsü”ne de karşıdır, “din dersi”ne de!..
Yoksa, “CHP’li Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın mantığı” hâlâ geçerli midir?..
CHP’li Nevzat Tandoğan öyle demiş ya;
“Bu ülkeye komünizm gelecekse, onu da biz getiririz!..”
Demek oluyor ki; birileri, “Türk Milleti Adına karar verme” yetkisini taaa o zaman almışlar ellerine!..
O zamanlar “CHP’li Ankara Valisi Nevzat Tandoğan”ın yaptığını, bugün Danıştay hakimleri yapıyor!..
Evet, “Türk Milleti Adına” karar veriyorlar!..
Yalnız, adına karar verdikleri Türk Milleti hangi ülkede, uzayın neresinde yaşıyor, ne yiyor, ne içiyor ve neleri düşünüyor, gerçekten merak ediyorum!..
Zira, “benim bildiğim Türk Milleti” ile “Danıştay’ın Türk Milleti” arasında dağlar kadar fark var!..
------------
Karikatür gibi!
Haberin kendisi "karikatür" gibi ama sözler tam karikatür!.. Efendim, "cinsel"lik ve hele hele "üreme" konularında herhangi bir kabiliyeti olmayan 9. Cumhurbaşkanı Bay Demirel, Ankara'da düzenlenen "Gençlerde Cinsel Sağlık ve üreme Sağlığı Araştırması" konulu toplantıda konuşmuş!..
Dediğim gibi, Demirel'in böyle bir toplantıya katılması bile, başlı başına bir "karikatür"dür!..
Ama bu toplantıda sarfettiği sözler, tam "karikatür!"
Tayyip Bey'in, "Nüfusumuzun yaşlanması"na çare olarak "3 çocuk yapmayı" tavsiye etmesini Demirel şöyle eleştirmiş:
"Nüfusun artması iyi bir şey midir?.. İş veremediğiniz nüfus yoksul olur!.. İş veremediğiniz nüfus, sokaklarda kadınların çantasını kapar!"
Demek oluyor ki, Bay Demirel'in böyle bir "endişe ve korku"su vardı!.. Demek ki, "gaspçı" olmasınlar diye çocuk yapmamış!
Eğer öyleyse, Demirel yerden-göğe haklıdır!..
Ya, yapacağı çocuklar, "yeğen"lerine benzeseydi!!!


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi