Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Sular durulacak mı?

Sular durulacak mı?

Son günlerde yaşananlar birden bire ortalığın yeniden toz duman bulutu ile kaplanmasına yol açtı. Denebilir ki bu toz bulutu içinde kimin haklı olduğunu belirlemek vatandaş açısından kesinlikle mümkün değil. Çünkü ortada bir gruplaşma var ve her taraf kendi düşüncesinin ve tavrının doğru olduğuna inanıyor ve bunu savunuyor. Kesinlikle ortak bir noktada buluşmak mümkün görünmüyor. Dünkü yazımda da belirttiğim gibi iki taraf da birbirini anayasa ve yasaları çiğnemekle suçluyor. Belli ki anayasa ve yasalar kişiden kişiye değişen yorumların yapılmasına müsait. Böyle olunca da ne zaman böyle bir çatışma yaşansa herkes kendisinin haklı olduğunu ileri sürüyor ve meseleye bir çözüm bulunmadan da konu bir süre sonra unutulmaya terk ediliyor. Denebilir ki yıllardan beri sorunlar hep halının altına süpürüldü. Sorunun gizlenmesi elbette çözüm bulunduğu anlamına gelmiyordu. Bu bakımdan son yaşananlar aslında millet olarak ilk defa karşılaştığımız bir durum değil bu.

Son günlerde yaşananlar yıllar yılı çeşitli adlar altında sürüp giden bir mücadelenin şu anda ortaya çıkmış kısmından ibaret. Şimdiye kadar her alanda bir kesim hakim olduğu için benzer olaylarda tek taraflı itirazlar oldu, gösteriler yapıldı ama hiçbir sonuç çıkmadı. Hep o kesimin dediği oldu. Sanki giderek hep son sözü söylemeye alışmış olanlar ipin ucunu kaçırmak üzere oldukları düşüncesine kapılmış olacaklar ki bu defa çatışma daha sert geçiyor. Taraflar arasındaki bu çatışma ister istemez toplumu tedirgin ediyor. Herkes birbirine "Bu işin sonu ne olacak?" diye soruyor. Bu soruya kimsenin net bir cevap vermesi mümkün değil. Çünkü gelişmelerin nereye varacağını kestirmek zor görünüyor. Son günlerde yaşanan çatışmayı iyimser olanlar biraz da özel bilgilere sahip oldukları havasını estirerek "Değişimin sancıları" olarak değerlendiriyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise gelişmeleri yargının siyaset yapması olarak nitelendirdikten sonra, "Sular bulanmayınca durulmaz" diyerek sözlerini noktalıyor. Bu arada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise acil olarak yargı reformuna ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Suların bulandığı doğru. Yaşananları başka türlü nitelendirmek zor. Çünkü bundan yarar umanlar var. Ancak, bulanan suların durulması nasıl olacak? Şimdiye kadar olduğu gibi zamana mı bırakılacak, yoksa özel bir çaba mı gösterilecek? sorularının cevabı önem kazanıyor. Sanıyorum Cumhurbaşkanı Gül'ün teklifi işte bu gösterilmesi gereken özel çabaya dikkat çekiyor. Ancak bu noktada bunun mümkün olup olmayacağı sorusunun cevabı önem kazanıyor. Çünkü, Sayın Cumhurbaşkanı Hindistan yolunda gazetecilerle görüşürken yeni bir anayasa yapılması fırsatının kaçtığını söylemişti. Bir yargı reformu için anayasa değişikliğine ihtiyaç olduğu ortada olduğuna göre bugünkü şartlarda bu nasıl mümkün olacaktır?

Özellikle Baykal'ın başında bulunduğu bir CHP ile sistemin demokratikleşmesi adına da olsa ortak bir iş yapmak mümkün değil görünüyor. Çünkü, Baykal her türlü gerilimden siyasi çıkar sağlamanın ötesinde bir yaklaşım sergilemiyor. Özellikle de erken seçim için çabalıyor. Seçim erkene alınınca CHP iktidar mı olacak? Bu millet CHP'yi 1950'den bu yana bir kez olsun tek başına iktidar yapmadı, bundan sonra da yapacağını düşünmek gerçeğe ters düşer. Çünkü, CHP milletin değerleri ve bu değerlere sahip çıkan siyasi kadrolarla mücadeleyi siyasetinin esası haline getirmiş durumda. Daha doğrusu milletin çoğunlunun terbiye edilmesi gereken bir kesim olarak değerlendirenlerin yanında yer alıyor, onların siyasi sözcülüğünü yapıyor. Bu bakımdan CHP'nin erken seçim çığlıkları sadece bulanık suda acaba bir balık avlayabilir miyim düşüncesinden ibaret.

Ancak, bugün gelinen noktada gerçekten demokratik gelişmenin tamamlanması isteniyorsa yeni bir anayasadan başka çıkış yolu yoktur. Mevcut darbe anayasasının ülkeyi ve kurumları getirdiği noktayı görüyoruz. Yani hiç vakit kaybetmeden yeni bir anayasa çalışmasına ihtiyaç vardır. Ancak, yeni bir anayasanın kabulü ve devamlılığının bu şartlarda sağlanıp sağlanamayacağının iyi hesaplanması gerekiyor. Eğer deniyorsa ki ortam zaten çok gergin, bu gerginliği daha fazla tırmandırmanın anlamı yok o zaman CHP'nin erken seçim çağrısına destek vermek için değil ama ülkenin selameti açısından seçime gitmek çıkar yoldur. Yaşananlar millete anlatılarak yeni bir anayasaya olan ihtiyaç dile getirilmeli, yeni bir anayasa için milletten oy istenmelidir. Böylece seçim ile yeni bir anayasa yapacak Meclis'in oluşturulacağı seçim kampanyası sırasında ilan edilmiş olur. Mevcut anayasa ile demokratikleşmenin sağlanması mümkün görünmüyor. Çünkü belli kesimlere darbe anayasası direnme imkanı veriyor. Yaşananların başka türlü izahı mümkün olmuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi