Tansel Çölaşan'ı dinden soğutan olay..

Tansel Çölaşan'ı dinden soğutan olay..

Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç "Biz çatapattan korkmayız.." demişti de bazıları Arınç'a demediğini bırakmamıştı.

O kadar ki Arınç'ın "çatapattan korkmayız.." sözünden birkaç gün sonra Genelkurmay Başkanlığının sitesine "bomba" gibi bir muhtıra yazılıp demokrasinin dibine "dinamit" bile koyulmuştu!

Haysiyetli olan davranış, "Ben çatapattan korkmam.." mı demektir, yoksa "Tank geliyor tank, yi
* * *
uuuu.." mu?

Evet yukarıdaki satırlar "çatapattan bile korkan" ama birilerini "tankla korkutarak" 27 Mayıs'a methiye düzmekten utanmayan Danıştay Başsavcısı Tansel çölaşan'ın tıynetini yansıtmak için yazıldı.

Türkiye'de üst düzey görev yapan hukukçular o kadar kendinden geçiyor ki, cuntaseverlerin "aman pek bi sevdiği" Ahmet Necdet Sezer şunu diyebilmişti:

"Anayasa Mahkemesi, yasama ve yürütme organlarının oluşturduğu iktidar gücü karşısında denge rolü üstlenmektedir.."

Demokrat bir kafanın akli dengesini bozan bu cümledeki "denge.." ne demektir?

Anayasa Mahkemesi hakimleri sirk cambazı mıdır ki "denge" kursunlar?!

Ya da anayasa striptiz borusu mudur?!

Eh hukuk adamlarının hukuk nosyonu böyle olursa 27 Nisan bildirisinde geçen "Ne mutlu Türküm diyene demeyen herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanıdır.." cümlesini de yeni bir "atasözü" olarak inşa etmiş olursunuz. örneğin Yahudi İshak Alaton ile Ermeni Etyen Mahcupyan "Ne mutlu ki Türküm.." demeye mecbur mudur? Ondan sonra birisi kalkıyor, Malatya'da misyonerlere yapılan cinayeti sadece "dinci"(!)lere yamıyor.

öyle ya, Hırant Dink ve Rahip Santoro'ya "plan yapıp" kurşun sıkan adamlar da acayip bir Türk'tü!

Oysa ben "kurşun sıkan" ve kurşun sıkanları "gaz"a getiren bir Türk istemiyorum. Ben sadece "normal" olsun "kurşunsuz" olsun istiyorum, hatta o zaman her şeyin "süper" olacağına inanıyorum!

Gerçi, 12 Mart sürecinde Ziverbey Köşkü'nde kendisine ne yazık ki elektrik verilen İlhan Selçuk'un bir zamanlar Cem Uzan'dan "elektrik alması" da doğaldı.

çünkü elektrik aynı zamanda bir aydınlatma aracıydı ve "Cumhuriyet'e de bu yakışırdı"!

Yoksa, evet evet yoksa "Aydınlanma" dedikleri bu muydu?!

O nedenle sayın "postal tüccarları"..

Kafanıza postal geçirdiğiniz için mi bazı şeyleri göremiyorsunuz, bilemiyorum.

(Sakın bana "Postal, kafaya geçirilebilir mi?" demeyiniz. Kafa, dar olunca niye geçmesin?!)

Cumhuriyet'i borçlu olduğumuz Atatürk'ü savunmak adına, demokrasiyi borçlu olduğumuz bir Başbakan'ı asmaktan utanmayan bir seçkinciler ("seçkinler" değil) zümresinin getirdiği yer işte asaletin dibe vurduğu, sakaletin ise şaha kalktığı bu yerdir.

Ama görüyorsunuz işte, Atatürkçülüğü "Karanlıktan Aydınlığa" isimli bir piyes düzenleyip başörtülerini çıkarıp yere attıktan sonra üstünde tepinmek olarak algılayan kayda değer bir güruh orta yerde duruyor.

O kadar ki, bir tarafta Faruk Nafız çamlıbel'le birlikte 10. Yıl Marşı'nı yazan Behçet Kemal çağlar'ın Atatürk'e ithafen "Adın besmeledir, her işimizde.." diye insana "La havle.." çektiren bir şiiri..

Diğer tarafta, Faruk Nafız çamlıbel'i, hani o 10. Yıl Marşı'nı yazan iki isimden birini Yassıada'da vatana ihanetten yargılayan "27 Mayıs Atatürkçüleri"..

Bu arada Behçet Kemal çağlar ise partnerinin aksine darbecilerin Kurucu Meclisi'ndedir ve "Allah yazmadı, sen yazdın alın yazımızı.." diye dörtlük döktüren İlhan Berk'le birlikte güya besmeleyle şiir yazmaktadır!

Bugün ilköğretim ve lise öğrencilerine din dersi verilsin mi verilmesin mi tartışmaları yapılırken bu öğrencilere yakın siyasi tarihi öğretmekten bile kaçınan bir elitist zümrenin tahakkümü ile bu memleketin ilerlemesi mümkün müdür?

Tansel çölaşan, "Ezan Arapça okunmaya başladı dinden soğudum.. Menderes ve arkadaşlarının asılması da coşkuyla karşılandı.." derken şunları niye söylemiyor?

Misal; Nazım Hikmet'i sırf düşüncelerinden dolayı 14 yıl, evet tam 14 yıl zindanlarda çürüten rejim Dominik Cumhuriyeti'nin rejimi miydi?

Ve aynı Nazım Hikmet'i 1950'de göreve gelir gelmez hapisten kurtaran Demokrat Parti hükümeti değil miydi? Ya da 10 Kasım 1938 tarihi itibariyle Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı Celal Bayar değil miydi? Ve niçin Celal Bayar'dı da örneğin İnönü değildi?

Bir soru daha: Tamam ezan Arapça okunmaya başlayınca dinden soğudunuz; peki 30'lu yıllarda yaşamış olsaydınız Türk müziği yasaklandığı için müzikten de soğumuş olacak mıydınız?!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi