Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

“Sen direnme, biz gereğini yaparız”

“Sen direnme, biz gereğini yaparız”

Kamuoyu bu talimatın ne anlama geldiğini konuşuyor.
Evi aranmakta olan Erzincan Başsavcısına HSYK başkanvekili moral anlamına gelen gerçekten bu tip bir talimat vermişse yorumunu nasıl yapmalıyız?
Şöyle yapmalıyız:
“Erzincan ile Erzurum Başsavcıları kapıştı” şeklinde bir haber Ankara’ya bomba gibi düşünce elbette ki Kadir Özbek, HSYK Başkanvekili olması hasebiyle olaya kayıtsız kalamazdı.
“Orada neler oluyor?” sorusunu sormak hakkı...
Hatta acil tedbirler gerekiyorsa da kurulu toplar aldırır...
Sayın Özbek’in buna yetkisi var mı? Var...
Aynı şablon sayın Adalet Bakanı için de geçerlidir...
Şüphesiz “yargı bağımsızdır” ama başı boş değildir, bakan ile kurulun alacağı pek çok tedbirler var...
Örneğin, hakkında soruşturma yapılan hakim ve savcılar soruşturmanın selameti açısından açığa alınabilir, veya geçici olarak yerleri değiştirilebilir...
Bunlar kurulun görevi ile ilgili...
Bakan ise anında Müfettiş gönderebilir... Veya sorunlu başsavcıya geçici yetki vererek en kısa zamanda kurulun onayına sunmasında yasal engel yoktur. Pek çok uygulaması var.
Mesleki ilişkileri de hesaba katalım.
Soruşturma geçiren başsavcı ile başkanvekili samimi ise...
Meslek arkadaşlığı dediğimiz mantık çerçevesinde telefonu açıp olayı sormasında, veya “geçmiş olsun” demesinde ne sakınca var?
Biz olsak aynı şeyi yapmaz mıyız?..
Yücel Aşkın olayını hatırlayın, kimileri geçmiş olsuna giderken, kimileri de politika olsun diye gittiler. Ergenekon dediğimiz karanlık örgütle alakalı tutuklanan subaylara Genelkurmay katında kimlerin geçmiş olsun dediğini biliyoruz.
Geçmiş olsun demek o kişiyi aklamak demek değildir...
İlle de bir hata arıyorsak şunu söyleyebiliriz.
HSYK gibi yetkili bir kurumun başkanvekilinin önce telefonla olay mahallini araması, akabinde soruşturma yapan özel yetkili savcıların yetkilerinin kaldırılması yanlış.
Bu işleme ne kadar iyi niyetli yaklaşırsanız yaklaşın, varılacak kanaat yargıya müdahaledir.
Şöyle olsaydı.
Hadi bir an için her iki başsavcının kapıştığını kabul edelim.
O zaman da ne yapılacaksa her iki taraf için eşit olmalıydı...
Özel yetkili savcıların yetkilerini alırken diğerinin yetkisine neden dokunulmadı?
Görülen odur ki, iddia da olsa ortada işlenmiş suçlar var.
Var ki başsavcı hakkında her iki ağır ceza mahkemesi hem tutuklama vermiş hem de iddianame kabul edilmiş....
O zaman şu sorular düşüyor gündeme:
Soruşturma yapan savcılara neden yaptırım uygulandı?
Bu bir müdahale veya gözdağı değil mi?..
En doğrusu, yargıyı kendi haline bırakmamız gerekmez mi?..
¥
Geçelim İstanbul yakasına.
İstanbul Başsavcısı’nın açıklamasını gerçekten anlamış değilim.
Başsavcı, yapmış olduğu işlemin yanlış veya doğruluğundan ziyade haberi sızdıranları arıyor...
Tuhaf değil mi?
Hep öyle oluyor. Islatanı değil, sızdıranı ararız...
Şimdi herkes soruyor, başsavcının savcıların soruşturma yetkilerine müdahale etme yetkisi var mı, yok mu? Geçmişte ben de Ankara başsavcı vekili olarak görev yaptım. Sistemi bilirim...
İdari işlemlerin temsilcisi şüphesiz başsavcıdır.
Ama yargılamada yetkisi sadece izlemektir...
Başsavcı, “Savcının talimatını bana sormadan yerine getirmeyin” diyebilirse, o zaman duruşma hakimine “savcının vermiş olduğu mütalaayı bana sormadan kabul etme” mantığı çıkar karşımıza. Başsavcının yargıya bu tip bir müdahale yetkisi yoktur...
Savcılık yasal bir görevdir.
Savcı hangi delili elde ederse o delil geçerli, hangi soruşturmaya el atarsa o soruşturma da geçerlidir. Aksi düşünülemez...
Ne var ki Ergenekon ile Balyoz soruşturmaları gündeme düştüğünden beri yargının içerisinde istenmeyen olayların olduğuna şahit oluyoruz.
Birileri yapıyor, oluyor...
Sanki dışarıdaki örgütler içeridekilerle dayanışma içerisinde...
Direniyorlar, ama bu saatten sonra faydasız...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nusret Çiçek Arşivi